Her 40 saniyede bir inme vakası görülüyor
İnme merkezine başvuran hastaların yüzde 40'ı tamamen iyileşiyor...
Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre yılda yaklaşık 250 bin kişi inme geçiriyor ve ortalama 40 bin hasta inme nedeniyle hayatını kaybediyor. Şikayetlerin aniden ortaya çıktığı inme her yaşta görülebilmekle birlikte 55 yaş üzerinde ek risk faktörlerinin de eklenmesiyle katlanarak artış gösteriyor. Ülkemizdeki ölümlerin en sık ikinci nedeni olan inme, kalıcı sakatlık konusunda da ilk sırada yer alıyor. İnmeye yol açan risk faktörleri ve inmenin belirtileri hakkında farkındalık çalışmaları yürütülmesi amacıyla her yıl 29 Ekim Dünya İnme Günü olarak kabul ediliyor.
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Akdemir öncülüğünde üç yıl önce kurulan Sakarya İnme Merkezi, SAÜ Tıp ve SEAH Nöroloji, Kardiyoloji, Radyoloji, Acil Tıp ve Nöroşirürji kliniklerinin iş birliği ile hastalara deneyimli bir ekiple müdahale ediyor. Bulunduğu bölgede akut yani ani gelişen inme tedavisi yapılmasını sağlayan merkez, hastaların önemli bir kısmında kalıcı bir hasar olmadan veya çok hafif kalıcı hasarlarla sağlığına kavuşturma olanağı veriyor.
Halk arasında felç olarak da bilinen inme, beyne giden kan akımının ani bir şekilde kesilmesi veya azalması ile birlikte beyinde yeterli oksijen ve beslenme sağlanamaması sonucunda beyin hücrelerinde hasar oluşması durumunda meydana geliyor. Genellikle 24 saatten uzun süren ve ölümle sonuçlanabilen şikayetler aniden ortaya çıkıyor ve belirtileri saniyeler içinde başlıyor. Bu şikayetler arasında tamamen sağlıklı birinin aniden kol ve/veya bacağında güç kaybı olması, konuşamama, ağızda kayma, peltekleşme, ani başlangıçlı baş dönmesi, bulantı-kusma ve denge kaybı gibi belirtiler bulunuyor.
Her 40 saniyede bir inme vakası görülüyor
Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, obezite, kalp hastalıkları ve sigara kullanımının inmenin en önemli risk faktörlerinden olduğu biliniyor. Ayrıca ileri yaş, ailede inme öyküsünün olması ve daha önce inme geçirmiş olmanın yanı sıra ritim bozuklukları ve özellikle atriyal fibrilasyonun inme riskini çok artırdığını belirten Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretimi Üyesi Prof. Dr. Ramazan Akdemir, hastalığın Türkiye'de görülme oranları hakkında şunları söyledi: “Yapılan analizlere göre tüm dünya genelinde her 40 saniyede bir inme vakası görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre ise yılda yaklaşık 250 bin kişi inme geçirmekte olup ortalama 40 bin hasta inme nedeniyle kaybedilmektedir. Ek olarak ülkemizdeki ölümlerin en sık ikinci nedeni olan inme, kalıcı sakatlık konusunda ilk sırada yer almaktadır. Bu oranlar dünya genelinde de benzerlik göstermektedir. İnme her yaşta görülebilmekle birlikte 18 yaş altında oldukça nadir olup 55 yaş üzerinde ek risk faktörlerinin de eklenmesiyle katlanarak artış göstermektedir.”
“Zaman eşittir beyin”
İnme belirtileri görülen hastalar için “zaman eşittir beyin” kavramının göz önünde bulundurulduğundan bahseden Nöroloji ABD öğretim Üyesi Doç. Dr. Türkan Acar, vakit kaybetmeden 112 acil çağrı merkezinin aranması ve hastanın en kısa sürede acil servise ulaştırılması gerektiğini önemle vurguladı: “Beyin hücrelerimiz oksijensizliğe uzun süre dayanamadığından vakit kaybetmeden uygun hasta grubunda, uygun tedavi seçenekleri uygulanmalıdır. Aksi takdirde hastada ciddi sakatlık hali ya da ölüm riski artmaktadır. İnme hastalarının yüzde 80-85'inde beyin tıkanıklığı olup yüzde 15-20'si beyin kanaması da geçirmektedir. İlk 4,5 saat içinde damar içi pıhtı eritici tedavi (intravenöz trombolitik tedavi) ve ilk 6 saat içinde de büyük damar tıkanıklıklarında uygulanan beyin damar anjiografi (mekanik trombektomi) yöntemi yapılabilmektedir.”
Yaşam tarzında iyileştirmelerle birlikte inme önlenebilir bir hastalık
İnmenin önlenebilir bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Ramazan Akdemir, inme ile ilgili yaş, cinsiyet ve genetik faktörleri değiştiremesek de inme riskini azaltabileceğimiz birtakım önlemler olduğunu söyledi: “En önemlisi yaşam tarzını iyi belirlemek. Yürüyen merdiven ya da asansör yerine normal merdiven kullanmak, yakın mesafelere yürüyerek gitmek ve fiziki durumumuz uygun ise günde en az 30 dakika yürüyüş yapmak yaşam tarzındaki önlemlerden bazıları olabilir. Ayrıca diyet bir diğer önemli faktör. Özellikle Akdeniz diyeti ile beslenmenin daha az kolesterol riski taşıdığını, böylece de damar tıkanma riskinin azalacağını biliyoruz. Tabi hamur işi ve katı yağlı yiyeceklerin azaltılması beyin damar hastalıkları riskini belirgin oranda azaltacaktır. Sigara kullanımı da beyin damar tıkanıklığı açısından bir risk faktörü olması sebebiyle bırakılmalı, hatta sigaraya hiç başlanmamalıdır. Ayrıca tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları da inme riskini artıracağından tespit edildikleri andan itibaren düzenli ilaç kullanmak ve belli aralıklarla doktor kontrolünden geçmek yine potansiyel riski azaltacaktır.”
İnme merkezine başvuran hastaların yüzde 40'ı tamamen iyileşiyor
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Akdemir ve Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akif Çakar'ın öncülük ettiği Sakarya İnme Merkezi, yüksek kapasitesiyle birlikte bulunduğu bölgede akut inme müdahalesine olanak veriyor. Yaklaşık 3 yıl önce hizmet vermeye başlayan inme merkezi nöroloji, nöroşirürji, kardiyoloji ve radyoloji uzmanlarından oluşan deneyimli ekibiyle şimdiye kadar 400 hastaya işlem yaptı; her geçen gün farkındalığın artması ile birlikte bu sayı da artırıyor. Bu kapsamda merkezde, Girişimsel Nörolog Doç. Dr. Bilgehan Atılgan Acar, Vasküler Nörolog Doç. Dr. Türkan Acar, Kardiyolog Prof. Dr. Harun Kılıç, Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Kocayiğit ve Kardiyolog Prof. Dr. Ramazan Akdemir'in uzmanlıkları ile birlikte 7/24 inme hastalarına hizmet veriliyor. 6 yataklı inme merkezi, eğitimli ve deneyimli 8 inme hemşiresiyle faaliyetlerine devam ediyor. İnme merkezinde gerektiği durumlarda trombektomi ile de müdahale edilebiliyor. İnme merkezinde takibe alınan hastaların yaklaşık yüzde 40'ının tam ya da tama yakın iyileşme gösterdiği, klinik ve inme merkezlerinin gerekliliğini, erken tedavinin yararını ve tedavi konusunda deneyimli bir ekibin müdahalesinin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.