İstanbul Bağcılar’da yaşanan vahşi cinayet, bağımlılık ve şiddet ilişkisini gündeme getirdi.
“Salt madde kullanımı, kişiyi bu kadar şiddet uygulamaya itmez ya da salt ruhsal birtakım bozukluklar kişiyi bu kadar yoğun şiddet uygulamaya itmez” diyen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, “Bu kadar yoğun bir şiddet tablosu ancak bireyin genetik yüklülüğü, çocukluktan itibaren edindiği bazı davranışsal özellikleri, ergenlik döneminde başlayan madde kullanımı, madde kullanımına bağlı nörobilişsel bozukluklar ve madde kullanımı ile ilişkili ortaya çıkan ciddi psikiyatrik hastalıkların bir araya gelmesi ile karşımıza çıkıyor.” dedi. Bağımlılığın tedavisi olan bir beyin hastalığı olduğunu hatırlatan Noyan, bağımlılığın hastalık olarak değerlendirilmediği sürece kişinin hem kendisi hem de çevresi tarafından etiketleneceği uyarısında bulundu.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, Bağcılar’da annesini feci şekilde katleden ve uyuşturucu bağımlısı olduğu öne sürülen Ali S. İle birlikte gündeme gelen bağımlılık ve şiddet ilişkisi hakkında değerlendirmede bulundu. Bağımlıların hepsi şiddet eğiliminde değil
Yaşanan olayı sadece bağımlılıkla ilgili değerlendirmenin yetersiz olacağını belirten Doç. Dr. Onur Noyan, “Bu vahşi şiddet olayını sadece bağımlılıkla ilişkili değerlendirmek gerçekten çok üstünkörü bir yaklaşım olacaktır. Bu davranışı sadece bağımlılıkla ilişkilendirmek, öncesi ve sonrasındaki bazı yapılması gerekenlerin ve alınması gereken önlemlerin arka plana atılmasına sebep olabilir. Olaya geniş bir pencereden bakmamamız gerekiyor. Bağımlılık, tedavisi olan bir beyin hastalığıdır ve birçok başka psikiyatrik hastalıkla birlikte görülebilir. Şiddet davranışı, kendine ya da çevreye zarar verme davranışı alkol/madde kullanım bozukluğu tanısı almış hastalarda görülebilmektedir. Lakin “bağımlı” diyerek ötekileştirdiğimiz bireylerin hepsi şiddet göstermiyor ya da şiddet gösteren tüm bireyler de “bağımlı” değiller. Burada başka bir pencere açılıyor. Bu olayı sadece “bağımlılık” üzerinden değerlendirirsek bir hasta grubunu ötekileştirmiş ve damgalamış oluyoruz aslında, bu sebeple şiddet davranışa sebep olan tüm durumlar ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir. Şiddet davranışının bireysel sebepleri, toplumsal olarak şiddetin normalleştirilmesi, madde kullanımının giderek yaygınlaşması, madde kullanımının sebep olduğu biyolojik etkilerle ortaya çıkan psikiyatrik hastalıkların varlığı, madde kullanımına karşı yapılan etiketlemeler sebebiyle tedaviye erişim konusunda isteksizlik, tedaviye erişim zorlukları, ailelerin bu konudaki çaresizliği gibi birçok konunun ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir” diye konuştu.
Bağımlılık hastalık olarak görülmeli
Bağımlılığın tedavisi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Onur Noyan, şunları söyledi: “Bağımlılık bir beyin hastalığı olarak görülmediği; kişilik bozukluğu, ahlaki zayıflık ya da bir irade eksikliği olarak değerlendirildiği zaman hem bireylerin ve ailelerin tedavi olma konusunda çekimserlikleri olduğu hem de tüm dünyada bu alanda çalışmayı isteyen gönüllü uzman bulmakta zorlanıldığı görülmektedir. Bağımlılığı farklı bağlamlarda değerlendiren her türlü yaklaşım, bağımlılık tanılı hastaların damgalanmasına ve ötekileştirilmesine neden olmaktadır. Tüm toplumlarda zaten bağımlılığa karşı olumsuz bir algı bulunmaktadır. Psikiyatrik olarak etiketlemeyi azaltmak için 7 yıl önce uluslararası tanı sınıflamalarına göre “bağımlılık” tanısı yerine “Alkol/Madde Kullanım Bozukluğu” tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum seçilecek kelimelerin bile ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Etiketlendiğini düşünen bir birey çevresinden ya da profesyonel birinden yardım alma konusunda isteksiz olacak, sağlık sicilinde bu hastalığın gözükmesinden çekinerek hastaneye müracaat etmekten imtina edebilir. Hasta yakınları da hastalık olarak görmediklerinde alkol ve maddeyi bilerek ve isteyerek kullandığını, istemediği için de bırakmadığını düşünerek uygunsuz yaklaşımlarda bulunabilecektir. Bağımlılığı olan bireyler, zaman zaman suçlanmaları nedeniyle kendilerini damgalama eğilimindedir. Örneğin aile üyeleri madde kullandıkları için “bağımlılığı” olan kişileri suçlama eğilimindedir. Bu suçluluk duygusu “bağımlılık” teşhisi konan bireyi tedavi ve destek aramaktan uzaklaştırır ve madde kullanımının artmasına, eşlik eden psikiyatrik hastalıklara ve devamında bazı davranış problemlerine sebep olabilmektedir. Bu haber özelinde de medyanın rolü bağımlılığın imajını daha da olumsuz hale getirmek ve pekiştirmek yönünde olmamalı, haber içeriklerinin ve seçilecek kelimelerin ahlaki yargılardan veya önyargılardan uzak şekilde verilmesini sağlamak yönünde olmalıdır. Buradaki esas ihtiyacımız ise şiddet içeren davranışların altındaki olası sebeplerin açıklanmasına ilişkin duyarlı yaklaşımlardır.”
Madde kullanımı başka psikiyatrik sorunlara yol açabilir
Toplumsal olarak şiddetin normalleştirmesi toplumun her bireyine farklı seviyelerde yansımaktadır. Şiddet bir birey normal bir tepki haline geldiyse sadece madde kullanımı ya da başka bir tıbbi durum ile ilişkilendirmenin çok doğru olmayacağını ifade eden Doç. Dr. Onur Noyan, “Elbette ki madde etkisi altında kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulmasına, kendini yönetme kabiliyetinin zayıflamasına ilişkin olarak dürtü ve duygu kontrolünde zorluklar ve nihayetinde şiddet davranışı ortaya çıkmaktadır. Madde kullanımı şizofreniye, duygudurum bozukluğu ya da bipolar bozukluk gibi diğer psikiyatrik hastalıklara da sebep olabilmektedir. Bu hastalıklarda da şiddet davranışı görülebilir. Ama bu hastalıklarda da şiddet davranışının gözükebiliyor olması hiçbir zaman için bu davranışın sadece hastalığa bağlı olduğunu düşündürmemelidir. Böyle durumlarda yapılması gereken en önemli davranış bir an önce tedavi için bir merkeze müracaat etmek olmalıdır. Bağımlılık için her ne kadar tedavisi olan bir hastalık olarak değerlendirilse de hastaların tedaviye erişimlerinde sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bazen hastanın hatalığı kabul etmemesi, bazen damgalama/etiketleme sebebi ile hastanın bir sağlık kuruluşuna müracaat etmemesi, bazen tedaviyi reddetmesi gibi sorunlar sebebi ile hastalar tedaviden mahrum kalmakta ve hastalığın alevlenmesi ile başta şiddet içeren davranışlar olmak üzere riskli davranışların görülme olasılığı artmaktadır. Bu durumu gözlemleyen ailelerin de çoğu zaman eli kolu bağlanmaktadır. Durumun tehlikesini fark etseler bile tedaviye ikna etmekte zorlanıyorlar, nereye müracaat edeceklerini bilmiyorlar maalesef. Hem hastaların tedaviye erişimlerini kolaylaştırmak, tedavi merkezlerinde ayaktan ya da yataklı tedavi imkânlarını arttırmak hem de ailelerin neler yapabileceğine ilişkin yöntemler belirlenmelidir” dedi.
Şiddet eğiliminin temellerine bakılmalıdır
Şiddet eğiliminin bağımlılığın ötesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Onur Noyan, “İlk başta bireysel özellikler ön plandadır. Doğumdan itibaren bireyin şiddet ile ilişkisi ne durumdaydı acaba? Travmatik bir yaşantısı mı var, şiddete maruziyet ile mi büyüdü, yaş aldıkça kendini savunmak için hep şiddet içeren davranışlarda mı bulundu? Bu duruma sebep olabilecek alkol/madde kullanımı, psikiyatrik hastalıklar ve diğer tıbbi durumların eşlik edip etmediği ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmelidir” dedi.
Şiddet normalleştirilmemeli
Şiddetin zaman zaman maalesef hayatın her alanında görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Onur Noyan, “Ne yazık ki her gün farklı bir şiddet olayına şahitlik ediyoruz. Suç ve ceza dengesinin adil bir şekilde uygulanması, caydırıcı önlemler alınmasının şiddet davranışının azalmasında katkı sağlayacaktır. Bireylerin bağımlılığının arkasındaki neden ne olursa olsun bağımlı olmayı kendilerinin seçmediğini akılda tutmak önemlidir. Bağımlılığı önlemenin en önemli yolu madde ile temasının önlenmesidir. Bağımlılık gelişen durumlarda da geç kalmadan müdahale edilmeli ve tedaviye başlanmalıdır. Tedaviye kabul etmeyen hastaların aileleri için de destekleyici ve yol gösterici hukuki önlemler alınmalıdır. Bağımlılıktan uzaklaşmak mümkündür. Aynı diğer tıbbi durumlarda olduğu gibi bağımlılık sürecinde de doğru tanı, tedavi ve destek sistemi ile bireyin iyileşme yolculuğu başlayabilmektedir” dedi.