Nur Fettahoğlu: Kadın olarak güçlü kalmak zorundayız!..
Başarılı ve güzel oyuncu Nur Fettahoğlu, MAG Mart sayısı için objektif karşısına geçti.
Prenses Gibi Asil, Su Gibi Duru: Nur Fettahoğlu
Sultan ve prenses rolleriyle gönüllerimize taht kuran, çarpıcı karakterlerle ise ülkemizdeki sosyal olgulara dikkat çeken güzel oyuncu Nur Fettahoğlu ile Fairmont Quasar İstanbul’da çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik...
Duru güzelliğiyle romantik görüntüler veren başarılı oyuncunun iş ve özel hayatına dair sıcacık sohbetimiz sizlerle...
İlk olarak Bihter Ziyagil’in ablası Peyker rolüyle büyük bir hayran kitlesi oluşturan Nur Fettahoğlu’nun oyunculuk serüveni nasıl başladı ve gelişti? Oyunculuktan önceki kariyer yolculuğunu da dinleyebilir miyiz?
Geç bir başlangıçla heyecanlı bir devam. Oyunculuktan önce tam yedi sene bankacılık yaptıktan sonra yine sayıların hakim olduğu borsa muhabirliğiyle ekranla tanıştım, ancak ondan sonra çocukluk hayalim olan oyunculuğa başladım.
“Çocukluk hayalim” dedin ama çocukluğundan beri her zaman oyuncu olmak mıydı, yoksa ekranlara geçiş yaptıktan sonra mı bu istek iyice arttı?
O zamanlar oyunculuk diye tabir etmiyordum ama daha küçücükken kardeşlerimle birlikte skeçler, taklitler yapardım. Okuldaki tiyatro grubuna da katılmıştım. Erken çocukluğumdan beri hayal ettiğim, hep olmak istediğim bir şeydi kısacası.
Tarihe damga vuran Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk gözdesi “En güzel kadın” Mahidevran Sultan rolünün teklifi nasıl geldi?
Çok klasik bir şekilde gelişti her şey; ajansıma karakterin bilgisi geldi, bir “audition” istendi. Ben Mahidevran karakterini, onlar da benim Mahidevran tasvirimi beğenmiş olacaklar ki Mahidevran rolünü dört sene boyunca canlandıracağım süreç başlamış oldu.
Ne düşündün bu rolün teklifi ilk geldiğinde, nasıl duygular yaşadın, neler hissettin?
Bazı (iyi ve tutacak) projelerde, tuhaf bir şekilde kalbim hızla atmaya başlıyor, hissediyorum güzel bir sonuca bağlanacağını... Bu proje teklifi geldiğinde de çok heyecanlanmıştım, yine aynı kalp atışlarını hissetim, iç sesimi dinledim ve bu hislerim yanıltmadı beni.
Annelikle birlikte ekranlara bir süre ara verdin ve “Çi” ile birlikte geri döndün... Nasıl oldu bu geri dönüş? Billur karakterini canlandırmak zor olmuş olmalı... Nasıl benimsedin?
Fi’yi zaten ilgiyle takip ediyordum, sezonun en başarılı ve heyecan verici işlerinden biriydi. O nedenle teklif geldiği an, hele ki Billur gibi özel bir karakter için olunca bu teklif, çok daha heyecanla yaklaştım konuya... Şiddet gören kadınların yaşadıklarına dair çarpıcı bir örnekti Billur’un yaşadıkları, ben de Billur’un acıyla derinleşen karakteri vasıtasıyla bunu ön plana çıkartabilecek bir imkan gördüm ve canla başla oynadım. Çok zordu Billur’un ruhuna inebilmek... Fiziksel olarak, sahneleri çektikten sonra uzun zaman etkisinden çıkamıyordum. Ancak çok güzel tepkiler aldım, bu nedenle ayrıca mutluyum, emeğime değdiğini düşünüyorum.
Peki aradan sonra geri döndüğünde oyunculuğun en çok nelerini özlediğini fark ettin?
Sanırım, duygularımı korkusuz, cesur ve herkesin önünde yaşayabilme serbestliğini özlemişim...
Setlerde en çok neler seni zorluyor?
Benim şansıma hep evime uzak setlerde çalıştım, İstanbul trafiğini dikkate aldığımızda yollarda geçirdiğim süre beni oldukça yoruyor açıkçası... Bir de unutmadan değineyim; setlerin olmazsa olmazı uzun beklemeler tabii ki zorlayıcı...
Şimdi de taptaze, yepyeni bir rol... Yine bir dönem dizisi olan Payitaht Abdülhamid dizisinde “Abhaz Prensesi”ni oynuyorsun... Bu proje ile yollarınız nasıl kesişti?
Yine süreç pek değişmedi; Payitaht’a yeni bir karakter gireceğinin bilgisi geldi, karakter üzerine konuştuk, senaryoyu gönderdiler, okudum ve etkilendim... Potansiyelinin yanı sıra, farklı kökenden, Abhaz bir karakteri canlandıracak olmak cazip geldi.
Hepsinde de sultan rolünü çok güzel taşıyan, kendine çok yakıştıran bir profilin var... Bu gerçekliğin yolu nereden geçiyor sence?
İster dönem işi, ister günümüze ait işler olsun; zaman, mekan ya da meslek ayırt etmeksizin oynadığım karakterlere inanıp onların serüvenine kendimi bırakmamla alakalı olabilir...
Bugüne kadar canlandırdığın rollerden en çok hangisini sevdin?
Klişe olacak ama ayrım yapamıyorum; çünkü hepsinin serüveni benim için çok özeldi, hepsinden başka şeyler öğrendim, hepsinde başka bir Nur’u ortaya çıkarttım. “En özgün olduğun karakter hangisiydi?” diye soruyu değiştirecek olursak işte o zaman cevabım da değişir; Hayat Yolunda’nın Şafak’ı, yönetmenim Feride Kaytan’ın emekleri ile beraber ortaya çıkarttığımız bir karakter olduğu için çok özeldi.
Peki hep oynamayı hayal ettiğin bir rol var mı?
Zor karakterleri oynamayı istediğimi hep söylerdim, sonunda Billur rolüyle birlikte kısa da olsa öyle bir karakteri oynamış oldum. Oynamak istediğim karakterlerin bir sonu yok, belirli kalıplarla sınırlayarak kısıtlamak istemiyorum açıkçası.
Dünya çapındaki oyunculardan kimlerle aynı sahneyi paylaşmak isterdin?
Kesinlikle aurası ekrandan taşan güçlü kadınlar olan Cate Blanchett, Meryl Streep ve Lupita Nyong’o ile!
Başarılı bir oyuncu olmak için nasıl bir karaktere sahip olmak ve neleri başarmak gerekiyor?
Bunun karakterle alakası var mı, yok mu bilemiyorum ama emin olduğum bir şey var ki; her şey işine saygı duymakla başlıyor. İşine saygı duyarsan okursun, öğrenirsin, araştırırsın, gezersin, bizzat yaşarsın. “Ben oldum” dediğin noktada, “artık işim beni tanımlıyor” dediğin noktada heyecanını yitirir ve gerilemeye başlarsın. Özetle, hep ileriye gitmek ve gelişmek en önemli unsur.
Yeni nesil oyuncuları nasıl buluyorsun?
Heyecanlılar, şekerler. Onların heyecanı beni de heyecanlandırıyor...
Kendin bir senaryo yazmayı düşünüyor musun?
Ufak denemelerim var, ancak henüz senaryo yazacak olgunlukta bulmuyorum kendimi. Hikayeler geliştiriyorum, karakterler üzerine düşünüyorum. Bir sonraki aşama senaristlerle beraber çalışıp geliştirebileceğim fikirler üretmek neden olmasın?
İş hayatından özel hayata geçiş yapalım... Karakterini hangi kelimelerle, nasıl özetlersin? Güçlü, savaşçı ve gerektiği yerde, gerektiği kadar inatçı. Dışarıdan bakıldığında soğuk bir duruşun olmasına rağmen tanıdıktan sonra sıcacıksın... Kimler, nasıl aşabiliyor duvarlarını?
Ben kendimi soğuk bulmuyorum! Ancak tabii ki, insanlık durumu... Çok açık olduğumuzda kırıldığımızı fark edince, sonrasında kendimizi koruma altında hissetmek için çevremize zamanla duvarlar örüyoruz... Karşımızdakine güven duyduğumuz zaman kendiliğinden kalkıyor o duvarlar...
Nasıl bir çocukluk yaşadın, nasıl bir ailede büyüdün? Almanya’da doğmuş biri olarak ülkemizi ve yurt dışını karşılaştırmanı istesek...
Yurt dışından çok küçük bir yaşta döndüm, bu nedenle karşılaştırma yapmam mümkün değil. Ancak çocukluğum geniş bir aile ve kardeşlerimle, zorluklara rağmen eğlenerek ve özetle dolu dolu geçti. Sokakta oynayan, mahalle arkadaşları olan çocuklardık.
Modayla iç içe biri olarak kendi tarzını nasıl tanımlarsın?
Kısa bir süre öncesine kadar sade ve sakin bir tarzım vardı ama artık kendimi renkli kıyafetlerde daha iyi hissediyorum. O yüzden yavaş yavaş tarzımı değiştirmeye başladım. Marka düşkünü olmayan rahat bir tarzım olduğunu düşünüyorum.
Sağlıklı yaşam ve güzellik sırlarını öğrenebilir miyiz?
Aslında çok basit; sağlıklı beslenme, bol su içme ve vakit buldukça spor yapma olarak özetleyebilirim.
Bir Akrep kadını olarak burcunun en çok hangi özelliklerini taşıyorsun?
Akrep burcu olmama rağmen, çok nadir karakteristik özelliklerine sahibim; belki yalnızca yaratıcılık ve hayal gücü diyebilirim. Yükselenim ise Oğlak... Disiplin ve çalışkanlığını tam olarak yükselen burcumdan almışım.
Tutkulu aşık Akrep kadını kime aşık olur ve aşkı nasıl yaşar?
Akrep kadınını bilmem ama Nur için, aşık adamda olması gereken en büyük özellik güvenilir olması... Çünkü duygularımı en derinine kadar yaşarım!
Anne olmaya nasıl karar verdin?
Her kadının içinde olduğu gibi benim içimde de bir gün anne olma arzusu vardı. Tabii ki bu sadece benim kararım ve sorumluluğum değil, eşimle birlikte doğru zaman olduğunu düşündük ve ortak karar vererek dünyaya ikimizin bir parçasını getirmeye karar verdik.
Nasıl bir duygu anne olmak? Kızınla en çok neler yapmaktan keyif alıyorsun?
Anne olmak hep bir adım önde olmayı gerektiriyor. Çok büyük bir sorumluluk, her geçen gün de artıyor bu sorumluluklar... Üstelik beyninin her daim çalışması, bir dakika bile ara vermeden, sürekli olarak olumlu - olumsuz her şeyi bir arada düşünmek ve tedbirli davranmak gerekiyor... Aslında geleceği ve geçmişi bir arada yaşamak... Bu işin bir formülü yok elbette, bazen kendini sorguluyorsun: “İyi bir anne miyim, kendimle mi çelişiyorum?” gibi soruların da oluyor aklında... Ancak, her şeyi unutup sadece bebeğini yaşadığında tarifsiz bir huzur ve mutluluk hissediyorsun ve onun varlığı her gün şükrettiğin bir olguya dönüşüyor.
Peki ona bir kardeş düşünüyor musunuz? Mesela bir de oğlunuz olmasını ister misiniz?
Şu aşamada hayır. Bahsettiğim sorumlulukları ikiye katlamak yerine Elisa’nın büyümesinde daha çok var olabilmeyi tercih ediyorum.
Yeme-içme ve eğlence sektörünün önde gelen zincirlerinden birinin CEO’sunun eşi olarak ilerleyen dönemlerde meslek hayatında bu sektörde yolculuğa çıkmayı düşünür müsün?
Bu sektörde var olmayı düşünür müyüm bilmiyorum ama bizim en büyük keyfimiz, değişik tatları, malzemeleri, yemekleri ve kültürleri aramak, bulmak ve bunları bir araya getirip arkadaş sofraları kurmak. Bir de eşimin kendi tariflerinin olduğu bir kitap projesi üzerinde çalışıyoruz.
Son olarak Kadınlar Günü’ne özel olarak tüm kadınlarımız için senden bir mesaj almak istiyoruz...
Güçlü olmak zorundayız. Güçlü kalmak; eğitimimizi ve mesleğimizi, bizi biz yapan şeylerden asla vazgeçmemeliyiz. Haksızlıklara karşı dayanışmaya olan inancımızı, şiddete karşı diyaloğun varlığını, dayatmalara karşı yaşamın varlığını hiçbir zaman unutmamalıyız...