Prof. Dr. Sinan Canan, MAG'ın nisan sayısına konuk oldu
AçıkBeyin kurucu başkanı, nörobilim uzmanı ve yazar Prof. Dr. Sinan Canan, MAG nisan sayısına konuk oldu.

14 Nisan 2025 - 10:40
PROF.DR. SİNAN CANAN: “BİYOTEKNOLOJİ VE NÖROTEKNOLOJİ GİBİ ALANLARA YATIRIM YAPILMALI”
Kısa vadeli kârlar yerine uzun vadeli faydaya odaklanan girişimlerin, yeterli desteği görebildikleri takdirde dünyayı daha iyiye doğru değiştiren aktörlere ev sahipliği yapabileceğini belirten AçıkBeyin kurucu başkanı, nörobilim uzmanı ve yazar Prof. Dr. Sinan Canan, MAG nisan sayısına konuk oldu.
“Bilge sermaye” kavramını açıklayarak bu alandaki çalışmaların neleri değiştirebileceğine ışık tutan Prof. Dr. Sinan Canan “Bilge sermaye, yalnızca ekonomik büyümeyi değil, sosyal sermayeyi de artırmaya odaklanır. Toplumda eğitime, bilime, sağlığa ve sürdürülebilir projelere yatırım yapıldığında, bu yatırımlar zamanla kolektif zekâyı ve üretkenliği artırır. Kısa vadeli kazanç yerine uzun vadeli bilgi ve beceriye yatırım yapmak, ülkelerin kalkınmasını daha kalıcı ve sağlam hâle getirir. Eğitim, inovasyon ve etik iş yapma biçimleri üzerine yoğunlaşan sermaye, sadece bireysel servet yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal refahı da yükseltir. Özel girişimler bu görevi sıklıkla devlete yahut sivil toplum kuruluşlarına bırakır yahut çoğumuz böyle katkıları bu tip resmî mecralardan bekleriz; fakat bizzat özel sermayenin kendisi risk alarak böyle bir alana girmediğinde ben bütüncül kalkınmanın gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum.” dedi.
Gelecekteki yatırım eğilimleri açısından önemli alanları da paylaşan Sinan Canan “Biyoteknoloji ve nöroteknoloji gibi alanlara yapılan yatırımlar, toplumun genel refahını artırırken, sağlık, eğitim ve ekonomi gibi temel sektörlerde de olumlu etkiler yaratacak en önemli alanlar. Geleceğin şekillendirilmesinde kritik bir rol oynayacak bu alanlarda birçok yeni fikre, devrimsel gelişmeye hazır olmamız gerekiyor. Özellikle yapay zekâ ve nöroteknolojiler arasında kurulacak yeni ve yaratıcı birlikteliklerin hepimizi çok şaşırtacak uygulama, yöntem ve araçlara dönüşeceğine kesin gözüyle bakıyorum. Ben ve ekibim de aktif olarak bu konuda çalışıyoruz ve ülkemizdeki parlak fikir sahiplerini bir araya getirmeye çalışıyoruz.” diye konuştu.
Prof. Dr. Sinan Canan'ın MAG'a verdiği röportajın tam metni:
Siz “bilge sermaye”yi nasıl tanımlıyorsunuz?
“Bilge sermaye” yahut “bilge servet”, kısa vadeli kazançlardan çok uzun vadeli, sürdürülebilir gelişimi ve insani ilerlemeyi hedefleyen bir sermaye yönetimi anlayışıdır. Bu kavram, bireyin ve toplumun geleceğini şekillendiren bilgi, bilim ve etik değerlerin finansal kararlarla harmanlanmasını ifade eder. Bilge sermaye, paranın sadece ekonomik büyüme için değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal gelişim için bir araç olarak kullanılmasını önerir. Bilgiye dayalı, öngörülü ve etik yatırımlar yapan bir yaklaşımı kapsar. Benim bu konuyla ilgilenmem ilk defa, kaos teorisi ve fraktal geometri konularıyla uğraştığım sıralarda Fransız matematikçi Benoti Mandelbrot’un 1950’li yıllarda IBM firması tarafından işe alınması hikâyesini okuduğumda başladı. Mandelbrot aslında temel teorik bilimler alanında çalışan bir araştırıcı iken IBM firması kendisine bir iş teklifi yapıyor ve herhangi bir üretim yapmaksızın verdiği maaş karşılığında Mandelbrot’un sadece bilim yapmasını istiyor. Bu sıra dışı teklif aslında IBM’in on yıllar boyunca dünyanın en büyük bilgisayar ve yazılım şirketi olma yolunda nasıl bir strateji izlediğini bize gösteriyor. Mandelbrot sadece orada kendi keyfi için bilim yapmakla kalmıyor, bilgisayar teknolojilerinde ve dünyayı anlamamızda çığır açan fraktal geometri yöntemlerinin yanı sıra sinyal gürültüsü engelleme ve veri kodlama konularında çok büyük ilerlemeleri başlatan buluşlara da imza atıyor. Bunların hepsini bir üniversite kürsüsünde değil de özel bir şirkette yapabilmesinin en büyük nedeni bu özel şirketin, kaynaklarının bir kısmını bilge sermaye adını verebileceğim bir mantıkla insani bilimsel ve felsefi gelişime ayırmayı tercih etmesi. Açıkçası ben bu örnekleri ilk okuduğumda da çok fazla etkilenmiştim ve yıllardır da bu konuyu, neden bütün sermaye sahiplerinin bu şekilde ele almadığını anlamaya çalışıyorum. Sanıyorum bu kişisel kültürle çok yakından alakalı bir durum. Biz etrafımızdan neyi en çok görürsek onu yapıyoruz. Muhtemelen o dönemde o bilgisayar şirketinde karar veren kişiler farklı bir kültürün etkisiyle farklı kararlar almış olmalılar. Umuyorum ben de bu konuyu gündeme getire getire bu yönde bir kültür oluşmasına katkıda bulunabilirim.
Bireyden ziyade toplumsal olarak insan beyni, finansal karar alma süreçlerinde nasıl çalışır? Duygusal ve rasyonel süreçler bu kararları nasıl etkiler?
İnsan beyni finansal kararları alırken, hem rasyonel hem de duygusal mekanizmalar devreye girer. Beynin ön tarafında bulunan prefrontal korteks analitik ve uzun vadeli düşünmeyi sağlarken, limbik sistem kısa vadeli ödüllere ve duygusal tepkilere daha duyarlıdır. Toplumsal düzeyde ise sürü psikolojisi, trendler ve kültürel kodlar yatırım kararlarını etkileyebilir. Bilge sermaye yaklaşımı, duygusal kararları dizginleyerek, bilinçli ve uzun vadeli düşünmeyi teşvik eden bir strateji geliştirmeyi önerir. Kısa vadeli kârlar yerine uzun vadeli faydaya odaklanan girişimler, yeterli desteği görebilirlerse dünyayı daha iyiye doğru değiştiren aktörlere ev sahipliği yapabilirler. Bilge sermaye desteğinin yokluğunda bu tür idealist ve uzun vadeli yapılar maalesef çok fazla dayanamazlar.
Bilge sermaye yaklaşımı toplumsal kalkınmayı nasıl değiştirebilir?
Bilge sermaye, yalnızca ekonomik büyümeyi değil, sosyal sermayeyi de artırmaya odaklanır. Toplumda eğitime, bilime, sağlığa ve sürdürülebilir projelere yatırım yapıldığında, bu yatırımlar zamanla kolektif zekâyı ve üretkenliği artırır. Kısa vadeli kazanç yerine uzun vadeli bilgi ve beceriye yatırım yapmak, ülkelerin kalkınmasını daha kalıcı ve sağlam hâle getirir. Eğitim, inovasyon ve etik iş yapma biçimleri üzerine yoğunlaşan sermaye, sadece bireysel servet yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal refahı da yükseltir. Özel girişimler bu görevi sıklıkla devlete yahut sivil toplum kuruluşlarına bırakır, yahut çoğumuz böyle katkıları bu tip resmî mecralardan bekleriz; fakat bizzat özel sermayenin kendisi risk alarak böyle bir alana girmediğinde ben bütüncül kalkınmanın gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum.
Bilge sermaye bilgeliğe dayanıyorsa, günümüz dünyasında bilgelikle ilişkimiz nasıl? Yeni bilgileri nasıl işliyoruz ve gerçekten sindirebiliyor muyuz?
Modern dünya, bilgiye erişimi kolaylaştırırken, bu bilgiyi işleme ve anlamlandırma sürecimizi zorlaştırıyor. Bilgelik, sadece bilgiye sahip olmak değil, onu doğru bağlamda değerlendirebilmek ve uzun vadeli sonuçlarını hesaba katabilmektir; ancak, hız çağında, bireyler ve kurumlar genellikle hızlı kazanımlar peşinde koşarak derinlemesine düşünmeye zaman ayırmıyor. Bilge sermaye; bilgiyi sadece bir tüketim nesnesi olarak değil, insanın gelişimi için işlenmesi gereken bir kaynak olarak ele alır. Dolayısıyla, bilgiyi toplama, üretme, türetme ve derinleştirme süreçlerini teşvik eden eğitim sistemleri ve iş modelleri geliştirmek, bilgeliğin modern dünyada yeniden önem kazanmasını sağlayacaktır. Ben günümüzde hepimizi tehdit eden küresel sorunlar ve kafa karışıklığımız karşısında bundan başka bir çözüm göremiyorum.
Stres, finansal kararları nasıl etkiler? Bilge sermaye yaklaşımı stres faktörlerini nasıl dengeler?
Stres altında alınan finansal kararlar genellikle daha tepkisel, kısa vadeli ve riskten kaçınmaya yönelik olur. Sinirbilim perspektifinden bakıldığında, stres sırasında amigdala (duygusal tepkilerden sorumlu beyin bölgesi) daha aktif hâle gelirken, prefrontal korteks (mantıklı düşünme ve planlamadan sorumlu beyin bölgesi) baskılanır. Bu, bireylerin ve kurumların uzun vadeli düşünmek yerine, anlık krizleri çözmeye odaklanmasına neden olur. Bilge sermaye sahipleri işe yarar ama uzun vadeli fikirlere güvenli bir alan ve çalışma imkânı sağlayamadığı zaman, insanlar çok uzun süre bu çabaları sürdüremezler ve maalesef çevremizde sıklıkla gördüğümüz gibi son derece idealist girişimler, bir süre sonra kısa vadede kâr etmeye ve kendilerini kurtarmaya çalışan işlere dönüşürler. Bu nedenle de uzun vadeli kararlarla geleceğimiz açısından dönüştürücü hamlelerden gittikçe daha fazla mahrum kalırız. Şu anda durumumuzun benim için kapsayıcı bir özeti bu şekildedir. Bu ortamı sağlamaya çalışan üniversite ve diğer resmî kuruluşların da zamanın dinamizmini ve ihtiyaçlarını karşılamaktan gittikçe uzaklaştığı ayrıca bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bütün bu nedenlerle, sermaye sahiplerinin çok daha bilgece hareket etmeye başlaması artık tüm insanlar açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur diye düşünüyorum.
Gelecekteki yatırım eğilimleri açısından sizce en önemli alanlar hangileri? Bilge sermaye dediğiniz tutum bu konuda nasıl yardımcı olabilir?
Biyoteknoloji ve nöroteknoloji gibi alanlara yapılan yatırımlar, toplumun genel refahını artırırken, sağlık, eğitim ve ekonomi gibi temel sektörlerde de olumlu etkiler yaratacak en önemli alanlar. Geleceğin şekillendirilmesinde kritik bir rol oynayacak bu alanlarda birçok yeni fikre, devrimsel gelişmeye hazır olmamız gerekiyor. Özellikle yapay zekâ ve nöroteknolojiler arasında kurulacak yeni ve yaratıcı birlikteliklerin hepimizi çok şaşırtacak uygulama, yöntem ve araçlara dönüşeceğine kesin gözüyle bakıyorum. Ben ve ekibim de aktif olarak bu konuda çalışıyoruz ve ülkemizdeki parlak fikir sahiplerini bir araya getirmeye çalışıyoruz.
Bunların hepsinin ötesinde, şimdiye kadar biz tüm teknolojik ve medeni gelişmemizi “insan merkezli” düşünerek yaptık; fakat insanın ne olduğunda tam olarak anlaşamadığımız için, neticede bizi hazlarımızla meşgul eden, oyalayan, işimizi kolaylaştırmaktan çok hayatımızı kalabalıklaştıran teknolojik bir medeniyetle baş başa kaldık. En hızlı kazanç bu haz pazarından elde edildiği için de neredeyse tüm girişimler doğal olarak bu alana yöneliyor. Halbuki “yaşam” dediğimiz, bizim de içinde bir parçası olarak var olduğumuz o büyük sisteme destek vermeye yönelik teknolojiler ve fikirler hem dünyamızdaki yaşama hem de bize daha iyi bir gelecek sağlayabilir. Öte yandan bu tarz idealist bakış açıları, AR-GE süreçlerinin maliyetlerine fazla dayanamayarak sıklıkla “iyi ama uçuk fikirler” mezarlığına defnediliyor. Bu nedenle acilen, aslında temel bilimler alanlarında üniversitelerde olması gerektiği gibi, temel soruları yeniden ve hiç sorulmamış gibi sorabilen ve görece pratik faydası düşük görünen temel meselelerle ilgilenen kişi ve grupların bir araya getirildiği grupların projelerinin akıllıca destekleneceği bir bilge sermaye kültürü oluşturmamız gerekiyor. Bunun için maddi kaynağımız yeterince var; fakat “yaşam merkezli” bir düşüncenin nasıl bir şey olduğunda henüz kafamız çok net değil. Ben bu konuyu detaylandırmaya ve bu konuda bir kültür oluşumuna katkı vermeye çalışıyorum. Tabii ki sadece tek bir insanın yapabileceği bir iş değil bu. O nedenle AçıkBeyin olarak, bu temel amaca gönül vermiş insanlarla fikir alışverişimizi çeşitlendirmek ve zenginleştirmekle uğraşıyoruz."
Kısa vadeli kârlar yerine uzun vadeli faydaya odaklanan girişimlerin, yeterli desteği görebildikleri takdirde dünyayı daha iyiye doğru değiştiren aktörlere ev sahipliği yapabileceğini belirten AçıkBeyin kurucu başkanı, nörobilim uzmanı ve yazar Prof. Dr. Sinan Canan, MAG nisan sayısına konuk oldu.
“Bilge sermaye” kavramını açıklayarak bu alandaki çalışmaların neleri değiştirebileceğine ışık tutan Prof. Dr. Sinan Canan “Bilge sermaye, yalnızca ekonomik büyümeyi değil, sosyal sermayeyi de artırmaya odaklanır. Toplumda eğitime, bilime, sağlığa ve sürdürülebilir projelere yatırım yapıldığında, bu yatırımlar zamanla kolektif zekâyı ve üretkenliği artırır. Kısa vadeli kazanç yerine uzun vadeli bilgi ve beceriye yatırım yapmak, ülkelerin kalkınmasını daha kalıcı ve sağlam hâle getirir. Eğitim, inovasyon ve etik iş yapma biçimleri üzerine yoğunlaşan sermaye, sadece bireysel servet yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal refahı da yükseltir. Özel girişimler bu görevi sıklıkla devlete yahut sivil toplum kuruluşlarına bırakır yahut çoğumuz böyle katkıları bu tip resmî mecralardan bekleriz; fakat bizzat özel sermayenin kendisi risk alarak böyle bir alana girmediğinde ben bütüncül kalkınmanın gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum.” dedi.
Gelecekteki yatırım eğilimleri açısından önemli alanları da paylaşan Sinan Canan “Biyoteknoloji ve nöroteknoloji gibi alanlara yapılan yatırımlar, toplumun genel refahını artırırken, sağlık, eğitim ve ekonomi gibi temel sektörlerde de olumlu etkiler yaratacak en önemli alanlar. Geleceğin şekillendirilmesinde kritik bir rol oynayacak bu alanlarda birçok yeni fikre, devrimsel gelişmeye hazır olmamız gerekiyor. Özellikle yapay zekâ ve nöroteknolojiler arasında kurulacak yeni ve yaratıcı birlikteliklerin hepimizi çok şaşırtacak uygulama, yöntem ve araçlara dönüşeceğine kesin gözüyle bakıyorum. Ben ve ekibim de aktif olarak bu konuda çalışıyoruz ve ülkemizdeki parlak fikir sahiplerini bir araya getirmeye çalışıyoruz.” diye konuştu.
Prof. Dr. Sinan Canan'ın MAG'a verdiği röportajın tam metni:
Siz “bilge sermaye”yi nasıl tanımlıyorsunuz?
“Bilge sermaye” yahut “bilge servet”, kısa vadeli kazançlardan çok uzun vadeli, sürdürülebilir gelişimi ve insani ilerlemeyi hedefleyen bir sermaye yönetimi anlayışıdır. Bu kavram, bireyin ve toplumun geleceğini şekillendiren bilgi, bilim ve etik değerlerin finansal kararlarla harmanlanmasını ifade eder. Bilge sermaye, paranın sadece ekonomik büyüme için değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal gelişim için bir araç olarak kullanılmasını önerir. Bilgiye dayalı, öngörülü ve etik yatırımlar yapan bir yaklaşımı kapsar. Benim bu konuyla ilgilenmem ilk defa, kaos teorisi ve fraktal geometri konularıyla uğraştığım sıralarda Fransız matematikçi Benoti Mandelbrot’un 1950’li yıllarda IBM firması tarafından işe alınması hikâyesini okuduğumda başladı. Mandelbrot aslında temel teorik bilimler alanında çalışan bir araştırıcı iken IBM firması kendisine bir iş teklifi yapıyor ve herhangi bir üretim yapmaksızın verdiği maaş karşılığında Mandelbrot’un sadece bilim yapmasını istiyor. Bu sıra dışı teklif aslında IBM’in on yıllar boyunca dünyanın en büyük bilgisayar ve yazılım şirketi olma yolunda nasıl bir strateji izlediğini bize gösteriyor. Mandelbrot sadece orada kendi keyfi için bilim yapmakla kalmıyor, bilgisayar teknolojilerinde ve dünyayı anlamamızda çığır açan fraktal geometri yöntemlerinin yanı sıra sinyal gürültüsü engelleme ve veri kodlama konularında çok büyük ilerlemeleri başlatan buluşlara da imza atıyor. Bunların hepsini bir üniversite kürsüsünde değil de özel bir şirkette yapabilmesinin en büyük nedeni bu özel şirketin, kaynaklarının bir kısmını bilge sermaye adını verebileceğim bir mantıkla insani bilimsel ve felsefi gelişime ayırmayı tercih etmesi. Açıkçası ben bu örnekleri ilk okuduğumda da çok fazla etkilenmiştim ve yıllardır da bu konuyu, neden bütün sermaye sahiplerinin bu şekilde ele almadığını anlamaya çalışıyorum. Sanıyorum bu kişisel kültürle çok yakından alakalı bir durum. Biz etrafımızdan neyi en çok görürsek onu yapıyoruz. Muhtemelen o dönemde o bilgisayar şirketinde karar veren kişiler farklı bir kültürün etkisiyle farklı kararlar almış olmalılar. Umuyorum ben de bu konuyu gündeme getire getire bu yönde bir kültür oluşmasına katkıda bulunabilirim.
Bireyden ziyade toplumsal olarak insan beyni, finansal karar alma süreçlerinde nasıl çalışır? Duygusal ve rasyonel süreçler bu kararları nasıl etkiler?
İnsan beyni finansal kararları alırken, hem rasyonel hem de duygusal mekanizmalar devreye girer. Beynin ön tarafında bulunan prefrontal korteks analitik ve uzun vadeli düşünmeyi sağlarken, limbik sistem kısa vadeli ödüllere ve duygusal tepkilere daha duyarlıdır. Toplumsal düzeyde ise sürü psikolojisi, trendler ve kültürel kodlar yatırım kararlarını etkileyebilir. Bilge sermaye yaklaşımı, duygusal kararları dizginleyerek, bilinçli ve uzun vadeli düşünmeyi teşvik eden bir strateji geliştirmeyi önerir. Kısa vadeli kârlar yerine uzun vadeli faydaya odaklanan girişimler, yeterli desteği görebilirlerse dünyayı daha iyiye doğru değiştiren aktörlere ev sahipliği yapabilirler. Bilge sermaye desteğinin yokluğunda bu tür idealist ve uzun vadeli yapılar maalesef çok fazla dayanamazlar.
Bilge sermaye yaklaşımı toplumsal kalkınmayı nasıl değiştirebilir?
Bilge sermaye, yalnızca ekonomik büyümeyi değil, sosyal sermayeyi de artırmaya odaklanır. Toplumda eğitime, bilime, sağlığa ve sürdürülebilir projelere yatırım yapıldığında, bu yatırımlar zamanla kolektif zekâyı ve üretkenliği artırır. Kısa vadeli kazanç yerine uzun vadeli bilgi ve beceriye yatırım yapmak, ülkelerin kalkınmasını daha kalıcı ve sağlam hâle getirir. Eğitim, inovasyon ve etik iş yapma biçimleri üzerine yoğunlaşan sermaye, sadece bireysel servet yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal refahı da yükseltir. Özel girişimler bu görevi sıklıkla devlete yahut sivil toplum kuruluşlarına bırakır, yahut çoğumuz böyle katkıları bu tip resmî mecralardan bekleriz; fakat bizzat özel sermayenin kendisi risk alarak böyle bir alana girmediğinde ben bütüncül kalkınmanın gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum.
Bilge sermaye bilgeliğe dayanıyorsa, günümüz dünyasında bilgelikle ilişkimiz nasıl? Yeni bilgileri nasıl işliyoruz ve gerçekten sindirebiliyor muyuz?
Modern dünya, bilgiye erişimi kolaylaştırırken, bu bilgiyi işleme ve anlamlandırma sürecimizi zorlaştırıyor. Bilgelik, sadece bilgiye sahip olmak değil, onu doğru bağlamda değerlendirebilmek ve uzun vadeli sonuçlarını hesaba katabilmektir; ancak, hız çağında, bireyler ve kurumlar genellikle hızlı kazanımlar peşinde koşarak derinlemesine düşünmeye zaman ayırmıyor. Bilge sermaye; bilgiyi sadece bir tüketim nesnesi olarak değil, insanın gelişimi için işlenmesi gereken bir kaynak olarak ele alır. Dolayısıyla, bilgiyi toplama, üretme, türetme ve derinleştirme süreçlerini teşvik eden eğitim sistemleri ve iş modelleri geliştirmek, bilgeliğin modern dünyada yeniden önem kazanmasını sağlayacaktır. Ben günümüzde hepimizi tehdit eden küresel sorunlar ve kafa karışıklığımız karşısında bundan başka bir çözüm göremiyorum.
Stres, finansal kararları nasıl etkiler? Bilge sermaye yaklaşımı stres faktörlerini nasıl dengeler?
Stres altında alınan finansal kararlar genellikle daha tepkisel, kısa vadeli ve riskten kaçınmaya yönelik olur. Sinirbilim perspektifinden bakıldığında, stres sırasında amigdala (duygusal tepkilerden sorumlu beyin bölgesi) daha aktif hâle gelirken, prefrontal korteks (mantıklı düşünme ve planlamadan sorumlu beyin bölgesi) baskılanır. Bu, bireylerin ve kurumların uzun vadeli düşünmek yerine, anlık krizleri çözmeye odaklanmasına neden olur. Bilge sermaye sahipleri işe yarar ama uzun vadeli fikirlere güvenli bir alan ve çalışma imkânı sağlayamadığı zaman, insanlar çok uzun süre bu çabaları sürdüremezler ve maalesef çevremizde sıklıkla gördüğümüz gibi son derece idealist girişimler, bir süre sonra kısa vadede kâr etmeye ve kendilerini kurtarmaya çalışan işlere dönüşürler. Bu nedenle de uzun vadeli kararlarla geleceğimiz açısından dönüştürücü hamlelerden gittikçe daha fazla mahrum kalırız. Şu anda durumumuzun benim için kapsayıcı bir özeti bu şekildedir. Bu ortamı sağlamaya çalışan üniversite ve diğer resmî kuruluşların da zamanın dinamizmini ve ihtiyaçlarını karşılamaktan gittikçe uzaklaştığı ayrıca bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bütün bu nedenlerle, sermaye sahiplerinin çok daha bilgece hareket etmeye başlaması artık tüm insanlar açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur diye düşünüyorum.
Gelecekteki yatırım eğilimleri açısından sizce en önemli alanlar hangileri? Bilge sermaye dediğiniz tutum bu konuda nasıl yardımcı olabilir?
Biyoteknoloji ve nöroteknoloji gibi alanlara yapılan yatırımlar, toplumun genel refahını artırırken, sağlık, eğitim ve ekonomi gibi temel sektörlerde de olumlu etkiler yaratacak en önemli alanlar. Geleceğin şekillendirilmesinde kritik bir rol oynayacak bu alanlarda birçok yeni fikre, devrimsel gelişmeye hazır olmamız gerekiyor. Özellikle yapay zekâ ve nöroteknolojiler arasında kurulacak yeni ve yaratıcı birlikteliklerin hepimizi çok şaşırtacak uygulama, yöntem ve araçlara dönüşeceğine kesin gözüyle bakıyorum. Ben ve ekibim de aktif olarak bu konuda çalışıyoruz ve ülkemizdeki parlak fikir sahiplerini bir araya getirmeye çalışıyoruz.
Bunların hepsinin ötesinde, şimdiye kadar biz tüm teknolojik ve medeni gelişmemizi “insan merkezli” düşünerek yaptık; fakat insanın ne olduğunda tam olarak anlaşamadığımız için, neticede bizi hazlarımızla meşgul eden, oyalayan, işimizi kolaylaştırmaktan çok hayatımızı kalabalıklaştıran teknolojik bir medeniyetle baş başa kaldık. En hızlı kazanç bu haz pazarından elde edildiği için de neredeyse tüm girişimler doğal olarak bu alana yöneliyor. Halbuki “yaşam” dediğimiz, bizim de içinde bir parçası olarak var olduğumuz o büyük sisteme destek vermeye yönelik teknolojiler ve fikirler hem dünyamızdaki yaşama hem de bize daha iyi bir gelecek sağlayabilir. Öte yandan bu tarz idealist bakış açıları, AR-GE süreçlerinin maliyetlerine fazla dayanamayarak sıklıkla “iyi ama uçuk fikirler” mezarlığına defnediliyor. Bu nedenle acilen, aslında temel bilimler alanlarında üniversitelerde olması gerektiği gibi, temel soruları yeniden ve hiç sorulmamış gibi sorabilen ve görece pratik faydası düşük görünen temel meselelerle ilgilenen kişi ve grupların bir araya getirildiği grupların projelerinin akıllıca destekleneceği bir bilge sermaye kültürü oluşturmamız gerekiyor. Bunun için maddi kaynağımız yeterince var; fakat “yaşam merkezli” bir düşüncenin nasıl bir şey olduğunda henüz kafamız çok net değil. Ben bu konuyu detaylandırmaya ve bu konuda bir kültür oluşumuna katkı vermeye çalışıyorum. Tabii ki sadece tek bir insanın yapabileceği bir iş değil bu. O nedenle AçıkBeyin olarak, bu temel amaca gönül vermiş insanlarla fikir alışverişimizi çeşitlendirmek ve zenginleştirmekle uğraşıyoruz."
YORUMLAR