Salgın Kadar Yaygın Bir Hastalık: Diyabet!
“Diyabet bulaşıcı bir hastalık değildir ancak son yıllarda, Dünyada bir salgın hastalık kadar yaygın görülmektedir. Gerek toplumlar gerek bireyler üzerinde, hem maddi hem de manevi anlamda önemli bir yüktür” diyen İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Irmak Sayın Alan, diyabetin erken ve geç dönemde yol açtığı sağlık sorunlarını açıkladı.
Diyabet yaygın görülmesinin yanı sıra kısa ve uzun vadede oluşturduğu komplikasyonlar nedeniyle de önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu yazıda diyabetin akut (erken) ve kronik (geç) komplikasyonlarını ile bu komplikasyonların gelişmemesi için yapılması gerekenleri gözden geçireceğiz.
Sık İdrara Gitme, Ağız Kuruluğu ve Halsizlik Yaygın Diyabet Belirtileri!
Diyabetin başlıca akut komplikasyonları; diyabetik ketoasidoz (DKA), hiperozmolar hiperglisemik durum (HHD), laktik asidoz ve hipoglisemidir. DKA ve HHD, insülin eksikliği ve ciddi kan şekeri yüksekliği sonucu ortaya çıkan ve tedavisi büyük ölçüde benzer olan, iki önemli metabolik bozukluktur. DKA’da ön plandaki sorun insülin eksikliği iken, HHD’de ise sıvı eksikliğidir. DKA’nın belirtileri; sık idrara gitme, ağız kuruluğu, çok su içme, iştah artışı, kilo kaybı, bulantı, karın ağrısı, halsizlik, çarpıntı, tansiyon düşüklüğü, nefeste aseton kokusu olarak karşımıza çıkar. Tedavi edilmeyen olgularda tablo; şuur bulanıklığı ve komaya kadar ilerler. HHD sıklıkla, yaşlılarda ve suya erişimi kısıtlı olan hastalarda karşımıza çıkar. Özellikle yaşlı hastalarda yalnızca nörolojik bulgular ile karşımıza çıkabileceğinden bu konuda dikkatli olunmalıdır. Belirtiler halsizlik, sık idrara gitme, ağız kuruluğu, çok su içme, çarpıntı, tansiyon düşüklüğü, ciltte kuruluk ve cilt turgor tonusunda azalmadır.
“Hipoglisemi Trafik, Ev veya İş Kazaları Gibi Riskleri Beraberinde Getirmektedir”
Hipoglisemi; kan şekerinin 50 – 55 mg/dl düzeyinde olması, hastada kan şekeri düşüklüğü ile uyumlu belirtilerin olması ve bu belirtilerin, kan şekeri düşüklüğünü ortadan kaldıran bir tedavi ile geçmesi olarak tanımlanır. Hipogliseminin belirtileri terleme, titreme, endişe, baş dönmesi, açlık, çarpıntı, görme bozukluğu, yorgunluk, baş ağrısı ve çabuk öfkelenme olarak sıralanabilir. Hipoglisemi klinik olarak; hafif, orta ve ağır olarak sınıflandırılır. Hafif ve orta derecedeki hipoglisemiyi hasta kendi kendine tedavi edebilir. Orta derecedeki hipogliseminin hafif hipoglisemiden farkı, hastanın aktivitelerini belirgin şekilde etkilemesidir. Ancak ağır hipoglisemi hastanın dışarıdan yardım almasını ve damardan tedaviyi gerektiren, çoğunlukla koma veya nöbete neden olan ciddi bir tablodur. Hipoglisemi psikolojik ve nörolojik bozukluklar, kalp krizi ve ritim bozuklukları, gözde kanama ve diyabete bağlı retina tabakasında görülen bozukluklarda ağırlaşma, ayrıca trafik, ev veya iş kazalarının oluşumu gibi pek çok riski de beraberinde getirmektedir. Hastanın bilinci açık ve yutabiliyorsa hipoglisemi tedavisinde 15-20 g glukoz (tercihen 3-4 glukoz tablet/jel, 4-5 kesme şeker veya 150-200 ml meyve suyu ya da limonata) ağız yolundan verilir. Çikolata, gofret gibi yağ içerikli ürünler kesinlikle kullanılmamalıdır. Her hipoglisemik atak tedavi edildikten sonra nedenleri gözden geçirilmeli, gerekiyorsa hasta eğitimi tekrarlanmalıdır.
Diyabetin Kronik Komplikasyonları Nelerdir?
Bunlar kalp damarı hastalıkları, beyin damarı hastalıkları, periferik (bacak vs.) damar hastalıkları, diyabete bağlı retina tabakasında, böbrekte ve sinir sisteminde görülen bozukluklar olarak sınıflandırılabilir. Diyabete bağlı retina tabakasında görülen bozukluklar için tüm hastalar yılda bir kez göz hastalıkları görüşü istenerek bu açıdan kontrol altında tutulmalıdır. Retinada görülen bozuklukların derecesine bağlı olarak hastaların takip sıklığı göz hastalıkları hekimlerince belirlenmelidir. Diyabete bağlı böbrekte görülen bozukluklar için tüm hastalarda yılda bir kez idrarda mikroalbümine bakılmalıdır. İdrarda mikroalbümin varlığı saptanan hastalarda belirli grup tansiyon ilaçlarının kullanımı, sıkı bir kan basıncı kontrolü ve sıkı kan şekeri kontrolü ile tablonun ilerlemesi durdurulabilir. Tablo durdurulamaz ise hastalarda böbrek yetmezliği gelişme riski artar. Diyabete bağlı sinir sistemi sorunları; dengesiz yürüme, el ve ayak kaslarında güçsüzlük, ağrı ve ısı duyularında azalma, el-ayaklarda yanma, batma, karıncalanma, elektrik çarpması hissi ve üşüme, kafa siniri felcine bağlı tek taraflı gözde ağrı, çift görme ve göz kapağında düşme, sinir köklerinin tutulumuna bağlı, bant tarzında yayılım gösteren sırt, karın veya gövdede ağrılar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Diyabetik Ayak Ülseri Geliştirme Riski Var!
Önemli bir başka sorun da diyabetik ayak ülserleridir. Her diyabet hastasında yaşamı boyunca yüzde 12–15 oranında diyabetik ayak ülseri gelişme riski vardır. Diyabetik ayak ülserleri hayat kalitesinin bozulmasına, yüksek tedavi maliyetlerine ve ilgili uzvun kaybına neden olabilir. Özellikle; ayak mekaniği bozuk olan, ayağında kemik deformitesi olan, tırnak bozukluğu mevcut olan, damar problemleri yaşayan ve diyabete bağlı sinir sistemi bozukluğu olan hastalarda risk daha da artar. Bu açıdan diyabetik hastalarda ayak bakımı ve korunması ile ayakların detaylı muayenesi çok önemlidir. Diyabetik ayak bulguları olan bir hasta, vakit kaybetmeden bu konuda deneyimli bir merkeze başvurmalıdır.
Özet olarak diyabet; kronik komplikasyonları nedeniyle körlük, diyaliz ve travma dışı uzuv kayıplarının en önemli sebebidir. Tüm bu komplikasyonlarla mücadele etmek için hastaların ve yakınlarının eğitimi, kan şekeri seviyelerinin normal sınırlarda tutulması ve düzenli takip, tedavinin olmazsa olmazlarıdır.