Tıp Bayramı'nda Eşrefpaşa Hekimlerinden İlham Veren Hikayeler
İzmir Eşrefpaşa Hastanesi hekimleri, 14 Mart Tıp Bayramı’nda mesleğin fedakarlığını ve unutulmaz anılarını paylaştı. Pandemi ve depremde ön saflarda mücadele eden doktorlar, hekimliği bir yaşam biçimi olarak tanımlıyor.

13 Mart 2025 - 22:51
"Bu işin hamurunda emek, fedakârlık ve tutku var"
İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi doktorları, 14 Mart Tıp Bayramı kapsamında en kutsal mesleklerden biri olarak kabul edilen hekimliğin önemini ve unutamadıkları olayları anlattı. Gece gündüz demeden canla başla çalışan, deprem ve salgın gibi önemli olaylarda en ön saflarda yer alan hekimler, mesleklerini sadece bir iş değil yaşam biçimi olarak tanımlıyor.Türkiye’nin ilk ve tek belediye hastanesi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi’nin hekimleri, 14 Mart Tıp Bayramı kapsamında bu kutsal mesleğin önemini kendi hikâyeleri üzerinden anlattı. Neden bu mesleği seçtiklerini ve unutamadıkları vakaları aktaran hekimler, dokundukları her yaşamla görevlerine biraz daha bağlandıklarını belirtti.
“İşimize tutkuyla bağlıyız”
Eşrefpaşa Hastanesi Başhekimi, Acil Tıp Uzmanı Doç. Dr. Başak Bayram, hekimliğin tutku, fedakârlık ve yoğun emek gerektiren özel bir iş olduğunu vurguladı. Covid pandemisi ve depremlerde hekimlerin ailelerinden uzak kalarak hep en ön safta olduğunu belirten Doç. Dr. Bayram, “Bütün bunları düşündüğümüzde, hekimlik aslında bir yaşam şekli. Onu sadece para kazanılan bir iş olarak tanımlayamayız” dedi. Unutamadığı bir vakayı da anlatan Doç. Dr. Bayram, “Mecburi hizmetim sırasında bir hafta sonu izin günümde eşyalarımı almak için hastaneye gittim. O sırada bir anons geldi. 15 yaşındaki bir kız çocuğunu kalbi durmuş olarak hastaneye getireceklerini öğrendim. Hastanede bekledim. Üç hekim 70 dakika boyunca aralıksız kalp masajı yaptık ve onu hayata döndürdük. Hasta, iki hafta sonra beni okul formasıyla ziyarete geldi. Bu hiç unutulmayacak bir anıydı” diye konuştu.Şu dönemde hekimlerin zor zamanlar geçirdiklerini de söyleyen Bayram, sözlerini şöyle tamamladı: “Bazılarımız yoruldu, bazılarımız işten ayrıldı, bazılarımız ülkeyi terk etti. Zor bir sağlık sisteminin parçası olarak çalışıyoruz ama her ne olursa olsun Türk hekimleri olarak yaptığımız işe tutkuyla bağlıyız.”
“En yakın arkadaşıma kanser tanısı koydum”
Eşrefpaşa Hastanesi Başhekim Yardımcısı, Patoloji Uzmanı Dr. Filiz Dağ da Kahramanmaraş depremlerinde bölgeye giden ekiplerin koordinasyonunu sağlayan doktorlardan biri oldu. Özellikle afet ve salgın dönemlerinde hekimlere çok ihtiyaç olduğunu söyleyen Dr. Filiz Dağ, kendi hikayesini ise şöyle anlattı: “Annemin çocukluğumda sık sık hastalanması nedeniyle ‘Büyüyünce doktor olacağım’ demiştim. İlkokulda öğretmenime bunu söylediğimde ‘Doktor olmak o kadar kolay mı?’ demişti. Zorlu yolları geçerek hekim oldum. O söz benim azimli olmama neden oldu. Giderek değersizleştirildiğimiz bir dönem yaşıyoruz ama yakınlarımız hastalanıp hasta yakını konumuna geçtiğimizde hekimlerin önemini daha fazla anlıyoruz. İnsanlara ve ülkemize yardım edebilmek için mutlu bir şekilde çalışmamız gerekiyor. Biz Eşrefpaşa Hastanesi olarak çok şanslıyız. Omuz omuza yürüyebileceğimiz insanlarla, iyi yöneticilerle çalışıyoruz” diye belirtti. Meslek hayatında en unutamadığı bir olayı da aktaran Dr. Filiz Dağ, şöyle devam etti: “Patoloji uzmanı olarak son kararı vermek her zaman çok endişe verici. Bizim tanı koymamızla bir hastanın hayatı değişiyor. En yakın arkadaşıma kanser tanısı koydum. Bu, hayatımdaki en zor sınavlardandı. Ne mutlu ki arkadaşım iyi ama ona her baktığımda o günü hatırlıyorum. Hekim olmak, karşındakini kendinden çok düşünmek demek. Hekimlik; hastayı ailenden biri olarak saymayı ve yeri geldiğinde ‘Ben onun yerinde olsaydım’ düşüncesini ön plana alarak insan hayatını kurtarmayı gerektiriyor.”
“Canımızı siper ettik”
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Altan Gökgöz de kendi yaşadığı hastalıktan sonra doktor olmaya karar veren biri. Ortaokuldayken akut eklem romatizması hastalığı geçirdiği için 50 gün hastanede yattığını ve bu süre zarfında doktor olmaya karar verdiğini kaydeden Dr. Altan Gökgöz, “Branşım gereği Covid salgınında görev aldım. İzmirli vatandaşlarımız için elimizden geleni yapmaya çalıştık. O günlerde hepimiz bir bilinmezin içindeydik ama bir sağlık çalışanı olarak virüse karşı en önde savaşmak zorundaydık. Canımızı siper ederek çalıştık” dedi.Meslek hayatında unutamadığı olayın menenjit olan genç bir hastayla ilgili olduğunu belirten Gökgöz, “Hasta acile bilinç kaybıyla gelmişti. Aile perişan haldeydi. Kişiye tanı koyarak tedaviyle hayata döndürdük. Ailesinin şükran dolu bakışları beni çok mutlu etmişti. Hekim olmak; özverili olmak, kendinden çok başkalarını düşünebilmek ve idealist olmaktır. Günümüzde hekim olmak çok zor. Sağlıkta şiddet ve yanlış politikalar nedeniyle hekimler küskün. Buna rağmen Türkiye’de kalmak, vatandaşlarımız için elimizden geleni yapmak, benim en idealist tarafımdır. İdealist olmayanların da hekim olmaması gerektiğini düşünüyorum” sözlerine yer verdi.
YORUMLAR