Ülkemizde her yıl 15 bin bebek kalp hastalığıyla dünyaya geliyor
Anne babalar dikkat! Bu belirtileri asla ihmal etmeyin! Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Çevik, günümüzde anjiyografi yöntemiyle pek çok doğumsal kalp hastalığının tedavi edilebildiğine dikkat çekerek...
08 Şubat 2022 - 21:04
ANJİYOGRAFİ MİNİK KALPLERE HAYAT VERİYOR
Ülkemizde doğumsal kalp hastalığı diğer ülkelerden çok farklı olmamakla birlikte, sık görülüyor. Öyle ki dünyada her yıl bir milyondan fazla, ülkemizde de 15 bin bebek doğumsal kalp hastası olarak dünyaya gözlerini açıyor. Kalbin odacıkları arasındaki delikler, kalbin akciğerlere giden ve kan dağılımını sağlayan damarlardaki darlıklar, karıncık ile kulakçıkların gelişim bozuklukları başta olmak üzere 200’ü aşkın doğumsal kalp hastalığı mevcut. Doğumsal kalp hastalıkları özellikle erken yenidoğan döneminde (doğum sonrası ilk günlerde) hayati risk oluşturan ağır klinik tablolara yol açabiliyor. Ancak erken teşhis ve doğru tedavi yaklaşımlarıyla doğumsal kalp hastalığıyla doğan bebekler sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebiliyorlar. Üstelik kalbi besleyen atardamarlara özgü hastalıkların tespiti ve tedavisinde kullanılan ‘anjiyografi’ yönteminde yaşanan önemli gelişmeler sayesinde bazı doğumsal kalp hastalıklarında ameliyat ihtiyacı da giderek azalıyor! Ayrıca ameliyat olabilmesi için kilo alması beklenen yenidoğan dönemindeki bebekler de anjiyografi ile zaman kaybetmeden hayata tutunabiliyor!Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Çevik, günümüzde anjiyografi yöntemiyle pek çok doğumsal kalp hastalığının tedavi edilebildiğine dikkat çekerek, “Öyle ki kalp içindeki delikler anjiyografi ile kapatılabiliyor, dar olan damarlar açılabiliyor ve kapak fonksiyonları bozulan çocuklarda kapak değiştirilebiliyor. Tüm bu gelişmeler hızla devam ederek çocuk kalp hastalarımızın daha kaliteli ve uzun yaşam sürmelerine olanak sağlıyor. Anjiyografi yöntemi günümüzde gelişen yeni teknolojik gelişmeler sayesinde erken doğan ve kilosu düşük olan prematüre bebekler dahil yenidoğan döneminden itibaren her yaşta tanı ve tedavi amaçlı kullanılabiliyor. Yöntemin başarı şansı yüksek, yan etki olasılığı ise düşüktür.” diyor.
Henüz anne karnında tespit edilebiliyor
Doğumsal kalp hastalıklarında her 3 bebekten 1’ine doğumdan hemen sonra ilk ayda müdahale etmek gerekiyor. Dolayısıyla erken tanı minik kalplerde yaşamsal önem taşıyor! Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Çevik, hamileliğin 18-20. haftalarından itibaren fetal ekokardiyografi adı verilen ultrasonografik yöntemle doğumsal kalp hastalıklarının taranabildiğine dikkat çekerek, “Tanının hamilelikte konulması durumunda doğumun uygun merkezlerde gerçekleştirilmesi ve doğumdan hemen sonra gerekli müdahale yapılabilmesini sağladığı için tedavi başarısını artırıyor. Bu nedenle doğumsal kalp hastalığının mümkünse tanısının doğum öncesi konması ve doğumun bu hastalıklara müdahale edilebilecek donanıma sahip merkezlerde gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor” diyor. Doğumsal kalp hastalıkları doğum sonrasında da tam ve eksiksiz fizik muayene, şüphelenilmesi durumunda da ekokardiyografi ile teşhis edilebiliyor. Eğer gerek görülürse ilave olarak nadiren anjiyografi ve tomografi tetkiklerinin de uygulanması tanıyı doğrulamak için kullanılabiliyor.
Belirti vermesi yılları bulabiliyor
Doğumsal kalp hastalıklarının birçok alt tipi mevcut ve her bir hastalık kendini farklı sinyallerle belli edebiliyor. Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Çevik, belirti ve bulguların hastalığın şiddeti doğrultusunda bazı çocuklarda yıllar sonra ortaya çıkabildiğine işaret ederek, “Örneğin kalbin odacıkları arasındaki delikler büyüklüklerine göre, farklı zamanlarda farklı bulgularla gelişebiliyorlar. Rutin kontroller sırasında muayenede belirti vermeyen, ancak kalbin rezervleri bittiğinde belirti veren nadir hastalıklar da söz konusu olabiliyor.” diyor.
Bu sinyalleri asla gözden kaçırmayın!
Erken tanı ve tedavi için yenidoğan döneminden itibaren rutin muayenenin periyodik olarak yapılması dışında ailelerin de bazı belirtileri gözden kaçırmamaları büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Ayhan Çevik, çocukluk döneminde yaş aralığına göre değişen belirtileri şöyle sıralıyor: Yenidoğan döneminde
Emme sırasında çabuk yorulmak
Beslenme zorluğu
Sık nefes alıp vermek
Morarma
Yeterli kilo alımının olmaması
Süt çocukluğu döneminde
Sık alt solunum yolu enfeksiyonu geçirmek,
Büyüme – gelişmenin duraklaması veya olmaması
Aşırı terlemek
Solunum ve kalp hızının normal değerlerin üzerinde olması
Efor gereken motor aktivitelerinde çabuk yorulmak
Dudak ve ağız içinde morarma
Okul çağı döneminde
Spor aktivitelerinde yaşıtlarına göre daha az performans sağlamak
Çabuk yorulmak
Sık akciğer enfeksiyonu geçirmek
Bayılmak veya bayılacak gibi olmak
Efor veya spor aktivitesi ile oluşan göğüs ağrısı