Bugün yine üzüntülü bir gün.
Güne başlarken öğrendiğim ilk haber Zübeyde ablayı kaybettiğimiz oldu.
Daha dün Foça'daydım. Belediyenin önünden geçerken dedikodu ağacının ve etrafındaki oturma alanının yenilendiğini gördüm.
Önce bir tuhaf geldi fakat daha sonra Felix cinsi önceki ağacın neredeyse kuruduğunu hatırladım belkide iyi olmuş dedim kendi kendime.
Fakat bir eksiklik vardı.
Yok öyle düşündüğünüz gibi değil Zübeyde ablanın eksikliği değil sadece.
Bugün İzmir'deyim Konak'tan geçerken saat kulesine ilişti gözüm.
Aslında kulenin iki yanındaki Felix cinsi ağaca.
Sonra düşündüm. Bu ağaçlar yaklaşık 120 yıllık saat kulesi kadar hafızalarda yer etmemiş miydi?
Sahi bugün ağaçlar kesilse, kurusa bir şekilde yok olsa gözünüzü kapattığınızda yine kulenin yanındaki yerlerini almayacaklar mı?
Foça'daki ağaç da gözünüzü kapatınca yine aynı yerinde duruyor aslında.
Zübeyde abla orada paragatı yemliyor.
Önünden geçip gidiyorsun bazen selam verip bazen vermeden.
Nihat geçiyor Toniyle parmak arası terlik, şort, askılı tişörtüyle.
Pazar yerine dönüyorsun deli Salih kendisi ile pazarlık yapan İstanbullulara kızmış. Çıkma lastikler diyor duyulur duyulmaz bir sesle. Aslında bağırıyor arkalarından.
Daha geçen yaz meydanda koşuştururken oğlum yanıma gelmiş ağacı göstererek demişti ki baba bak ağaç ne kadar üzgün.
Gerçekten, oğlum 5 yaşındaydı daha.
Baktım ağaç gerçekten üzgün omuzları aşağı düşmüş. Kalan birkaç yaprağı da solgun rengi atmış.
Nevi şahsına münhasır insanlarını kaybediyor Foça.
Hiçbir zaman içimize sinmeyen "Eski" ön adı var ya galiba onu kaybediyoruz.
Gözünü kapatınca hepsi yerinde, tüm mekanları, tüm insanları açınca Felix ağacın yerinde palmiye var.
Palmiye'nin altında başka insanlar.
Güle güle Zübeyde abla...
YORUMLAR