DR. HAKTAN SEVSAY

DR. HAKTAN SEVSAY

Ekonomist

IMF'nin yolları taştan…

12 Nisan 2020 - 12:38

İki yıl önce Jamaika’yı ziyaret ediyorum.

Yol arkadaşım biraz gergin...

Uçağımız aprona yaklaşırken, büyük miktarlarda alacağı olan Jamaika firmasının bir süredir ödemelerini aksatmaya başladığından yakınıyor.

Nedenini sordum.

“Firma sağlam ama döviz bulamıyorlar” dedi.

Camdan dışarı baktım. Birleşik Devletler armasını üzerinde taşıyan küçük bir jet park halinde…

Telefonumu açıp Jamaika haberlerine göz atınca, uçağın yolcusunun Amerikan Dışişleri Bakanı olduğunu anladım. 

Gözüme çarpan ikinci haber ise IMF heyetinin yeni kredi koşullarını görüşmek üzere Jamaika’da olduğu idi.

Yol arkadaşıma döndüm ve ‘merak etme, alacağınızı yakında tahsil edersiniz’ dedim.

BAŞKA OLUR MAVİ DAĞIN KAHVESİ

Jamaika nüfusu üç milyon olan küçük bir ada devleti.

Tarım ve hayvancılık zayıf.

Teknolojisi düşük birkaç endüstri kolu var.

Sanayi firmalarının çoğu iç piyasanın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik.

Bu nedenledir gıdadan otomobil parçasına kadar pek çok ihtiyaç yurt dışından karşılanıyor.

Ülkenin en önemli döviz kaynağı boksit madeni ihracatı.

İkinci büyük gelir kalemi ise Mavi Dağ’ın eteklerinde yetişen meşhur kahvesi.

Bir de turizm gelirleri var.

Jamaika bu üç sektörden elde ettiği dövizle ithalat yapar.

Ne var ki dünya emtia piyasalarında kahve ve boksitin fiyatı düştüğünde veya 2017’deki ZEKA virüsü gibi bir virüs çıkıp turistlerin ayağı kesildiğinde, ülkenin döviz geliri azalır.  

İthalatçılar merkez bankasına Jamaika doları verip döviz almak ister ama rezervler suyu çekmiştir.

İthalat durur. Sabundan bebek mamasına birçok mal karaborsaya düşer.

Jamaikalılar teselliyi milli sanatçıları Bob Marley’in “Don’t worry, be happy” şarkısında arar.

Ama bundan kötüsü vardır:

POPÜLİST HÜKÜMETLER

En az boksit fiyatının düşmesi kadar kötü olan şey ülkenin popülist hükümetleridir.

Özellikle seçim tarihi yaklaşınca devlet savurganlığa başlar.

Faizler suni olarak düşürülür.

Memur maaşları zamlanır.

Yeni bayındırlık projelerine girişilir.

Eee! vatandaşın cebi para görecek ki seçim kazanılsın.

Bütçe açık verse de başlangıçta işler yolundadır.

Merkez Bankası’nda basılan paralar vatandaşa dağıtılır.

Süpermarketler-mağazalar yok satar.

Ülkenin küçük endüstrisi mal yetiştiremez.

İthalatçılar sipariş üzerine sipariş verir.

Ne var ki bir süre sonra döviz rezervleri erir.

Kasalar deste deste Jamaika parasıyla doludur ama Amerikan doları bulunmaz.

Ülke “yetmiş sente muhtaç” hale gelir.

Batık ülke kredi bulamaz bulsa da risk büyük olduğu için yüksek faiz istenir.

Artık tek çare IMF’nin kapısını çalmaktır.

Jamaika’yı ziyaretim işte böyle bir konjonktüre rastlamıştı.

Gergin yol arkadaşıma gelince:

Otelin lobisinde gördüğümde gerginliğinden eser kalmamıştı.

Gülümseyerek yaklaştı: “Tamam! Döviz bulmuşlar birkaç güne kadar havale çıkarıyorlar.”

Elimdeki yerel gazetenin manşetini gösterdim: ‘IMF ve Hazine Bakanlığı Anlaştı’

IMF DEDİĞİN BİR MAŞRAPA SU!

Köy evlerinde yer altı sularından faydalanılmasını sağlayan emme-basma tulumbalar vardır.

Bazen su aşağı çekilir ve tulumba kurur.

Bu durumda tulumbanın içine bir maşrapa su dökülür ve kol ısrarla çekilerek yer altı suyunun tekrar yüzeye çıkması sağlanır.

IMF dediğimiz kurum da döviz cinsinden kaynakları kuruyan ülkelere tulumbaya dökülen suya benzer fonksiyonu olan özel kredileri sağlamak üzere, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 45 ülke tarafından kurulmuştur.

1947’den beri kronik dış açığa sahip gelişmekte olan ülkeler kimseden borç bulamayınca IMF’nin kapısını çalmaktadır. 

IMF tarafından verilen krediler, krizdeki ülke ekonomilerinin çarklarını yağlıyor ve söz konusu ülkeler dünya piyasalarından kredi bulabilir hale geliyor.

PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

Bununla birlikte IMF hayır kuruluşu falan değildir.

Kimsenin kredi vermediği batık bir ülkeye ucuz kredi açarken, o ülkenin önüne bir istikrar programı koyar.

Programlar genellikle katı tasarruf tedbirleri içerir.

Kimseye kredi satmaya çalışmaz.

Hiçbir ülke de IMF’in kapısını isteyerek çalmaz. Son çaredir!

Türkiye, Washington D.C 19. Caddedeki IMF’in kapısını (sonuncusu 2001 yılında olmak üzere) 19 kere çalmıştır.

Her defasında IMF Türk ekonomisine can suyu vermiş ama önüne acı reçeteyi koymuştur.

Bu nedenle Türk siyasi hayatında ve halk nezdinde IMF kelimesinin çok olumsuz çağrışımları vardır.

Ne yazık ki popüler kültürümüzde şeytanlaştırılmıştır.

Halbuki kötü olan IMF değil ülkeleri ona muhtaç hale getiren yanlış ekonomi politikalarıdır.

IMF’nin dünya finans ve ticaret sisteminin işlerliğini sağlamaktan başka da bir fonksiyonu yoktur.

SAVAŞ BAŞLADI AMA CEPHANE YOK!

'Peki, nereden çıktı bu IMF yazısı’ dediğinizi duyar gibiyim.

15 Temmuz darbe teşebbüsü ve ardından gelen iki seçim ekonomiyi zorladı.

Canlanma için mali disiplin gevşetildi. Bu durum dış politikadaki olumsuz gelişmelerle birlikte 2018 deki kur atağına neden oldu.

O zamandan beri de döviz kuru ve özellikle de faiz baskılanarak enflasyon azdırılmadan ekonomi büyüme patikasına sokulmaya çalışılmakta.

Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede hem faiz hem de döviz kurunu aynı anda baskılayamazsınız. Kur-faiz ikilisinden biri serbest bırakılmak durumunda.

Ya faiz ya da döviz kuru yukarı gidecek. Türkiye de faizi düşürmeyi kuru serbest bırakmayı seçti ama kuru da enflasyonu azdırmamak için tam serbest bırakamıyor.

Kuru belirli bir seviyede tutabilmek için döviz rezervlerimizin bir kısmından erimesine göz yummak zorunda kaldık ve rezervlerimizin azaldığı bir dönemde de karşımıza Covit 19 salgını çıktı.

Özetle, savaş başladı ama cephane yok!

VİRÜS ÇAĞINDA IMF

Yazı uzadı, sadede gelelim.

Türkiye virüs nedeniyle yarı karantinada ileride tam karantinaya geçme durumu var.

Ekonomik aktivite dünyadaki tüm ülkeler gibi yavaşladı.

Şirketleri ve hane halkını ayakta tutmamız gerekiyor.

Tek çare piyasaya para enjekte etmek ki bu da yapılmaya başlandı.

Ne var ki virüsün getirdiği belirsizlik tüm dünyada dolara talebi artıyor ve piyasaya sürülen TL’nin bir kısmı bir süre sonra dolara çevriliyor.

Döviz rezervlerimiz ise olması gerekenden zayıf.

Peki sadece Türkiye mi böyle?

Brezilya, Arjantin pek çok ülke benzer durumda.

Gelişmekte olan ülkelerden salgının başından bu yana 83 milyar dolar para çıktı.

Bu nedenle IMF ilk defa kapısının çalınmasını beklemeyerek, 1 trilyon dolarlık bir paket hazırladı ve tüm üyelerinin başvurusunu beklediğini ifade etti.

Fısıltılar da gayri resmi görüşmelerin başladığı yönünde…

Türkiye bu pakete başvurur mu?

İlk tercih olmayacaktır malum IMF’yi şeytan yaptık ya onunla oturup konuşmak istenmiyor.

Türkiye şu anda FED ile takas antlaşması (geçici bir süre için TL ver dolar al) yapmaya sıcak bakıyor ve öğrendiğimize göre bu talep en üst düzeyde yapılmış.

Hangi seçenek gerçekleşirse gerçekleşsin ekonomi üzerinde olumlu etki yaratacak ve kaynak ihtiyacımızı hafifletecek bu girişimlerin en kısa zamanda sonuçlanmasını diliyorum.

İlk etki doların 6 TL’nin altına inmesi olacaktır.

IMF’ye gidilmesi halinde biliniz ki bu gidiş ne Jamaika’nın ne de bizim daha önceki anlaşmalarımıza benzer.

Ortada küresel bir sorun var!

Sözün özü, küresel aktörlerle koordinasyon gerekiyor.

Ekonomist Dr. Haktan Sevsay 

YORUMLAR

  • 0 Yorum