Dünyamızda iklim krizi kendini her geçen gün göstermektedir. Sıcaklık artışı, yağış rejimlerinin değişmesi, kuraklık, orman yangınları, buzulların erimesi gibi yaşanmakta olan pek çok sıradışı olay ve olgu iklim değişikliğinin “kriz” seviyesine geçtiğinin işaretleridir. Kontrolsüz insan faaliyetleri sonucunda mavi gezegenimiz, kritik eşiği geçmiştir.
İklim krizine dikkat çekmek ve daha yaşanabilir bir gezegen için 15 Mayıs tarihi Dünya İklim Günü olarak kabul edilmiştir. Gün kapsamında; bilgilendirme, farkındalık ve duyarlılık çalışmaları yürütülmektedir.
İklim krizi konusunda, bireylerin, devletlerin ve devletlerarası işbirliklerinin önemi artarak devam etmektedir. Hızla çoğalan insan nüfusu ve onların kontrolsüz bir biçimde yürüttüğü insan merkezli faaliyetleri sonucu, gezegenimiz kaynaklarını yenileyemez duruma gelmiştir. Özellikle son yıllarda artan endüstriyel üretim, ulaşım araçları ve enerji kullanımı sera gazı emisyonlarını yükseltmiştir. Tehlikenin farkına varan sorumlu insanların çabalarıyla “karbon ayak izlerinin” düşürülmesi gündeme gelmiştir. Aday ülke olarak Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa Birliği ülkeleri, Yeşil Mutabakat çerçevesinde olmak üzere, 2050 yılında “karbon nötr” hedefiyle çalışmalar yapmaktadır. Günümüzde, iklim değişikliğine etkileri en önde gelen bazı üretim alanları ve yöntemleri, yavaş yavaş olsa da terk edilmeye başlanmıştır. Ancak daha kapsayıcı, kalıcı ve onarıcı politika, uygulama ve yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır.
İklim krizinin yıkıcı sonuçları arasında; yokluk, yoksulluk, açlık, kuraklık, susuzluk, göçler ve savaşlar beklenmektedir. Bu sonuçların bugünden görülmeye başlandığı da bir gerçektir. Yapılan bilimsel çalışmalarda, iklim krizine bağlı nedenlerle 2030 ile 2050 yılları arasında, yıllık 250 bin insanın hayatını kaybedeceği tahmin edilmektedir. Halihazırda 20 milyondan fazla insanın değişen hava koşulları nedeniyle göç ettiği ifade edilmektedir. Bu yıkıcı etkiler, dünyadaki diğer canlıları da derinden etkilemektedir. Biyoçeşitliliğin azalmasının gerekçelerinden birisinin de iklim krizi olduğu unutulmamalıdır. Bu durum aynı zamanda dünya yaşam (besin) zincirinin bozulması anlamına gelmektedir.
İklim krizinin etkilerini azaltmak ve sürdürülebilir bir gezegen için zaman kaybetmeden alınması gereken önlemler var. Bu önlemleri; yenilebilir enerji kaynaklarının daha fazla kullanılması, karbon emisyonlarının düşürülmesi, ormanlar ve sulak alanlar benzeri doğal karbon yutaklarının çoğaltılması, enerji verimliliği ile “sorumlu tüketim ve üretim” şeklinde sıralamak mümkündür. “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” diye bilinen 17 amaç arasında “İklim Eylemi” de yer almaktadır. Birkaç tanesi hariç 17 amacın, tamamı iklim değişikliği ile çok yakından ilişkilidir. Sürdürülebilirlikten, gelecekten, barıştan ve esenlikten bahsederken iklim krizinin yakıcı etkilerini göz önünde bulundurma zorunluluğu ortadadır. Bilimsel olarak kabul edildiği üzere dünyanın kendi yaşam döngüsü içinde ısınma ve soğuma çağları
vardır. Bununla beraber, olasılıkla, dünyanın hiçbir döneminde insanlığın etkileri bu kadar yıkıcı ve yakıcı olmamıştır.
“Açık ve yakın” tehditler ve tehlikeler bu seviyeye gelmişken insanlığın işine geldiği ve alıştığı şekilde yaşamaya devam etmesi, açıklaması ve anlaşılması güç bir durumdur. İnsanlık kendisinin ve doğanın esenliği için daha düşünceli, sorumlu ve akılcı faaliyetlerde bulunmak zorundadır.
Gezegenimizi korumak ve esenliğine katkıda bulunmak hepimizin sorumluluğudur. Sorumlu davranmak, her seviyede en doğal hak olan denetleme ve hesap sorma mekanizmasını işletmek etik yükümlülüklerimizdir.
TARGET Yönetim Kurulu olarak, insanlığı ve kurumları, iklim krizi konusunda etik değerler çerçevesinde hareket etmeye davet ediyoruz.
Tarım ve Gıda Etiği Derneği (TARGET) Yönetim Kurulu
YORUMLAR