Doların yüksekten uçuşu tüm ulusu tedirgin etti.
Toplum olarak ‘Kim ne para yapıyor?’ sorusu zaten milli uğraşımız.
Bu hobiye bir de döviz kuru karışınca; muhabbetin ve spekülasyonun tadına doyum olmuyor.
İktidar "dışarıdan ekonomik saldırı" tezini savunuyor.
Muhalefet ise "Tayyip’i kurdaki artış götürür" görüşüne sarılmış.
Evet, döviz meselesi Osmanlı’dan bu yana tüm iktidarların yumuşak karnı ve sabit fikri olmuştur.
Döviz kuru ve artışı toplumsal bilinçaltında fırsat kollayan bir gulyabani gibi durur.
Ne zaman işler kötüye gitse başını kaldırır.
2018 KURU NE OLUR?
17 Ocak tarihli analizime bakmanızı öneririm.
Şöyle bir tezim var: Siyasi risk primi olarak kurda 15 kuruşluk bir fazlalık var. Ben buna 'köpük' diyorum. 2018 başında reel dolar kuru 3.65 olmalıydı. Ne var ki, siyasi ortam buna müsade etmedi.
Şimdi dolar 4.90'a çıktı, yani merkez faiz silahını çekti.
Ben etkin olması için yüzde 17 olmalı diyordum, yüzde 16.50 yaptılar.
YÜZDE 5 BÜYÜME ŞART
Bu rakamı şapkadan çıkarmıyorum. Nüfus artışı, üniversitelerin mezuniyet oranlarının yarattığı arzı karşılamak için yeni istihdamı yaratacak sihirli rakam yüzde 5 büyümedir. 5'in üstü güllük gülistanlık, altı siyasi istikrarsızlıktır. Eksi büyümede ise kaos kaçınılmazdır.
TASARRUF ALIŞKANLIĞIMIZ YOK
Genel anlamda kültürden kaynaklanan nedenlerle; Türkiye’de tasarruf oranı dünya ortalamasının çok altındadır. Örneğin uzun vadeli yatırımların bir numaralı fon kayağı olan sigorta şirketlerinin Türk ekonomisine katkısı çok düşüktür
Neden?
Mesela, hayat sigortası oranında Türkiye Afrika’daki ülkelerle çekişir.
Uzun vadeli yatırımlar için Türkiye yurt dışına borçlanmak zorundadır.
Türkiye enerji ithal eden bir ülkedir, sanayi üretimi büyük oranda ithal girdi gerektirmektedir.
AB’ye tam üye olacağız umuduyla gümrük duvarlarını kaldırdık, ve bugün gelinen noktada ithalatımız her kalemde çoşmuş vaziyette...
"Asılıcaksan İngiliz Sicimiyle Asıl" deyimiyle büyüyen nesillerin torunları da bugün hala ithal malı marka gösteriş tüketiminin tutsağıdır.
Sonuç olarak...
Türk ekonomisi sürekli cari açık vermektedir. Bu açık geçmişte de vardı bugün de var yarın da olacak.
Bu açığı kapatmanın tek yolu sokakta Marlboro sigarası içeni tutuklamaktı ama artık o ‘Gizli Komünizm’ günleri de geride kaldı.
Hal böyleyken...
Türkiye sürekli sermaye ithal etmek zorunda.
Asıl soru şu: Nereye kadar borçlanırız?
Ya da tersten soralım: Bu durum ne kadar sürdürülebilir?
ASIL OLAN MALİ DİSİPLİN
Borçlanmanın iki türü var!..
Doğrudan yatırım ve kısa vadeli için portföy yatırımı.
Birincisi yavaş ve uzun vadeli bir süreçtir, oluşması için onlarca neden gerekir.
Bu bağlamda, özellikle bürokratlara bir göndermem olacak: Yabancı sermaye hiçbir zaman ‘kara kaş kara göz için' gelmez! Ki, mutlaka ciddi kar beklentisi vardır.
İkinci ve kritik olan portföy yatırımları da finansal serbestliğinin tam olduğu ortamda kısa vadeli kar için gelir. Biz buna ‘sıcak para’ da diyoruz.
Sıcak paranın baktığı 2 kriter vardır.
Elde ettiğim faiz geliri kaybettiğim döviz kuru riskinden ne kadar fazla. Eğer fark kendi ülkesinden birkaç puan yüksekse Türkiye’ye döviz yağar.
Eğer faizler kendi ülkesinde ( Şu an ABD’de olduğu gibi ) yükselmeye başlarsa parasını o tarafa doğru kaydırır.
Bütün bu yukarıda basitçe anlattığım denklem içinde TCMB’nın faizleri yükseltmesi doğrudur.
SADECE ELMA ARMUT DEĞİL ANANASLARI DA TOPLAYANLAR VAR
Döviz her yükseldiği zaman Türkiye aynı seviyedeki benzer ülkeler ile karşılaştırılır.
Orta gelir tuzağından söz edilir (ki kavram olarak yanlış tercümeyle ekonomik literatüre girmiştir ) düz dolar hesabıyla "Geleceğimiz çalındı..." edebiyatı yapılır, vs. vs.
Bu örneklemelerde en favori ülke de Güney Kore’dir.
Ananasla kastettiğim de budur.
Güney Kore dediğin ülkenin yüzde 30’u Hristiyandır. Güney Kore 50 yıldır savunma ve askeri harcamalarda sırtını Amerika’ya dayamıştır ve 50 bin kişilik devasa tam teçhizatlı Amerikan askeri 50 senedir o ülkeyi mekan tutmuştur.
Hadi bunları geçelim, Kore’de iş adamı, bürokratı, işçisi, gazetecisi hepsi birden adeta aynı şirketin elemanı gibi KORE AŞ olarak çalışır!
50 bin Amerikan askerinin konuşlandığı ülkede kimse çıkıp "Tam Bağımsız Kore" safsatası sloganlarla edebiyat yapmaz.
TÜRKİYE KADERİNİN MAHKUMU MU?
Türkiye tabii ki kaderinin mahkumu değil. Türkiye gerçekçi olacak, etini butunu bilecek, bir takım hayallerin peşinde koşmayacak, sanayi, eğitim, hukuk, idari konularda yapısal reformlarını gerçekleştirecek. Hepsi bu.
Kendini bilen kendini gerçekçi olarak tartan Türkiye her zaman dünyada ilk 10’a girer.
Endişeniz olmasın.
Engin Civan / www.engincivan.net
Engin Civan'ın 17 Ocak 2018 tarihinde kaleme aldığı "2018 Dolar Kuru Üzerine Düşünceler" başlıklı yazısını okumak için TIKLAYINIZ
YORUMLAR