Son günlerde, İstanbul yerel seçimleri tüm kamuoyunun odak noktasını değiştirdi.
Ortam gergin, beklentiler yüksek. Bu psikolojide gündemin değişmesi doğal. Ne var ki, dünya dönüyor; Türkiye dışında önemli gelişmeler oluyor ve bunların bazıları mega trendler olarak Türkiye’yi etkiliyor.
UFAK BİR UFUK TURU
Avrupa, Türkiye için önemli bir bölge...
Avrupa’da bazı makro gelişmeler var ve bunları yakından takip etmek gerekiyor.
Türkiye ekonomik açıdan zor bir dönemden geçiyor.
Rakamlara baktığımız zaman Avrupa'nın büyük ülkeleriyle, yani AB’nin çekirdek grubuyla ciddi bir ticari ilişkimiz var.
Toplam ihracatımızın 3’te 1’i çekirdek grup (Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya’yla ) İhracat neden önemli?
Yaşanan son ekonomik durgunluk bir defa daha gösterdi ki ekonomik kalkınma modeli ne olursa olsun, Türkiye yarışta kalabilmek için ihracata önem vermek zorunda.
O da fındık-fıstık değil, katma değeri yüksek sanayi ürünü ihracatı olarak...
İNGİLTERE KENDİ AYAĞINA SIKTI AMA...
Şimdi gelelim Avrupa’da olanlara...
İslamafobi, göçmen ve yabancı düşmanlığı gibi altı doldurulmamış saçma sapan nedenlerle, halk, referandumda AB’den ayrılma kararı aldı.
Şimdi herkes pişman!
"Biz bu moku nasıl yedik!" diye şaşkınlık içinde.
Belirsizlik İngiltere ekonomisini ve politikasını içten içe kemiriyor.
Tam olmasa bile durum her geçen gün kaosa yaklaşmakta.
KITA AVRUPA'SINDAKİ BARIŞ ESASTIR
Bilmeyenler için hatırlatayım.
Her iki Dünya Savaşının çıkış yeri Batı Avrupa’dır.
Her iki büyük savaşın da ana sebebi Fransa-Almanya çekişmesidir.
O çekişmenin merkezinde de kömür yataklarının mekanı olan 'Alsas' bölgesi yatar.
O nedenle, AB’yi bu güne taşıyan vizyon sahipleri, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ilk etapta Fransa-Almanya Kömür Birliği'ni kurmuşlardır.
Sonradan Ortak Pazara, sonra Avrupa Ekonomik Topluluğuna, ardından Gümrük Birliğine ve sonunda Avrupa Birliğine geçilmiştir. İngiltere, AB trenine rötarlı binmiştir.
Bu tarihsel nedenlerle, Avrupa'nın selameti Fransa-Almanya barışında yatar.
Tıpkı Orta Doğu’da barışın Türkiye-İran ekseninde denge bulması gibi.
MERKEL-MACRON GERGİNLİĞİ
Almanya’nın son 20 yılda içinde elde ettiği ekonomik başarı Avrupa’da dengeleri bozmuş durumda.
Benim 5-6 sene önce tanımladığım gibi, adeta 2 değişik Avrupa oluşmuş vaziyette.
Biracıların Avrupası, lideri Almanya, şarapçıların Avrupası, lideri Fransa .
MACRON EVİNDE HUZURSUZ
Fransa’da doğan Sarı Yelekliler Hareketi Serbest Piyasa Ekonomisine dayalı Kapitalist sistemin geleceğine projektör tutan toplumsal bir olgudur.
Kökeninde zengin-fakir uçurumunun derinleşmesi yatıyor.
Fransa Başkanı Macron sanki iç politikada kendisini zorlayan bu sosyal patlamayı aldı; uluslararası bir şekle büründürdü ve AB’nin bünyesine yansıttı.
Almanya zenginleşiyor, milyarlarca dolarlık ticaret fazlasıyla dağ gibi döviz rezervlerinin üstünde ‘Varyemez Amca’ gibi oturmuş durumda.
Buna karşılık Akdeniz Avrupası, namı diğer şarapçılar fakirleşmekte.
Bir Alman klasiği olarak, modern hiper enflasyonun doğduğu topraklarda yaşanmış tecrübeyi, yöneticiler, toplumsal travma olarak kabul ediyor.
Bu nedenle, Alman politikacıları ve bürokratları için 'Schwarze Null = Kara Sıfır' adeta Kutsal İnek.
Kısa vadeli zevkler için kurban edilemez. Yani tüm bütçeler, merkezi veya yerel, açık = kırmızı gösteremez.
Fransa dahil diğer bütün Akdenizli üyelerde ticaret açığı ve bütçe açığı kıpkırmızı.
YUNANİSTAN’I YAKAN DA ALMAN DİSİPLİNİ
Bakıyoruz, Almanların rasyonel yaklaşımı, Yunanistan'a uyguladıkları kemer sıkma politikaları, vatandaşının dişini sıkması, pek bir işe yaramadı.
Yunanistan bir türlü krizden çıkamıyor.
Alman rasyonel yaklaşımı, Yunanistan tecrübesiyle Akdeniz kültüründe eriyip gitti.
MERKEL’İN GÖZÜNDE MACRON HAYLAZ ÇOCUK
Merkel Macron’a ilk başta ön yargısız yaklaştı. Fakat Merkel Macron’u uyarmaktan da geri kalmadı; ‘ Sonuç alınamazsa sempatiler kısa ömürlü olur’
Fransa, Almanya'nın gözünde, ekonomisini iyi idare edemiyor.
Ekonomik reformları gerçekleştirmiyor, mali disipline uymuyor.
Emek piyasalarına esneklik getirecek iş kanunlarını uygulamaya koyamıyor.
FRANSIZLARIN GÖZÜNDE ALMANYA
Fransızlar da Almanların davranışlarından huzursuz.
Fransa, birçok hassas konuda Almanya'nın AB ruhuna uygun davranmadığı görüşünde.
Aslında birçok AB üyesi de Fransa'nın görüşünü paylaşıyor ama Almanya'yla olan siklet farkından dolayı rahatsızlıklarını dillendirmiyor.
Almanya, ortak Avrupa Savunması için para harcamak istemiyor. Hatta Trump’ın ısrarla vurguladığı gibi ABD’nin AB savunma harcamaları yükünü hafifletmiyor.
Suudi’lere Leopard tanklarını satarken, Türkiye’ye Afrin’den dolayı telaffuz edilmemiş tank mermisi ambargosu uyguluyor.
Rusya’yla tek taraflı doğal gaz anlaşması imzalıyor, enerji konularında AB üyeleriyle birlikte hareket etmiyor. İran’la ikili ilişkilerle durumu idare ediyor.
Ezcümle, AB’nin omurgasını oluşturan Fransa-Almanya işbirliğinde sıkıntı var. Yani AB’nin merkezinde kazan kaynıyor. Merkez böyleyse çevre üyelerde neler olabileceğini artık siz düşünün.
ÇIPAMIZ AB’DİR
Her ne kadar Türkiye bölgesinde denge unsuru güç konumunda olsa da, hem ekonomik olarak, hem siyasi felsefe olarak, hem kurucu babaların tercihi olarak, yüzünü Batı’ya çevirmiş bir ülkedir.
AB içinde ağır topların kapışması, AB’nin duraklama devrine girmesi, hatta önümüzdeki on yıllar içinde çözülmeye başlaması Türkiye için hayırlı olmaz.
Nihayetinde AB Türkiye için önemli çıpadır.
B PLANIMIZ DA OLMALI
Bugünkü Türkiye’de yeşeren siyaset kültürü ortamında, AB’nin zorluk içine olması ve dağılmaya gitmesi belki bir çok insanımızın gönlünde gizli bir ‘haz dalgası’ titreştirebilir.
Almanlar buna ‘Schadenfreude’ diyor. Başkasının başına gelen felaketlere sevinme.
Bu tür duygusal reaksiyonlardan uzak durulmasını öneririm.
Yaşadığımız enterkonnekte küremizde artık birbirine bağımlılık öyle bir hal aldı ki, 'Bağımsız Türkiye' sloganı içi boş bir şehir efsanesine dönüştü.
Ekonomik modellerde denge konumunu dışarıdan ve elde olmayan nedenlerle değiştiren unsurlara ‘Dışsallık’ diyoruz. Biraz flu bir kavram.
Allah’tan Anadolu kültüründe asırlar içinden damıtılmış olarak gelen bazı özdeyişler var ki, durumu ve doğacak sonuçları özetliyor.
AB’nin dağılma süreci riskinin Türkiye’de tamiri olanaksız uzun vadeli tahribat bırakmasını tanımlayan güzel bir özdeyiş var. Aklıma geldi.
‘Eşek dağda ölür kokusu köye iner’
ENGİN CİVAN
YORUMLAR