KESTİĞİ KELLE ELİNDE
Amerikan seçimleri nasıl sonuçlanır?
Merkel’in avrosu ne kadar oldu?
Amerikan doları nereye koşuyor?
Altının gramı ne olacak?
Türkiye'de erken seçim olur mu?
Fenerbahçe şampiyon olur mu?
Ve daha birçok soru…
Ezberden sorular, klişe cevaplar, sürekli tekrara düşen yorumcular…
Artık hepsi kabak tadı vermeye başladı.
Şimdi isterseniz gelin hep birlikte değişik denizlere yelken açalım!
Bugünkü analizimde/yazımda, izin verirseniz, değineceğim konunun tarihine, arka planına bakmak ve konuyu günümüzün kanayan sosyal yarasına bağlamak istiyorum.
Medusa’yı hatırlar mısınız?
Hani şu saçları yılandan-çıyandan oluşan çirkin cadı Medusa.
Gözünün içine bakan taş kesiliyor.
Görenler hatırlar!
Floransa’nın ana meydanında, Benvenuto Cellini'nin yonttuğu bronz bir heykel var.
Medusa'nın kafasını kesen Perseus’un sağ elindeki kılıcı aşağı doğru, sol elinde ise yılan saçlarından tuttuğu Medusa'nın kan damlayan kesik başını havaya kaldırmış.
Perseus’un duruşu, ‘bir musibeti kökünden hallettim’ dercesine haykırıyor. Tam bir maço poz…
Her arka planın ilave arka planı olur misali…
Heykeltıraşın sponsorluğunu yapan, eseri finanse eden kişi de Floransalı Medici Ailesi’nin lideridir. (Kendisi modern bankacılığın kurucusu kabul edilir.)
Kısacası erkeğin toplumsal baskın karakter özelliğini öne çıkaran iki unsur; cinsellik ve paranın gücü, bir arada olmazsa olmaz malzeme olarak Rönesans’ın doğduğu kentte arz-ı endam ediyor.
Mitolojik efsaneye göre; Poseidon (Hani şu denizlerin tanrısı) bakire genç kız Medusa’ya tanrıça Athena’nın tapınağında tecavüz eder. Athena da kendi tapınağının namusunu kirlettiği için Medusa’yı cadı kadına çevirir ve Medusa’nın gözünün içine bakan taş kesilir. Yarı Tanrı Perseus da rüştünü ispat etme arayışı içinde Medusa’nın kellesini alır. Heykelin hikayesi budur.
Gelelim günümüze…
‘Yahu bir dakika! Tecavüze uğrayan Medusa değil miydi?’ sorusunu sormak ve önyargıyı kırmak 500 sene alır.
Floransa'da Rönesans harikası olarak yapılan heykelin 360 derece tersini (İtalyan kökenli) Arjantinli başka bir sanatçı bundan on sene önce yontar.
Yeni heykel Floransa’dakinin tam tersidir.
Bu defa Medusa, Perseus’un kesik başını sağ elinde kılıcını da sol elinde aşağı doğru tutmaktadır.
Yüz ifadesi derin ve keskindir.
Bir canı almanın üzüntüsü ve bir hesabı kapatmanın rahatlığının karışık ifadesi sıfatına yansımıştır. Bakışları yeri delmektedir.
‘İşin içine estetik girdi mi bir İtalya’nın hakkından başka bir İtalyan gelir’ misali, heykel çok etkileyici ve baş çevirten bir eser.
#MeToo doğru!
Heykelin fotoğrafları sosyal medyada dolaşmaya başlar ve patlama yapar.
Aynı günlerde cinsel saldırı, taciz, şiddet ve tecavüze karşı Amerika’da başlatılan #MeToo Hareketi de heykelin fotosunu sembol yapar.
İtalyan heykeltıraşın bir cümlesi aslında konunun özetidir: "Tecavüze uğradığına göre kabahat sendedir. Senin cezalandırılman gerekir" önyargısı, yaratılan mitolojik efsanenin içeriğidir’
Rejisörü hatırlıyor musunuz?
Hollywood'un ‘Meşhur olmanın yolu rejisörün yatak odasından geçer’ klişesine anlam kazandıran yapımcı Harvey Weinstein’in rezaletleri yıllar sonra ortalığa döküldü. Onlarca kadın şikayetçi oldu ve sonunda yapımcı Weinstein ağır cezada mahkum edildi.
Ardından ikinci bir skandal patladı. Banker Epstein’ın yaşı küçük kızlarla içlerinde politikacılar, kraliyet ailesi mensupları ve milyarderin bulunduğu ünlü erkekleri genç kızlarla bir araya getirdiği gün ışığına çıktı.
Onlarca cinsel içerikli dava açıldı. Epstein, kurtuluşu cezaevinde intihar etmekle buldu. Ardından da bir sürü komplo teorisini miras bıraktı.
NEW YORK BOMBAYI PATLATIYOR!
Şimdi sıkı durun!
New York kenti yerel yönetimi, ‘Kadına şiddete karşı’ oluşan toplumsal hareketin sembolü haline gelen heykeli aldı ve yukarıda sözünü ettiğim cinsel taciz davalarının görüldüğü Ağır Ceza Mahkeme binasının bahçesine dikti.
Perseus’un kafasını koparan Medusa heykeli, iki buçuk metre boyuyla durduğu kaidesinin üzerinden bu mahkemeye giren çıkanlara bir hatırlatma ünlemi oldu.
Geldik bizim durumumuza…
Kadına şiddet konusu sürekli toplumun gündeminde.
Gün geçmiyor ki bir olay yaşanmasın.
Kolay yolu seçip konuyu eğitimsizliğe ve cehalete bağlamak doğru gözükmüyor.
Bakıyoruz, kadına şiddet, sanatçısından politikacısına, yöneticisinden işverenine kadar toplumun her katmanında yaygın. Sosyal hücrelere yerleşmiş bir virüs gibi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Bir heykelin bana ilham kaynağı olduğu bu analizimde Türkiye'de ‘Nü’ heykellerle toplumsal soruna sembol yaratmanın mümkün olmayacağını bilmeyecek kadar naif değilim.
Mademki yazımızın başında değişik sulara açılalım deyimiyle başladık, o zaman benzer bir aforizmayla devam edelim.
Yüzyıllar boyunca kültürüyle, yarattığı efsanesiyle, efsanenin etrafında ördüğü bürokrasiyle, toplumlar erkeğin dominant olduğu bir mimari ortaya çıkarmış.
Yapının değişimi için gerekli 500 yıl süren med-cezir hareketi hafiften başlamış gözüküyor. Şimdi sular kadınlardan yana yükselişe geçmiş gibi. Fakat henüz çözüm ve sonuç uzakta.
TÜRKİYE’DE YÖNETİMLER NE YAPABİLİR?
Bence kadına şiddetin son bulması için elimizde güzel bir platform var.
‘İstanbul Sözleşmesi' mükemmel bir fırsat sunmakta.
Belki size biraz uçuk gelebilir fakat Cumhuriyetin kuruluşunda ana unsurlardan birisi olan ve bir türlü anlaşılamayan laiklik kavramı bir model teşkil edebilir.
Laiklik esasen dinsizlik dahil tüm dinlere aynı mesafede durmak demektir. Yani nötr duruştur.
Kadına şiddet sorununun çözümü de laiklikte olduğu gibi, kültür olarak, hukuki altyapı olarak ve toplumsal algı olarak tüm cinsiyetlere aynı mesafede duran bir kavram geliştirilebilir. Eril veya dişil olmayan bir hukuk kültürü oluşturulabilir.
İstanbul Sözleşmesi, kadın haklarının toplumsal kabulü noktasında Dünya’ya örnek teşkil edecek bir Magna Carta olabilir.
Coğrafyasının sunduğu yaratıcılık Türk kadını için fırsat eşitliğine imkân verir gibi gözüküyor.
Engin Civan / ABD / 17 Ekim 2020
YORUMLAR