ABD'de ilginç gelişmeler var. Trump'ın Başkan seçilmesinden bu yana bir çok garip olay yaşandı ve yaşanacak gibi gözükmekte...
Analiz edebilecek konu çok ama ben bugün medyayla olan ilişkilere değinmek istiyorum.
Yalancı Medya
Seçim kampanyası boyunca başta CNN olmak üzere tüm Amerikan ana akım medyası Hillary'den yana tavır koydu.
Şimdi başkan Trump.
Sarışın Başkan her fırsatta ana akım medyayı yalan habercilikle ve gerçekleri saptırmakla suçluyor.
Trump adeta savaş ilan etmiş durumda.
Ona göre medya halk düşmanı. Bu arada Amerikan medyasıda boş durmuyor ve salvolara devam ediyor.
Türkiye tecrübesi olan birisi için bu aslında yadırganacak bir durum değil.
80'li yıllardan günümüze kadar Türkiye'de yaşanan iktidar savaşlarında medya her zaman eküri olmuştur. Burada ilginç olan Amerika'nın bu noktaya 30 sene sonra gelmiş olması.
Toplumda Sinir Ucunu Yakaladı
Amerikan ana akım medyasında özellikle Obama'dan sonra zencilere, gaylere, lezbiyenlere ve beyaz olmayan ötekilere geniş yer verilmesi Trump'a oy veren bembeyaz tabanı çok rahatsız etmiş durumda.
Bir de buna 'Tüm medya Musevilerin' kontrolünde komplo teorisi eklenince, Trump'ın ana akım medyaya açtığı savaş toplumun muhafazakar kanadında çok ses getiriyor.
Basın Özgürlüğü
ABD'de ana akım medya her zaman 'Big Para'nın yanında yer almıştır ama bu tavrını, örneğin Türkiye medyasına göre, çok daha sofistike şekilde dizayn etmiştir.
Türkiye'de hakim kültürde sadece esnaf politikacı yok, bol miktarda esnaf medyacı ve medya patronuda var.
Geçmişte Demirel'i destekleyen rahmetli dostum Kemal Ilıcak, Özal zamanında battı.
Özal'a karşı tavır koyan Bilgin, Sabah grubunu kaybetti, Simavi havlu attı, Doğan grubu da bir hayli zig zag çizerek yoluna devam etmeye çalışıyor. Ancak hepsinin bir ortak yanı vardı, gazetecilik dışında ticari faliyet içindeydiler.
Ders Alanlar
Tabii ki Türkiye'de iktidarlar ve liderler bu konuda çok deneyim kazandılar.
Örneğin Demirel'in 7. defa seçilince imzaladığı ilk kararname gazete kağıdına uygulanan ithalat vergisini iptal etmek olmuştur.
Erdoğan, zamanında gazete başlıklarıyla iktidar değişikliklerini, askeri darbeleri ve nihayetinde 28 Şubatı birebir yaşamış bir siyasetçi olarak, Türkiye' deki ana akım medyaya her zaman gardını alarak yaklaşmıştır.
Bugün 'yandaş medya', 'havuz medyası' derken bunların hangi aksiyona reaksiyon olarak ortaya çıktığınında tartışılmasında fayda var.
Ne Özgürlükmüş
II. Dünya Savaşından sonra Batının geliştirdiği ideolojide serbest piyasa demokrasisinin vazgeçilmez ayağı Basın Özgürlüğü olarak pazarlandı.
Gelgelelim Brezilya, Türkiye, Meksika gibi ahbap çavuş kapitalizmin yaşandığı ülkelerde bu 'Özgürlük' bambaşka ekonomik, politik ve psikolojik ilişkilere yol açtı.
Kimi basın mensubu cebini doldurdu, kimisi yabancı istihbarat servislerinin gönüllü ajanı oldu, kimiside ego şişirme aracı olarak ' Başbakan'a Açık Mektup' yazdı.
Omurgasızlık Survivor'a katılmanın ön yeterlilik şartı oldu.
Kısacası 'Basın Özgürlüğü' Törkiş bir hal aldı.
Zamanında Sorulmayanlar
Şimdi bakıyoruz Türkiye'de tutuklanan, hapse giren gazeteciler var ve eli kalem tutan her vatandaş 'Basın Özgürlüğü'nden dem vuruyor. Can alıcı bir nokta.
Tabii insanın aklına değişik sorular geliyor:
- Bugüne kadar kendi aranızda meslek grubu olarak neden doğal seçim yapmadınız?
- Çürük kestaneleri niçin ayıklamadınız?
- Bugüne kadar gırtlağına kadar politikaya girmiş ve sonunda Meclis'ten 'kıyak' emekli olmuş meslektaşlarınızı neden eleştirmediniz?
- Ahlak ve etik ticareti yapan meslektaşlarınızın neden çift standartlı riyakar medya esnafı olduğunu kamu oyundan sakladınız?
Soru çok...
Bu soruların zamanında sorulmaması, egoları aşırı şişmiş bir meslek grubunun kendisini dokunulmazlık zırhına bürünmüş küme mensupları sanmasından kaynaklanıyor.
Ama işte gün geliyor birisi dokunuyor.
Ahh Trump ahh, bu konuda Türkiye'den ne çok öğreneceğin var.
ENGİN CİVAN / ABD / 21.02.2017
YORUMLAR