ÜSKÜP’TEN ŞAM’A GİDEN YOL
Lisede öğrenciyim. Türkiye içine kapanık bir ülke. Televizyon sınırlı ve radyo gibi TRT yayın tekeli kontrolünde. Yazılı basın da İstanbul’da, Bab-ı Ali’de konuşlanmış.Hürriyet ve Günaydın gazeteleri, daha çok bulvar gazetesi tarzında ve paparazzi haberleriyle öne çıkıyor.
Cumhuriyet, bana “Pravda” intibasını veriyor. Akşam gazetesi sağda ve Süleyman Demirel’i destekliyor. Ben de rahmetli babamın favorisi Milliyet gazetesini okuyorum. Özellikle Abdi İpekçi’yi ve Sami Kohen’i…
Türkiye’nin siyaset gündemini ve dünyayı Milliyet gazetesinden takip ediyorum. Kısacası ülkede neler olup bittiğine dair havadisler denetimli bir şekilde servis ediliyor.
Okuldan kaçtığım zamanlarda, Milliyet binasının karşısındaki Basın Kahvesi'nde okey oynuyorum. Orada birçok gazeteciyi görebiliyorum çünkü burası sabahçı kahvesi ve gece çalışanların uğrak yeri.
Milliyet'te bir haber aklıma takılıyor, ancak çaylak kafamla bir türlü anlam veremiyorum. Haberde, "CHP milletvekilleri heyet halinde Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ı ziyarete gitti" deniyor.
Tabii ki bu durum bana oldukça garip geliyor. Kendi kendime, "Yahu, Cumhuriyet’in ilk partisi, devletin ve Atatürk’ün partisinden milletvekillerinin bir Arap diktatörle ne işi var?" diye düşünmeden edemiyorum.
Dediğim gibi, bilgiye ulaşım sınırlı ve neyin ne olduğundan bihaberiz.
Sonradan önce yabancı, ardından da yerli kaynaklardan öğreniyoruz.
Türkiye’de kendilerine “Alevi” diyen T.C. vatandaşları var. Bir de kendilerini “Kürt Alevisi” olarak nitelendiren özellikle Tunceli vilayetinde, Dersim bölgesinde, Cumhuriyetin ilk kurulduğu günden bu yana sorunlar yaşanan bir halk var.
Seyid Rıza ayaklanması sırasında T.C. ordusunun Dersim'i havadan bombaladığını ve bu operasyonda dünyanın ilk kadın savaş pilotlarından biri olan Sabiha Gökçen'in de görev aldığını öğreniyoruz.
Süleyman Demirel kabinelerinin efsane Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarından, Dersimli Kürtlerin saklandığı mağaralarda hardal gazıyla zehirlendiklerini okuyoruz.
Anlayacağınız o ki geçmişten gelen yaralar var. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti çok büyük bir devlettir. Kin gütmez, açık hesap tutmaz!
Öyle ki Dersim’in evladı Kemal Bey’i önce Atatürk’ün kurduğu bankaya yönetim kurulu üyesi yaptı, sonra da kurduğu partiye genel başkan. Yani kendi koltuğuna Dersimli bir vatandaşı oturttu.
Bunları neden anlatıyorum? Tabii ki bir nedeni var.
Uyanık Fransızlar İngiltere ile birlikte, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra ganimet paylaşırken Suriye’yi de cebellezi ediyorlar.
Suriye’deki yönetimi de darbeler sonrası Arap Alevilerine teslim ediyorlar. Arap Alevilerine, Türkiye Alevilerinden farklı bir kişilik vermek için de onlara “Nusayri” diyorlar.
Sonuç olarak, önce Hafız sonra da oğlu Esat, Suriye’de bir azınlık diktatörlüğü kuruyor ve hem Sovyetlere hem de Fransızlara yakın durarak on yıllarca ülkeyi idare ediyor ve 1000'e yakın Alevi aile ülkeyi idare ediyor ve kremasını yiyor.
Anlayacağınız, CHP’li Alevi milletvekillerinin diktatör Esedleri ziyareti de tarihsel bir dayanışmanın yansımasıymış.
Esedlerin eli sıkıymış, ama nerde para harcayacaklarını da iyi bilirlermiş.
Şimdi Suriye’nin güneyinde bir çatışma var. Siviller ölüyor. Çok üzücü ve insanlık dışı…
Başta CHP ve birçok T.C. vatandaşı Alevi bir dayanışma gösteriyor.
Özellikle şimdiki Başkan Colani “terörist” olarak gösteriliyor ve Türkiye’yi de itham eden ifadeler kullanılıyor.
Esad’ın gönderilmesi ABD’nin işidir. ABD’nin daha önce “terörist” olarak açıkladığı HTŞ lideri Ebu Muhammed El-Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül koymuştu. Ancak daha sonra bir gecede ismi listeden çıkarıldı ve Suriye’nin başkanı oldu.
Hatırlatalım! Suriye, burada doğan Kürtlere nüfus kâğıdı bile vermeyen bir ülkeydi.
Öyle ki, Kürtleri insan ve/veya vatandaş olarak kabul etmiyordu.
Türkiye’nin farkına bakar mısınız! Cumhurbaşkanı adayı bile olmak mümkün…
Gelinen noktada, İsrail de toprak kapmak için Dürzileri ve Nusayri Alevileri ayaklandırıyor. Yeni rejim de Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak istiyor.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sonuna kadar destekliyor!
Çünkü öncelikle Kürt kantonlarının kurulmasını ve ciddi bir Nusayri nüfusu olan Hatay üzerinden spekülasyon yapılmasını istemiyor.
Bunun içindir ki Türkiye'de, Suriye'de yaşananlara dayanışma gösterirken, bazı diğer verilerin de dikkate alınması gerektiğini belirtmek isterim.
"Peki, buraya kadar tamam da, başlıktaki Üsküp ne iş?" diye soranlara, kısaca ve konuyu dağıtmadan hatırlatmak isterim.
Avrupa’nın yumuşak karnı Balkanlar’dır.
Donald Trump’ın başkanlık döneminde dünya yeni bir düzene gidiyor.
Avrupa kendi başına kalıyor.
Tarih bize gösterdi ki 1. Dünya Savaşı ve onun getirdiği “yanlış barış” sonucu 2. Dünya Savaşı da Balkanlar’dan başlamıştır.
O kadar ki Sovyetlerin yükselişi de 2. Dünya Savaşı’nın sonuna denk gelir.
Sovyetlerin çöküşüyle başlayan süreç ve Ukrayna’da yapılan hatalar, bugünkü savaşın temelini atmıştır.
Kısacası, Balkanlara dikkat etmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı “Avrupa bize muhtaç” derken, sadece Mercedes arabasını üretmek için değil, Avrupa’nın güvenliği için konuşuyor.
Arnavutluk’ta nüfusun yüzde 70’i Müslüman. Bosna Hersek ve Kuzey Makedonya’da halkın yüzde 45’i Türk ve Müslüman. Dinlenilen İbrahim Tatlıses, izlenen Kıvanç Tatlıtuğ.
Bulgaristan ve Yunanistan'daki Müslüman ve Türk azınlıkları da unutmamak gerekir.
Anlayacağınız, kaynayan sular sadece Suriye’de değil, Üsküp’ten Şam’a uzanan hilal üzerinde.
Ve Türkiye, bu hilalin tam ortasında önemli bir oyuncu. Mezhepçiliği, Amerikancılığı, Arapçılığı, Farsçılığı, Kürtçülüğü bir kenara bırakıp, vatandaşlık bilincine sarılmalıyız.
ENGİN CİVAN
YORUMLAR