Yıl 2011 Mart ay’ı: Beşşar Esad karşıtı iki bayan doktorun telefon konuşmasından yola çıkılarak tutuklanmaları üzerine, bu kadınlardan birinin akrabası olduğu söylenen, sayıları on kadar çocuk, duvarlara “Halk, düzenin yıkılmasını istiyor.” sloganını yazıyor.
Sonra bu çocuklar tutuklanıyor ve işkence görüyorlar..
Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, Dera’nın istihbaratından çocukların bırakılmasını istiyorlar ise bırakılmadıkları gibi ağır hakaretlere maruz kalıyorlar…
Bir sonraki gün insanlar sokağa dökülüyorlar…
bu insanların çok büyük bir bölümünü Şiiler meydana getiriyor.
Protestolar isyana dönüşüyor.. ve insanlar ölmeye başlayınca önce Dera’ya sonra gittikçe genişleyerek bölgeye yayılıyor.
İsyan dalgası Şam, Humus, Lazkiye, Hama, Banyas, Kamışlı ve Halep’e doğru genişleyerek, önce bir halk ayaklanmasına, sonrada hükümet güçlerinin atağa geçmesiyle iç savaşa dönüştü.
Yukarıda anlattığım olayı düz mantıkla bir iç savaş sebebi sayabilir miyiz?
Mümkün mü?
Perde arkasında Arap Baharı’nın “domino etkisi” ile Beşşar Esad ve Baas rejiminin devrilmesi yatıyordu.
Deklare edilen ise “iç savaş ve ABD tarafından Suriye’ye demokrasiyi getirmenin (!) ” ilk kilometre taşıydı.
Çünkü Suriye; Sovyetler ve İran ile çok sıkı ilişkiler içindeydi.
Ayrıca buradaki doğalgaz stratejisi ABD ve bazı Arap ülkelerinin çıkarına engel teşkil edecekti.
Almanya’nın Fukushima felaketinden sonra nükleer enerjiden vazgeçme kararı, doğalgazı ön plana çıkartmaktaydı.
Almanya, Fransa, İtalya, ve İspanya gibi AB ülkelerinin 2020 yılına kadar CO2 gazının düşürülmesi yönündeki hedeflerine ulaşabilmesi için kömür yerine doğal kullanımıyla mümkün olacaktı.
Kömür yerine doğal gazın kullanılması CO2 emisyonunu %50-60 oranında azaltmaktadır.
Böylece AB doğalgaz talebi anlamında en büyük Pazar durumuna gelmiş bulunmaktadır.
Bu demekti ki; AB doğalgaz kullanmak zorundaydı…
Temmuz 2011’de bir araya gelen Suriye, İran ve Irak; bir doğalgaz boru hattı antlaşmasını imzaladılar.
Tahminen 10 milyar dolara mal olacağı hesaplanan doğalgaz boru hattı; İran Körfezi’nden, Güney Pars doğalgaz sahasına yakın olan Port Assalouhey’den başlayarak Irakdan geçip, Suriye’ye, Şam ve Lübnan’ın Akdeniz’deki limanı üzerinden Avrupa pazarlarına ulaşımını hedeflenmekteydi.
Ağustos 2011’de Suriye’nin Lübnan sınırlarına yakın Qara bölgesinde de geniş doğalgaz sahaları keşfedildi.
Suriye için büyük bir önem arz eden bu gazın da, yapılması planlanan hatta eklenmesi. Bu hattın da yukarıda belirttiğim hatta eklenmesi ve işletilmesi durumunda Şii Hilali olarak adlandırılan bölgeyi daha çok kalkındıracak, elini güçlendirecekti.
ABD’ye göre bu tahakkuk ettiğinde ABD’nin desteklediği Nabucco Boru Hattı’nın istikbali pek parlak olmayacaktı…
Öte yandan, İran’dan gelip Suriyedeki hat ile birleşecek bu boru hattı her durumda, Rusya’nın doğalgaz pazarındaki eli daha da güçlenmiş olacaktı.
Katar, İran ve Körfez arasında bölünmüş olan Güney Pars doğalgaz rezervleri, dünyadaki en büyük doğalgaz sahasını oluşturmakta oluşu göz önüne alındığında böyle bir karar ABD- Rusya çekişmesinde, Suriye’deki rejimin düşüşü konusunda sizlere bir fikir vermiyor mu?
Bu arada Ağustos 2011’de Suriye’nin Lübnan sınırlarına yakın Qara bölgesinde de geniş doğalgaz sahaları keşfedildi.
Suriye için büyük bir önem arz eden bu gazın da, yapılması planlanan hatta eklenmesi ve bu hattın istenilen şekilde hayata geçirilmesi durumunda Şii Hilali olarak adlandırılan bölgeyi daha çok birbirine kenetlendirecektir.
Bu girişimin diğer bir amacı da, Washington’un desteklediği Nabucco Boru Hattı’nı işlevsiz kılmaktır. Öte yandan, İran’dan gelip Suriye’deki ile birleşecek bu ‘Şii Boru Hattı’ her durumda Rusya’nın oradaki üssü üzerinden geçecek. Böylece Rusya’nın doğalgaz pazarındaki eli daha da güçlenmiş olacaktır.
İşte zahiri gerekçenin ötesinde yatan gerçek sebep bu!
Suriye devlet başkanı Beşşar Esad'a karşı başlayan sözde barışçıl protestolar birdenbire iç savaşa dönüştü.
İç savaş sebebiyle 500 binden fazla insan hayatını kaybetti ve ülke tahrip oldu. Küresel güçler, Suriye'de cirit atmaya başladı ve Küresel güçler, özellikle ABD Suriye'de cirit atmaya başladı: bölgedeki terör örgütlerinden DEAŞ ile mücadele adı altında işbirliği yapacağı PKK, PYD, YPG gibi terör örgütlerine eğitim, lojistik destek binleri aşan tırlarla silah ve para desteği vermeye başladı.
Yani bir yandan ABD, diğer yandan Rusya oyun kurucu olarak Suriye’de yer aldılar… ve üsler kurdular.
+++
İlişkilerimiz çok iyi iken birden bir Suriye ile düşman olmamızın da başlangıç dönemidir bu plan!
Türkiye komşumuzda yaşanan trajediye kayıtsız kalmadı ve Esad ile yüksek düzeyde temaslar kuruldu ama netice alınamadı.
Önce insani ihtiyaçlar şeklinde sığınmacıları kabul ettik. Ardından da muhalif güçlere her türlü desteği vermeye başladık.
Bu durum Suriye ve Türkiye’yi karşı karşıya getirdi.
Türk uçağı keşif yaparken Suriye sınırında düşürülmesi işin tuzu biberi oldu, Türkiye topraklarına Suriye’den atılan bombalar atılmaya başlandı.
Daha sonra da olaya PKK ve PKK’nın ABD desteğinde oluşturduğu, ABD’nin vazgeçemediği terör örgütü PYD-YPG’nin kuzey Suriyede devlet kurma girişimi ve Türkiye için tehdit oluşturulması üzerine Türkiye silahlı kuvvetleri ile bilfiil olayın bir tarafı olmak zorunda bırakıldı.
Şu anda Suriye’de kan gövdeyi götürüyor: ABD, Rusya, İran, terörist Kürt unsurlar: PKK, PYD, YPG.. başka kimler var derseniz, işte tablo: Sünni ve şii gruplar… yerli Türkmenler…
Birleşmiş Milletler'e göre Suriye'de son beş yılda 500 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.
Aralarında kadın ve çocukların da olduğu 5 milyonu aşkın Suriye vatandaşı ülkelerini terk etti ve başta Türkiye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere birçok ülkede göçmen statüsünde yaşamaya başladılar.
Suriyeli göçmenlerin yüzde 10'u Avrupa topraklarına kaçtı. Bazıları kaçarken denizde boğuldu. Suriye'de de 6,3 milyon vatandaş yerlerinden edildi.
Suriyede hayat zorlaştı, şehirler harabeye döndü… Suriyeliler'in yüzde 85'i sefalet içinde yaşıyor. 12,8 milyondan fazla Suriye vatandaşının sağlık hizmetlerine ve gıda yardımından mahrum. 2 milyon Suriyeli çocuk eğitim hakkından mahrum kalıyor.
ABD’nin desteğindeki PKK-PYD-YPG kurtarılmış bölgeler kurarak, bu bölgelerde ki Arap, ve Türkmen halkı kovarak etnik temizliğe girişmeye başlamıştı ki Türkiye planlı, akılcı ve insani hassasiyetleri gözeterek girdiği temizlik harekatı ile Afrin bölgesi de dahil olmak üzere terör örgütlerini adım adım haritadan silmeye devam ediyor.
Bunu bir savaş olarak adlandırmak çok yanlış: savaş ülkeler arasında olur.
Oysaki Türkiye başta kendisini sınır güvenliği, ülke güvenliği, vatan güvenliği ve halkının güvenliği için terör örgütleri ile mücadele içinde kahramanca çarpışıyor.
PKK ve yan unsurları bulundukları mevzilerde çökertilip yok edildikçe birileri bundan üzüntü duyarak teröristlerin ismini anmadan “savaş dursun” diyerek örgütlerin yerlerinde kalmaları ve daha fazla zaiyat vermelerini engellemek gayesindeler.
Tıpkı Diyarbakır Sur hendeklerindeki teröristlerin yok edilmesine nasıl “kirli savaş” dedilerse, bu günde aynısını söylüyorlar…
EROL MARAŞLI
YORUMLAR