İnsanoğlunun kendi kendini yönetme fiilinin ilk basamağıdır, belediyeler. Çünkü belediyeler halka hizmet için halkın içinden gelenlerle, kendilerini o makama oturtanlar ile iç içedirler…
Özellikle BELDE’lerin belediyeleri bu iç içelikte sorunsuz, sevgi ve sahiplenme ortamının en yoğun yaşandığı ortamlardır.
Bu küçük yerlerde yaşayanlar ile belediye başkanları adeta akraba gibiydiler: kendilerini yönetenleri evlerinin evladı, yeğeni, kardeşi, babası, dedesi, amcası, dayısı gibi görürlerdi…
Sıkıntılarını, sorunlarını aracısız, merasimsiz olarak başkana söylerken, başkanın söylediği kahve ya da çayını içerken basit istekleri hemen yerine getirilirdi…
Hakeza, ilçe belediyeleri de öyleydi…
Taaaa ki; Büyükşehir yasası ile beldeleri yok edilip, Büyükşehirlerin hantal, ulaşılmaz, katı bürokrasisi içindeki atmosferine yamanana kadar…
Beldelerin bazıları merkeze kırk elli km ileride olduğu için büyükşehire uzak kaldılar…
İlçe belediyeleri ise varlıklarını, gelir kaynaklarını Büyükşehir Belediyesine kaptırarak, adeta ilçede, Büyükşehir belediyesini şubesi haline getirildi.
İşte o yüzdendir ki; beldeleri yok edilen, ilçeleri Büyükşehirlere bağlanan ilçelerin halkları küstürüldü,..
Bazı beldelerin halkı seçimlerde oy vermeye gitmediler, hâlâ boykot eden beldeler de var!
Diyeceksiniz ki; “ Büyükşehir hizmet götürüyor, yol, ulaşım, imar vb…”.
Geçin bunları bir kalem!
Bu yasadan önce köy hizmetleri, bayındırlık, il özel idareleri buralar hizmeti götürmüyorlar mıydı?
Ulaşım ise her beldenin dolmuşları, otobüsleri ile sağlanmıyor muydu?
Büyükşehir yasasından sonra ne oldu?
Hantal bir yapı; geniş hinderland içinde merkezin diş artığı ile adeta idare-i maslahat ile meşgul!
Vatandaşın en az 20 ile 90 km uzaklıktaki Büyükşehir’in statik bürokrasisi kanalıyla seçtiğine ulaşması engelleniyor…
İlçe belediye başkanlarının elleri, kolları bağlı; ne “lütfedilirse” ona şükretmek zorunda.
Çünkü iki verginin kalanı ile ne yapabilirler ki, Büyükşehir lütfetmedikten sonra?
Ayrıca zaten bazı Büyükşehir Belediye başkanları gelirleri yüksek olan ilçe belediyelerin bu gelirlerini alarak hizmeti merkeze almanın tamahı içindeler…
Fethiye, Bodrum, Marmaris olmadan Muğla belediyesi refah içinde olabilir mi?
Fethiye gibi yerel alanda kaynak yaratmak gibi zahmetli bir işe girmek varken geliri yüksek belediyelerin kaynaklarına çullanmak daha kolay değil mi?
Ancak her büyükşehir belediyesi; yasadaki “ilçe belediyelerin varlıklarına el koyma” despotluğunda değiller. Başarılı olanları, ilçe belediyeleri koruyup gözetenler de var elbette!
Tıpkı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu gibi!
Paylaşımda kendi belediyesine bırakılan 34 dükkânı Çeşme belediyesine bırakıyor…
Bir başka örnek ise Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün: 1958 yılında üçüncü cumhurbaşkanımız rahmetli Celal Bayar ile başbakan rahmetli Adnan Menderes tarafından imzalanan resmi belge ile Fethiye Belediyesine verilen Fethiye yat limanı ve iskelenin Muğla Büyükşehire bağlanmasını talep edip, el koyması…
Bu el koyma; üç dönem Milliyetçi Hareket Partisinden/MHP, dördüncü dönem de Türkiye genelinde bir elin parmakları kadar belediye kazanan Demokrat Parti/DP’den aday Olan Behçet Saatçı’yı haklı olarak çileden çıkardı.
Behçet Başkan, Fethiye’nin makûs talihini değiştiren adamdır.
Kimseye minnet etmeden, yaslanmadan, yasalardan ayrılmadan, belediyeyi peşkeş çekmeden kısıtlı imkânlarla büyük yatırımlar yapıp, Fethiye’yi Avrupa şehirleri ile kıyaslanacak çehreye kavuşturdu…
Misyonu ona ulvi hasletler ile birlikte, inanılmaz ölçüde vatan sevgisi, millet aşkı, devlet kutsiyeti ve büyük emeller bahşetti.
Bunun yanı sıra onda inanılmaz derecede Fethiye aşkı da vardır.
İşte o aşktır ki, Fethiye’ye hizmette çok şey kazandırdı.
Varsın Devlet bey “Anladınız değil mi? İşte bu yüzden; Tek Millet, Tek Vatan, Tek Dil, Tek Bayrak, Tek Devlet!” diye afiş astığı için ihraç etmeye kalksın!
Fakat Fethiyeliler, Behçet Saatçı’yı parti bağnazlığına kaçmadan dördüncü kez Belediye Başkanı yaptı. Eski partisi % 7 oy alırken kendisi % 33 oy ile tekrar başkan oldu.
Bir ziyaretimde bana “Ben oyumu Osman Gürün’e verdim!” demişti.
Şimdi ise oy verdiği Osman Gürün mahkemeye başvurarak, Fethiye’nin öz varlıklarını elinden alarak, Behçet başkanın güvendiği ve emek verdiği dalları kesiyor…
Öyle ya Saatçı “Atatürk caddesi, Cumhuriyet caddesi, Barış Manço bulvarı, sahil, iskele, yat yanaşma yerleri talep edilecekse zaten bize gerek yok!” demesi bir burukluğun sitemi ve Fethiye halkının malına el konulmasının yürek isyanıdır.
Biliyorum ki; sadece Fethiyeli’ler değil, birçok ilçe ve il belediyeleri de Fethiyeliler gibi Behçet Saatçı’nın yanında yer alıyor, O’na hak veriyorlardır…
“Hükmetmeyin! Ne ile hükmederseniz; onunla hüküm olunacaksınız”
İlahi bir hükümdür.!
Erol Maraşlı / 15.11.2016
YORUMLAR