Rahmetli Mahmut Celâl Bayar’dan şimdiki cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’a kadar tüm cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hepsini yaşadım.
Celal Bayar’ın cumhur reisi seçildiği yıl, yedi yaşına merdiven dayamıştım.
Cemal Gürsel Paşa’nın silahların gölgesinde askeri iradenin emri ile cumhur reisi seçildiğini seyrettim.
Ha keza Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren paşaların da silahların gölgesinde nasıl cumhurbaşkanı olduğuna şahit olmuştum:
Gürsel Paşa’nın cumhurbaşkanlığı seçiminden(!) sonra asker kökenli cumhurbaşkanları geleneği başlamış oldu.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu güne kadarki sürede Çankaya’da oturan 12 cumhurbaşkanından 6’sı askerdir. İlk sivil cumhurbaşkanı Mahmut Celâl Bayar’dır.
Yine bu sürede 19 kere cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış olup; 17 kez bu seçimi parlamento yaparken 1960 askeri ihtilali sonrası Kenan Evren Paşa ile 2014 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan halk oylaması ile seçildiler…
Mustafa Kemal Atatürk ve Mustafa İsmet İnönü dört defa, Mahmut Celâl Bayar üç defa, diğerleri ise birer kez seçildiler.
Darbe sonrası kurulan mahkemece yargılanıp ilk önce idam cezası verilip yaş durumundan dolayı cezası müebbet hapse çevrilen yek kişi M. Celâl Bayar’dır.
ÖMÜR BOYU SENATÖR OLARAK SENATODA OTURANLAR
1960 Anayasası ile kurulan Cumhuriyet senatosunda; cumhurbaşkanlığı süresi biten İsmet İnönü ölene kadar, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk paşalar 1980 askeri darbesine kadar senatör olarak görev yaptılar.
“Millet iradesi ile seçilmeden senatörlüğü kabul etmediğim için senatörlüğü kabul etmiyorum” diyen Celâl Bayar senatörlüğü kabul etmedi.
Demokrasi geleneğimizde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birçoğu, sancılı olduğu kadar, adeta partiler, klikler, ideolojik düşünce sahipleri arasında bir savaş halini de getirilmiştir.
Halkımızın bir kesimi bu savaşın bir yanı olurken, diğer bir kesiminin de diğer yanı yapıldığını gördük.
Tek parti döneminin şartları ve adaylığa yegâne lâyık kişi olarak Mustafa Kemal Atatürk/Paşa ile İsmet İnönü/Paşa’nın görülmesi, gösterilmesi ve seçimin tek adayla yapılması; o günün demokrasi anlayışı içinde olağandı.
Olağan olmayan ise başka adayın çık/a/mamasıdır. Peki, “başka bir adayın çıkmasına imkân verilir miydi?” sorusuna verilecek cevap ise; “biraz şüphelidir!” diyebiliriz.
SÜNGÜ ZORU İLE CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI ENGELLENEN BİR ADAY PROF. ALİ FUAT BAŞGİL
Hatta yıllar sonra bile, Prof.Dr. Ali Fuat Başgil olayında da göreceğimiz gibi cumhurbaşkanlığı adaylığını zinde güçlerin tespit ettiğine de şahit olacağız.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri başka ülkelerde; bizdeki gibi kutuplaşmaya, manipülasyon ve demokrasi dışı tavırların sergilendiği bir arenaya dönmez, ayak oyunları görülmez… her şey demokrasinin kuralları içinde cereyan eder…
Başka ülkelerde; ancak demokrasinin bir simge makamın seçimi olarak görülür ve seçim sonrası her şey unutulur, gider.
BİR BAŞKADIR BİZİM SEÇİMLERİMİZ…
Hatta başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, başkanın icra gücü fazla olduğu halde, seçimler bizdeki kadar yüksek volümlü sese ve hareketliliğe sahip değildir.
Amerika’nın, konumundan dolayı başkanlık seçimleri; dünyada ilgi odağı olur ama Amerika hudutları içinde ise, dünyadaki kadar ilgi toplamaz!
Hele hele bazı ülkelerin cumhurbaşkanlarının seçimlerine baktığımızda; oy vermeğe giden o ülkenin seçmeni, seçim sandığına giderken sadece bir vatandaşlık görevini yapmak için gittiğini düşünür, oyunu kullandıktan sonra normal hayatına döner.
Bizde öyle mi?
Hayır!
Önce seçilecek kişinin mutlaka birey olarak bizim düşüncemizde olması gerekiyor. Eğer seçilecek kişi böyle birisi değil ise “alışamadığımız”ı söyleriz… “bizim cumhurbaşkanımız değil!” deriz
Çankaya’ya lâyık biri olarak görmeyiz…
Çünkü siyaset bizde ilkeler üzerinden yapılmaz! Kişiler üzerinden yapıldığı içindir ki; bir gereksiz ve zarar verici bir anafor içinde çırpınıp dururuz…
Partilere baktığımızda da şunu görmekteyiz: seçilecek kişinin mutlaka kendi partilerinden olması, eğer oy sayıları buna müsait değilse mutlaka partinin “ilkelerine” ters düşmeyecek bir noktaya yakın birisi olması gerekir.
Bu kadar önemsenmesinin sebeplerinden en önemlisi 600 yıllık bir devletin başında bulunan, padişahlık/hakanlık gibi tepe noktasındaki kişinin makamının kutsiyeti, dokunulmaz ve ulaşılmaz oluşu, devlet-i ebed müddeti/kıyamete kadar sürecek olan Türk devletinin devlet geleneği/ yaşatacak ve yönetecek tek hâkimi oluşu ve başbuğ olarak kabul edilişi…
Zaman zaman isyan, karşı gelme hareketleri görülse de psikolojik ortam ve yeri hiçbir zaman değişmedi.
İlk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Milleti nezdinde oturtulduğu yer de işte bu geleneğin devamından başka bir şey değildir.
Öyle ki; Cumhurbaşkanı seçildiği zaman köylerde ve halk arasında “yeni padişah” olarak adlandırılmıştı.
Zamanla gelen cumhurbaşkanları için, bu psikolojik kavram değişti sıradanlaştı, değişti, eleştiri oklarına hedef oldu ama siyaseti ilkeler üzerinde değil de, kişiler üzerinden yapmaya başlayan halkın gözünde önemini yitirmedi.
Çünkü o makamdaki kişiler sürekli tartışılmaya başlandı. Kabul etmek lazım ki tartışılan, konuşulan kişi hep göz önündedir. Merak edilir, takip edilir hareket ve davranışlarından yorumlar çıkartılır.
ADAY PROFİLİNİ ZİNDE GÜÇLER TAYİN EDİYORDU..
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde silahı kuvvetler de aday olacak kişinin profili’ni topluma deklare etmiştir.
Bu kişi mutlaka “Atatürk ilke ve devrimlerine” inanan, başkomutan olacak kişinin TSK’nın kabul edebileceği bir kişi olması istenmişti. Zaman zaman profil’i bile çizildi.
Bu kişi; “Cumhuriyetin temel değerlerine SÖZDE DEĞİL ÖZDE sahip biri”si olmalıymış. Böyle birini Çankaya’ya çıkarmak için mevcut gücünü de göstermiştir: ölçülerine göre böyle birisi olmadığında e-muhtıra bile verildi.
Bu biraz da seçilene haksızlık, seçen halka saygısızlık değil miydi?
On ikinci cumhurbaşkanını ilk kez halkoyu ile seçtik. O günlerde toplum bir travmaya girdi… sanki savaş ortamındayız gibiydi…
Ayrıca siyaset kulvarında yapılan ayak oyunlarını bir tarihçi değil de bir gazeteci gözüyle anlamaya, siyasi manevraları, görev alan aktörleri tanımaya çalıştım
Geleceği daha rahat yaşamak için, geçmişi iyi bilmek, tecrübelerden ve yaşananlardan ders almak lazım.
Özellikle o dönemi yaşamayan, bilmeyenler için bu yaşananları anlatmak gerekirdi…
İşte “Çankaya Sancıları”(*) kitabımda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hikâyesini anlatmadan önce onların doğum ve ölüm tarihlerini, ne kadar süre cumhurbaşkanlığı yaptıklarını da fotoğraflarının altına kaydettim.
Kitabın girişinde konumu, o makamın yasal dayanağı, yetkileri irdelenirken günümüzde tartışılan, hatta gündemi geçmişte sürekli meşgul eden “Başkanlık sistemi” ile ilgili bir kaç kelime etmeden geçemezdim.
Şimdi yetkileri çok, dolaylı yasama yetkisini elinde bulunduracak, bütçeyi yapacak, TBMM’nin birçok görev ve yetkisini üstlenecek bir cumhurbaşkanını halkoyu ile seçeceğiz.
“Hayırlı olsun!” diyelim. Bakalım kim 13 ncü cumhurbaşkanımız kim olacak?
(*) Erol Maraşlı, ÇANKAYA SANCILARI /Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Yaşananlar. Bilgeoğuz yayınları İstanbul. 2017.
EROL MARAŞLI
YORUMLAR