Toplum olarak siyasetçi/politikacılardan hep şikâyet edip dururuz.
17 yaşında siyasetle içli dışlı olduğum 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden bu yana takriben 60 yıl geçti ama, toplumun siyasetçi ve gazeteciler hakkında verdiği menfi hükmün hiç değişmeden arttığını görüyorum.
Rahmetli dedemin birisi CHP’li, bir diğeri ise Demokrat Parti’nin kurucuları arasındaydı ve o dönemde var olan Bucaklardan birisinin başkanlığını yapıyordu.
O yıllarda DP’yi tutan gazetelerden Zafer, Hür Adam ve Karagöz adındaki mizah gazetelerini eve getirir ve okuma yazma bilmediği için bana okutur, dikkatle dinlerdi.
Ancak gazetecilerin yazdıklarına şüphe ile bakar ve bana “Evladım bak! Gazetelerin yazdıklarının çoğu yalandır.” derken bir gün torununun da gazeteci olacağını bilemezdi ki.
Kendisi siyasetin içinde olmasına rağmen 1957 seçimlerinden sonra siyasete güveni kalmadığından olacak, siyaseti bırakıp Adana’ya taşınmıştı.
Bir gün sordum; “Dede sende siyasetçisin, niye siyasetçiye güvenmiyorsun?”
Bana uzun uzun baktı ve demişti “Siyaset güzel ve şerefli bir iş! Ancak siyasetçi yok mu? İşte kötü olan onların yaptıklarıdır.” demişti
O yıllardan beri siyasetçilerin içinde birçok düzgün insan tanıdığım gibi rezil ve madrabazların da çok olduğunu gördüm. Zaten Kemal Tahir de siyasetteki müptezelliğe boşuna Madrabazlık dememiştir.
Siyasetçiden hep dürüstlük, yanlış yola sapmama, çalıp çarpmama, yalana tevessül etmeme gibi erdemleri bekledik durduk. Ben de siyasetin en alt görevinden, il başkanlığı, parti müfettişliği ve MKK, MYK üyeliğine kadar her görevi yaptım.
Zaman geldi ben de iğrendim ama siyaset öyle bir şey ki damarınıza zerk edildi mi; hem onu eleştirir hem de ondan ayrılamazsınız. Benim gözümde çok değer verdiğim, timsal diyebileceğim siyasetçi olmadı mı?
Elbette ki oldu: Osman Bölükbaşı, Ferruh Bozbeyli, M. Ali Aybar, Gökhan Evliyaoğlu ile gençliğimizin önderlerinden Rasim Cinisli, Nevzat Kösoğlu… ve birçok siyasetçi… Siyasetin çirkefliğinde tertemiz siyaset yapan insanlardı… Dün de temiz insanlar vardı, bugün de var!
O halde sorayım: neden böyle siyasetçiyi hep karalar ve aşağılar, alay ederiz?
Çünkü onlardan bazılarını idealimizdeki “milletin vekilliğine” lâyık görmeyiz.
O halde tekrar sorayım; siyasetçiler nerede yetişiyor ve nereden geliyorlar?
Ay’dan veya Mars’tan gelmiyorlar. Bu toplumun içinden geliyorlar…
Organ satan, haksız “bıçak parası alan” bir doktor… sahte ilaç satan eczacı… yalan haber yapıp insanların hayatını karartan ve siyasetçinin önünde yalakalık yapıp menfaat için yazı yazan gazeteciler…rüşvet alan ve yiyen memur… hilekâr bir esnaf… zamandan çalan işçi… çalıştırdığı işçinin emeğini sömüren işveren… yaptığı bina, yol ve inşaatları çöken müteahhit… devleti kazıklayan danışmanlar… takımını satan futbolcu, taraf tutan bir hakem… Hz. Ömer adaletini duymayan veya umursamayan hâkim…cana kıyıp, mala göz diken, yetim hakkı yiyen, Beytülmal’a el uzatanlar… Allah ile aldatıp, paraya veya siyaset ikonuna tapan sözde din adamı… şehrimizi emanet ettiğimiz “Şehrül Emin” olamayan belediye başkanı… açtığı haksız krediden komisyon alan bankacı… okulda öğretmediği bilgileri, evde veya dershanede para ile öğreten öğretmen…ihale takip eden milletvekili… bu parantezi kapatmıyorum sizler daha çoğunu ilave edebilirsiniz!
Dürüst insanları tenzih ederek soruyorum: bu adamlar nereden çıkıyor, bu toplumun içinden çıkmıyorlar mı?
Geçmişlerinde bu çirkeflerin içinden gelenlerin; ulvi Meclis ve siyaset kurumlarının çatısı altında dürüst olmasını bekleyebilir miyiz? Bunları seçenler; Ay’dan Merih den gelmediler. Bu topraklarda neşvünema buldular…
Bu kumaştan ancak bu elbise çıkar? O halde kendimizi düzeltmeden çok şeyler beklemiyor muyuz?
Bunları o makama getiren sen… ben…O değil mi?
Çocuklarımıza mal, mülk ve paraları miras bırakırken; bu müptezelliği de miras bıraktığımızın farkında değil misiniz?
Suçlu ayağa kalk!
EROL MARAŞLI
YORUMLAR