Erol Maraşlı - Geçtiğimiz günlerde bir TV’nin canlı yayınında Ankara Haber Müdürü darağacı önünde; "PKK terör örgütüne, FETÖ terör örgütüne de yandaşlık yapan kol kanat geren, bağrında besleyen örneğin Kemal Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin de işte bu darağacında asılmasını, idam edilmesini bekliyor diye düşünüyorum" sözleri, bazı tv kanallarında yayınlandığı gibi birçok gazetede de haber olarak yer aldı. Takriben bir yıl önce de aynı TV'de yayımlanan 'gün başlıyor' programının sunucusu da Afrin'de sivil ölüm iddialarına' tepki gösterirken şu sözleri söylemişti: "Sivil öldürecek olsak Cihangir'den başlarız, Nişantaşı, Etiler, dimi yani bir sürü hain var. Türkiye Büyük Millet Meclisi var" ifadelerini kullanmıştı.
Ne diyelim Rabbim ıslah etsin!
Bu ne kin, bu ne hiddet?
21.nci yüzyılın içindeyiz hâlâ idamdan bahsediyoruz…
Ancak Anadolu toprağımızdaki tarihimize bir baktığımız zaman, devlet adamları ve siyasilerin idamını anlatmaya kalksak çok zaman alır.
Anadolu ve Büyük Selçuklu İmparatorluklarında ipe giden vezirleri bir yana bırakalım da Osmanlıya bakalım. Altı asırlık Osmanlı İmparatorluğunda ki 36 padişahtan 4 padişah öldürüldü, Abdulaziz Han’ın ölümü ise tarihlerin hükmüne göre şüpheli.
Devletin 215 Sadrazamından/Başbakan/ hıyanet, yolsuzluk ve daha başka suç isnadıyla 45’i idam edidi/boğduruldu.
İdam edilen ilk Sadrazam Türk soylu Çandarlı II. Halil Paşa dır.(10 Temmuz 1453) Fatih Sultan Mehmet han tarafından öldürülmesi emrinin verilmesi üzerine Halil Paşa boğdurulmadan önce işkence edilmiş ve gözlerine kızgın demir ile mil çekildikten sonra kafası kesildi/bazı kaynaklara göre boğduruldu.(*) Zaten Çandarlı Halil Paşa’nın öldürülmesinden sonra Sadaret/Başvekillik makamı Türk soylulara uzun müddet kapalı tutuldu.
Osmanlıdaki Sadrazamlardan ancak 101 tanesi Türk soylu olup, geri kalanı ise çeşitli etnik kökenden gelmektedir.
Son Sadrazam ise Mithat Paşa’dır / Ziraat Bankası ve Tarım Kooperatiflerinin kurucu babası olarak anılır/ (Mayıs 1884) de II. Abdülhamit Han’ın Meclis'in feshinden sonra Padişah Abdülaziz’in öldürülmesi ile suçlanarak idama mahkûm edildi ve Taif’e sürüldü. Orada boğdurularak öldürüldü.
Cumhuriyet döneminde ise bir askeri ihtilâl sonrası Yassıada da kurulan olağanüstü yetkilere sahip, yukarıdan gelen emirlere göre karar veren “Yüksek Adalet Divanı” adlı mahkemenin kararıyla Adnan Menderes ve iki bakanı/F.Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan/ 17 Eylül 1961 tarihinde idam edildi. O günleri hatırlıyorum; bu idamlar karşısında yas tutanlar olduğu gibi halay çekip oynayanlar da olmuştu… Hatta bir parti genel başkanının babasının da sevincinden herkese çay ısmarladığını, bana oı kasabalı bir Gümrük Muhafaza müdür anlatmıştı.
Öldürülmekle tehdit edilen başka bir isim de Ord.Prof.Ali Fuat Başgil’dir. Başgil hoca 27 Mayıs ihtilalinin cumhurbaşkanı adayı Org. Cemal Gürselin karşısına aday olarak çıkmıştı. İhtilâlci subaylar tarafından ölümle tehdit edilerek, Hoca’nın adaylıktan çekilmesi sağlandı da Demokrasimiz(!) kurtulmuş oluyordu(!). (**)
Yani bu konuda sicilimiz pek düzgün değil ama Basında “İdam meddahlığı ve çığırtkanlığı” yapmak Türkiye basını için yüz karasıdır.
İslâm kaynakları Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu yönünde kayıt düşmüşken, batı kaynakları ise “Hırs gelirse göz kararır, hırs giderse yüz kararır” sözünü Voltaire’in sözü olarak kabul ederler.
Kim söylemişse söylemiş ama doğru bir kelam!
Elbette ki o kişide kararacak yüz varsa?
Rabbim sen aklımız koru ve bize aklıselim düşünmeyi nasip eyle!
(*) Bu olayın perde arkasını “Türkiyede Askeri Darbe Teşebbüsleri”
Adlı kitabımda anlatmıştım: Bilgeoğuz Yayınları 2015-İst.
(**) Bu olayı da “ Çankaya Sancıları/Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde
Yaşananlar” adlı kitabımda anlatmıştım: Bilgeoğuz Yayınları 2015-İst.
YORUMLAR