Tarih günü gününe yazılmaz: not alınır, aradan yıllar geçtikten sonra yazılan ve yayınlanan hatıralar geçmişin kılavuzudur; işte o yüzdendir ki, bir dönemin tarihi yazılırken, geçmişte yaşayanların anıları, o dönemin tarihinin yazılmasına kaynak olur. Geçmişte devlet yönetiminin etkili mevkilerinde bulunmuş, bir döneme siyasal çalışmaları ile damga vurmuş, ülkeler arasında ki siyasi çekişmeler ve anlaşmaları yaşamış insanlar gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını ve arşivlerini kitap haline getirmeliler ki, tarihe vesika bırakmış olsunlar. Birçok cahil kral/padişah yaşamış, devlet idare etmiştir ama onların tarihlerini başkaları yazmıştır. Tarihe yön vermek ne kadar önemliyse, tarih yazmak da o kadar önemlidir.
Devletler, imparatorluklar kurmuşuz ama bizde tarih yazma ve okuma şuuru; ne yazık ki çok geç başlamıştır. Biliyorum, bazı okurlar ve akademisyenler hemen itiraz edecekler ama gerçek bu.
İlme ve tarihe değer veren bazı sultanlar, hakanlar, padişahlar yanlarında bulunan müverrihlere, dönemlerine ait yaşanan olayları yazdırmışlar ama bunlar belirli bir dönemi anlatmaktan öte gidemiyordu. Karşılaştırmalı ve tüm zamanları kapsayan derli toplu eserler olmadığı gibi, başka ülkeleri vatan edinmiş bir milletin tarihini yazmak için ne yazık ki, o ülkelerin dilinde bizim ile ilgili eserleri çok geç gördük. Ayrıca Osmanlı dönemi tarihçilerinde lisan kısırlığı da vardı: bildikleri dil sayısı çok azdı. Ne yazık ki; Türk Tarihi ile ilgili kurumların dünya üzerindeki kuruluş tarihleri bizden öncedir: İlk Türkoloji Kürsüsü 1795’te Paris’te kurulmuştur. Moskova’da (1814) Paris’te (1821) ve Londra’da (1906) kurulan bu tür kuruluşların yayımladığı çok sayıda bilimsel eser, dergi, makale ve bültenler mevcuttur. Tarihe değer verdiğimiz dönem ise Cumhuriyetin kuruluş yıllarına rastlar: Aziz Atatürk’ün, eksikliğini hissettiği Türkoloji çalışmalarını başlatması 1924 yılında İstanbul Üniversitesi Türkiyat Ensitütüsünü kurdurması ve bilahare yine onun önderliğinde Türk Tarih Kurumunun kuruluşu/1931/bu kuruluşun önayak olduğu Türk Tarihi Kongreleri ve bilahare diğer üniversitelerde açılan Türkiyat ile ilgili bölümler, enstitüler…
Şimdi ise çok şükür ki; dünya çapında tarih bilginlerimiz olduğu gibi tarihe meraklı insan sayımız da artmakta.
Özellikle Osmanlı’nın son dönemi, Cumhuriyet dönemi ve yakın tarihimiz ile ilgili yüzlerce eser ve anılar yayınlandı, yayınlanıyor. Benim yirmi bine yaklaşan kütüphanemin içindeki hatırat olarak yayınlanmış bini aşkın eser vardı: vardı ama artık yok! Çok arzulamama rağmen, çok kıymetli bu kitapları bağışlayacak yer bulamadım /üniversiteler- fakülte ve Milli, Kütüphane/ da, hiç değilse meraklıları bulur, okur diye sahafa verdim, içim acıya acıya.
BİR DEVRİN HAFIZASI
Gençlik yıllarımızın ilk yılları 27 Mayıs askeri ihtilâl dönemidir.
Halk oyu ile iktidar olmuş, on yıllık Demokrat Parti iktidarının askeri bir darbe ile yıkılışı sonrası; bu ihtilâlde ve sonrasında CHP’nin ihtilâle sahip çıkarak, bazı ihtilâlcilerle beraber yaşattıkları zûlüm yılları… Demokrat partililerin ceza evlerine atılması, işten çıkarılmaları, üniversite hocalarının üniversitelerden kovulmaları, reform yapıyoruz diye 5000 subayın ordudan atılmaları… vb.
Bu ihtilâlin yapılmasında o zamanki üniversite gençliğinin katkısı inkâr edilemez. Hükümet karşıtlığını adeta bir anarşiye döndürerek üniversitelerde terör estirdiler.
Biz DP’li ailelerin çocukları olarak milliyetçi düşünceye sahiptik. Yapılanları tasvip etmiyorduk.
Milli Türk Talebe Birliği başkanlığını yapan, Rasim Cinisli’nin ismini o yıllarda duymaya başladık. İstanbul üniversitesinde okuyan ağabeylerimiz, başkanlarını öyle anlatıyorlardı ki; gözümüzde efsane olmuştu. Yaptıkları ve verdiği mücadele ile gurur duyuyorduk. Sonra Adalet Partisinden ve Demokratik Parti’den milletvekili oldu. Milletvekilliği sırasında da takip ettiğim kadar, dik durmasını bilen, haysiyetli bir tavır sergiledi.
Milliyetçi milletvekilleri ile beraber vatanı ve milleti için hayırla yad edilecek işler yaptı.
1960-1970 arasında milletvekilliği yapanlar arasında ben de iz bırakan birkaç isimden birisi de Rasim Cinisli : rahmetli Gökhan Evliyaoğlu, Hami Tezkan, Ferruh Bozbeyli vd.
İşte Rasim Cinisli’nin “ Bir Devrin Hafızası” kitabının yayınlandığını duyduğumda hemen gidip aldım ve bir solukta, not alarak okudum.
İyi ki yazmış.
O dönemin gençlik hareketlerini, siyasetteki zorlukları ve bu zorluklar karşısındaki mücadelelerini öğrenmiş oldum. Ayrıca bende etkisi bulunan aziz hocam, büyük Türk şairi Faruk Nafiz Çamlıbel/ ben kendisine Şairül şüera/ şairler şairi demiştim de bana, mübalağa etme demişti/ ile ilgili duyguları ve sevgisi de müşterek noktalarımızdan biri.
Bir yanlış anlamamızı da bu kitap düzeltmiş oldu: Rasim beğ, MTTB başkanlığını bırakacak olduğu için, seçim seçime gidiyorlar. Bizim Mustafa Ok/ Komando Mustafa/ da başkanlığa aday. Sonra duyduk ki; Rasim Cinisli başkanlığı İsmail Kahramana devretmiş. Gönül koyduk ama sevgimiz ve saygımız eksilmemişti.
Hatıralarını okuyunca bir özür borcum olduğunu gördüm. Rasim beğ, İsmail Kahramanı aday göstermemiş. Olay şöyle olmuş: Rasim beğ’in adayı Mehmet Niyazi Özdemir’dir. Ancak Özdemir adaylığı kabul etmez ve o tarihlerde C.K.M.P.’nin İstanbul il başkanı olan Rüştü Kahraman/İsmail Kahramanın ağabeyi/ rahmetli Alparslan Türkeş’e kardeşinin adaylığını desteklemesi için ricaya gider ve Türkeş beğ’in desteği ile İsmail Kahraman MTTB başkanı olmuş.
Bu olayı araştırdım: Rasim beğ, doğru söylüyor. MHP ve ülkücü camianın efsane isimlerinden Efendi Barutçu da bir yazısında olayı teyit ediyor “C.K.M.P.’nin İstanbul il başkanı olan Rüştü KAHRAMAN merhum Turan KOÇAL ağabeyle beraber C.K.M.P’nin genel başkanı Merhum Alparslan TÜRKEŞ Bey’e gelerek kardeşi İsmail KAHRAMAN’ın M.T.T.B. genel başkanlığına seçilmesi için desteklerini talep eder. Türkeş Bey de Atila ÖZER’in M.T.T.B. genel başkan yardımcısı ve Ankara başkanı olmasını ister ve mutabakat sağlanır. Türkeş Bey İstanbul’a Ülkücü Milliyetçi gençlik liderlerine haber gönderir. Yine rahmetli Nevzat KÖSOĞLU, Rasim CİNİSLİ, Mehmet Niyazi ÖZDEMİR, Ali KARCI, Mehmet KOCABAŞ, Mehmet PEHLİVANLI ve arkadaşlarının gayretleriyle M.T.T.B genel başkanlığına, Atila ÖZER ağabey de M.T.T.B genel başkan yardımcılığı ve Ankara başkanlığına seçilir.”
Rasim beğ’in bu kitabı rahmetli Türkeş ölmeden önce yayınlasaydı; mutlaka bu konuyu detaylı görüşmüş olurdum. Çünkü, arkadaşların anlattığına göre Türk milliyetçileri İsmail Kahraman döneminde peyderpey MTTB’inde uzaklaştıklarını gördük.
EROL MARAŞLI
YORUMLAR