7 Haziran 1926 tarihinde dönemin dış işleri bakanı Tevfik Rüştü (Aras) bey / İdam edilen Fatin Rüştü Zorlu’nun kayın pederidir/ TBMM’nin 115’nci toplantısının 2’nci oturumunda şu konuşmayı yapar: "Şurasını da derhal arz etmeye mecburum ki; hudut üzerinde bile bin kilometre murabbaı ( kare) miktarında lehimize tashihat /düzeltme/ ilavesini teklif ettiler, ESAS DAVAMIZIN BÖYLE BİN VEYAHUT İKİ BİN KİLOMETREKARELİK ARAZİ DAVASI OLMADIĞINI SÖYLEYEREK BU TEKLİF OLUNAN ARAZİDEN DE SARFI NAZARLA/VAZGEÇME/ BÜTÜN MUSUL VİLAYETİNDEN MÜSTAKİL IRAK DEVLETİ LEHİNE FERAGATİ/VAZGEÇMEYİ/ PRENSİPLERİMİZE DAHA UYGUN BULDUK"
Yıllardır baş ağrımız olan, terörün beslenme noktası ve üs merkezi haline gelen Kuzey Irak serüvenine bakmakta fayda var.
Birinci dünya savaşından sonra İmzalanan Mondros Mütarekesi /30 Ekim 1918/ den sonra Kerkük hariç, Musul ve Musul vilayetinin çok büyük bir kısmı elimizdeydi ve buranın halkı Türkmen’di, Osmanlı ordusu tarafından korunuyordu. Mütareke hükümlerine göre tüm silahlı kuvvetler yerinde kalacaktı. İngiliz kuvvetleri Musul’u işgal ettiler: o zamanki şartlarda bir şey yapılamadı.
28 Ocak 1920 /daha TBMM/ kurulmamıştı/ tarihinde İstanbul da toplanan Osmanlı Meclis-i Mebusan /Millet Meclisi/ Musul ve Kerkük’ün de Misak-ı Milli sınırları içine alınmasını kararlaştırdı.
TBMM kurulduktan sonra, yeni bir devletin temelleri atılırken yapılan antlaşmalardan biri olan Lozan Konferansının 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda Lozan heyet başkanı olarak giden İsmet Paşa/İnönü "Musul’un Türk toprağı olarak kabul edilmesinin" gerekçesini anlatırken etnografik/etnik sebeplere dayandırdı ve “Musuldaki Türk nüfusunu; Türk-Kürt ayrımı yapılmaksızın 503 bin kişi olarak gösterdi ve çoğunluğun Türkler’ den olduğunu belirterek Anadolu’nun bir parçası olduğunu, Anadolu’dan ayrılamayacağını ifade etti. Görüşmeler çıkmaza girince İsmet Paşa bölgede referandum yapılmasını” istedi. Daha o zamanlar, Irak üzerindeki planlarını yapıp, stratejilerini kuran İngiltere "Bölge halkı cahildir, oy verme alışkanlığı yoktur" bahanesiyle yanaşmadılar. Sorunun çözümü için İngiltere Musul meselesini Birleşmiş Milletlere havale ettirdi. 30 Eylül 1924 'te soruşturma kurulu kurulması kararlaştırıldı. Komisyon masa başında; "Brüksel hattı" adıyla geçici bir Türk Irak sınırı çizdi ve 16 Temmuz 1925 de bu hattın kalıcı olmasına karar verdi. Türkiye buna itiraz edince; Milletler arası Adalet Divanına havale edildi. 8 Aralık 1925 'te bu karar benimsendi. İşte o sırada Türkiye ile İngiltere arasında savaş rüzgârları esti. Ama savaş olmadı: Türkiye bu karara uyarak 5 Haziran 1926 da yapılan "Ankara Antlaşması" ile Musul, İngiltere’nin kurdurduğu Irak devletine bırakıldı. İşte referandum talebinin yapıldığı ve İngiltere’nin referandumu kabul etmediği sırada bin kilometrelik Kuzey Irak’tan toprak verme teklifi bu sırada yapılmış.
O zamanki mantaliteye/anlayışa bakarsak; Winston Churchill/ Çörçil ve dolayısıyla İngiltere için "Bir damla petrol bir damla kan" demektir. İsmet Paşa ve bizim için ise "O kadar çok arabamız var mı ki; petrole ihtiyacımız olsun" du. Ve Dış İşleri Bakanımız Tevfik Rüştü Aras " Biz de onlara JEST YAPARAK BİN KM2 Yİ ONLARA BIRAKTIK" diyebiliyor. Hatta bin veya iki bin km² 'lik arazinin ne önemi vardı?
Toprak verilerek jest yapılmış!
Hiç kimsenin buna hakkı yoktur.
Sınırımız eğer güneye kayıp bin km² 'lik alan alınsaydı; o kadar rahat olacaktık ki...
Tevfik Rüştü beyin jestinin Türkiye’ye nasıl ağır bedel ödettiğini gelecek nesiller, yaşayarak öğreniyoruz.
Her şey hainlikle olmuyor: gaflet, delalet ve çapsızlıkla da oluyor..
Dış işleri arşivleri açılsa; Allah bilir daha ne kokular gelecek?
Atatürk’e bilgi verilmiş miydi ? İşte bu sır olarak kalıyor.
Bazı bilim adamları Atatürk’ün sonradan öğrendiğini söyleseler de bu doğru değil! Atatürk olayları günü gününe değil saati saatine takip eden birisidir.
Verilmişse; Atatürk de bunu kabullenmiş oluyor, verilmemişse Aras’ın bu cesareti göstermesi mümkün mü? Sonra bir bunun bedeli olarak Aras’a karşı bir müeyyide uygulanmadığıdır ?
İngiliz gazeteci ve yazar Lord Kinross ise Musul konusun da "Atatürk’ün dış politikada yaptığı tek hataydı " diyor.
Emekli tüm general Rıza Küçükoğlu “ İngilizler bu günleri çok iyi değerlendirdikleri için bu petrol bölgesi konusunda tam bir kararlılık gösterdi. Dolaylı streteji dediğimiz bugüne benzer bir durum yarattılar ve orada isyanları başlattılar. En büyüğü Şeyh Said isyanıydı. İngilizlerin bu stratejisi Atatürk’ün Misak-ı Milli yerine akılcı ve ulaşılabilen yerlerde mevcut topraklarla yetinip Türkiye’yi artık ileriye ve devrimlere taşımak için Musul’dan vazgeçmesiyle sonuçlandı” diyor.
Ama ne olursa olsun bir dış işleri bakanının toprak jesti; başımıza neler açmış, açmaya da devam ediyor…
Erol Maraşlı / 17.10.2016
YORUMLAR