HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

1980 Model Beşiktaş

07 Aralık 2016 - 00:01

Hasan ESER / 07 Aralık 2016 - Duygusallık hayatımızın hemen her alanına sirayet etmiş…

Öte yandan hastalık derecesinde ‘bahane’ kültürümüz var.

Başarıya giden yolu bulmak yerine, bahaneler bulmayı daha çok benimsiyoruz.

İşte bunun son örneği;  Dinamo Kiev - Beşiktaş maçı…

Bilindiği üzere Dinamo Kiev'e 6-0 yenilerek tarihi bir hezimet yaşadı Beşiktaş.

Kabul edilmelidir ki, hakem hatalarının son derece aleyhimize işlediği aşikâr.

Ama bu ve buna benzer kötü sonuçları, günah keçileri ilan etmek suretiyle değerlendirmek bizi başarıya taşımaz, yanıltır!

Ulusal ya da uluslararası arenada hezimete uğrayan futbol takımlarına yönelik klişe değerlendirmelerden de bana artık gına geldi.

Hatta son dönemde birçoğunu ezberlediğimi fark ettim.   

Kalemizde erken gördüğümüz gol, tüm planlarımızı alt üst etti. (Nasıl yani, B planınız olmadan mı çıktınız sahaya?)

-Ardı ardına gelen goller, bizi oyun disiplininden uzaklaştırdı. ( O zaman hani nerede kaldı sizin profesyonelliğiniz?)  

İlk yarıda yediğimiz çok basit gol bizi demoralize etti. ( Oldu olacak sahadan çekilseydiniz.)

-Hakem maçı katletti, çok taraflıydı. (Bu hakemler hep bize mi denk geliyor?)

- Hava şartları elverişsizdi, top bizi sevmedi, bireysel hatalar yaptık, maç kaybetmek dünyanın sonu değil ve önümüzdeki maça bakacağız. (Bu klişe örneklerini çoğaltmak mümkündür.)

Şimdi dönelim Beşiktaş’ın Kiev hezimetine…

Maçtan sonra, mevcut durumu, “Konuşulacak bir şey yok!” sözleriyle özetleyen Şenol Güneş hocamızı, bu erdemli davranışından dolayı tebrik ederim.

Zira doğru söz yemin istemez.  6-0’lık bir mağlubiyetin de bahanesi olmaz, olamaz!

Ülke olarak keşke istifa müessesesini de işletebilsek.

UEFA Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor ve en önemli maçınızda; hiçbir iddiası kalmayan bir takıma 6-0 gibi net bir skorla mağlup oluyorsanız, şapkayı önünüze koyarak düşünmek zorundasınız.

Yineliyorum! Hiç kimse çıkıp da motivasyon bozukluğu üzerinden bahaneler üretmesin.

Yeri gelmişken de söyleayeyim: Madem bizim psikolojimiz bu kadar pamuk ipliğine bağlı, o zaman kulüplerimizde tüm futbolcularımıza özel psikologlar istihdam edelim.

Psikologlar, maç öncesinde ve sonrasında, hatta devre arasında bile müdahale etsinler oyuncularımıza.

Neyse…

Tavsiyemiz şöyle bir kenarda dursun, biz konumuza devam edelim.

Beşiktaş taraftarı olduğum için söylemiyorum!

Beşiktaş, bu yıl UEFA Şampiyonlar Ligi’nde final oynayacak nitelikte bir takımdı.

Çünkü malumunuz olduğu üzere Avrupa’da da futbolun kalitesi yerlerde sürünüyor.

Demem o ki, mevcut durum Beşiktaş için büyük bir şanstı ama Şenol Güneş bu şansı elinin tersi ile geri itti.

Şenol Güneş, 1980’li yıllarda üç büyüklere karşı oynayan Anadolu takımlarının futbol anlayışını hatırlatan bir stratejiyle oynatıyor Beşiktaş’ı ne zamandır.

Kadıköy’de 0-0 sonuçlanan Fenerbahçe derbisi de Şenol Güneş’in benimsediği korkak futbol anlayışının son örneğiydi.

Gerçi hoş, Şenol Güneş de kendince haklı.

Öyle ki Türkiye’de futbolun kalitesi,  tabela yani skor üzerinden ölçülüyor.

Hal böyle olunca…

Yenemiyorsan yenilme’ ya da ‘1-0 olsun bizim olsun’  gibi futbolu katleden bir anlayış hakim oluyor futbolumuza…

Eee siz kendi liginizde çıktığınız en basit maçınızı bile asla gol yememe üzerine kurgularsanız, uluslararası arenada da erken yediğiniz bir kaza golüyle işte böyle dağılırsınız.

Ayrıca…

Maç sonrasında mağlubiyeti, daha doğrusu hezimeti sorgulayan vatandaşlarımızın da ayıplandığına şahit oldum sosyal medyada.

Bu noktada uluslararası arenada mücadele eden kulüplerimizin milli takım niteliğinde olduğu bir gerçek.

Ancak, Kiev hezimetine eleştiri getirenlerin ‘vatan hainliği’ ile itham edilmesine şaşırmamak da elde değil.

Maalesef toplumsal konulara eleştiri getirmek vatana ihanet olarak kabul ediliyor ülkemizde.

Hâlbuki eleştiri daha doğruya, daha iyiye ulaşmak için olmazsa olmaz niteliğinde bir gerekliliktir.

Ha! ‘Yense de yenilse de takımımızın yanındayız’ diyebilen taraftara ne mutlu.

Ama…

Türkiye’de her yıl tribünlerin biraz daha boşalması ve futbola olan ilginin giderek azalması bir tesadüfün eseri değildir.

Bu bir etkileşimdir.

Gönül verdiğiniz takım keyif vermeyen futboluyla sizi üzmeyi alışkanlık haline getirirse, siz de takımınızla eskisi kadar ilgilenmemeye başlarsınız.

Bu nedenle de takımına vaktini ve parasını feda eden taraftarın takımını sorgulaması doğaldır. Bunun tam tersi ise fanatizmdir.

İşte ben de bir taraftar olarak takımını sorgulayanlardanım.

Ve yazımı noktalarken şu iki soruma yanıt bekliyorum:

-Beşiktaş ne zaman Beşiktaş gibi oynamaya başlayacak?

-Sayın Şenol Güneş bu korkak futbol anlayışını daha ne kadar sürdürecek?

YORUMLAR

  • 0 Yorum