Hasan Eser / 23 Temmuz 2016 - Sabah Gazetesi’nin sıkı ve daimi bir okuru olduğumu beni yakinen tanıyan tüm dostlarım iyi bilir.
Sabah uyandığımda ilk işim bayiye gidip bir Sabah Gazetesi almaktır.
Bazı gazeteci arkadaşlarım, “Hasan, İzmir’de bu gazeteyi acaba senden başka okuyan var mıdır?” diye takılır arada…
Pek aldırış etmem böyle sözlere…
‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ der, gülüp geçerim onlara…
Çünkü ben Sabah Gazetesi’ni birileri gibi, mensubu olduğu siyasi Parti’ye yakın olduğu için mali destek vermek amacıyla almıyorum.
Bazen fikirlerim örtüşmese de tüm köşe yazarlarını (biri hariç) severek takip ettiğim ve okumaktan büyük keyif aldığım için alıyorum Sabah Gazetesi’ni…
Örneklemek gerekirse:
-Tiryakisi olduğum, yazılarını mizahi ve ironik bir tarzla kaleme alan Engin Ardıç…
- Anadolu’yu karış karış gezerek halkın nabzını tutan, tıpkı Evliya Çelebi misali tespitlerini tarihe not düşen modern gezgin Yavuz Donat’ı ki aynı zamanda Türkiye siyasetinin yaşayan tarih kitabıdır kendisi…
- Mimar Metin Öngünşen’in telkinleriyle yaklaşık 10 yıldır sektirmeden takip ettiğim, yazılarıyla insanın hayata olan bakış açısını değiştiren, vizyon katan ve kültür sanatı sevdiren Hıncal Uluç…
-Duygu yüklü yazılarıyla, insanı okurken adeta terapi eden Haşmet Babaoğlu…
- Sanırım matematiği sevmediğimden ötürü ekonomi yazarlarını pek takip etmem! Ama halkın bilmediği terimleri kullanmak yerine, herkesin rahatça anlayabileceği bir anlatımla, yani tabir yerindeyse merkezine kitabın ortasını alarak kaleme aldığı nefis yazılarıyla Şeref Oğuz…
- Biz okurlarıyla haftada bir buluşan, Türkiye’nin en kıymetli akademisyenlerinden Şükrü Hanioğlu…
- Sabah Gazetesi’nin gücüne güç, kalitesine kalite katan genç kalemler Melih Altınok ve Hilal Kaplan.
- Uzun bir süredir yazılarına hasret kaldığımız Emre Aköz.
- Yaşayan efsane başyazar Mehmet Barlas (bir süre kendini özletti)
- Son derece eğlenceli, ama tebessüm ettirirken de düşündüren yazılarında kadınları anlama konusunda sağlam tüyolar aldığım Ayşe Özyılmazel.
- Gazetecilik hayatlarında zirveye ulaşan Okan Müderrisoğlu ve Mahmut Övür.
- Meslek duayenimiz Hıncal Uluç’unda büyük değer verdiği Hasan Bülent Kahraman.
- Yine akademik kalemlerden Fahrettin Altun, Burhanettin Duran.
- Ve magazin gazeteciliğini etik ilkesiyle buluşturan Yüksel Aytuğ ile Mevlüt Tezel.
Unuttuğum isimler olabilir. Bu bakımdan haklarını helal etsinler. Kaldı ki Sabah Gazetesi’nin tüm yazarları birbirinden kıymetli. Ancak içlerinde bir yazar var ki, O’ndan bilerek bahsetmedim.
Çünkü ben artık O’nu okumuyorum! Aslında bir zamanlar İzmirli olmasından dolayı da kendisiyle gurur duyduğum o ismi, cesur yazılarından, korkmadan olayların üzerine gidişinden ve dik duruşundan ötürü çok seviyordum.
Ama O beni bir nevi hayal kırıklığına uğrattı. Benim kafamdaki soru işareti cevabını bulmadan ben O’nun yazılarını bir daha hiç okumayacağım.
Biliyorum O’nun kim olduğunu merak ediyorsunuz. İnanın bunun hiçbir önemi yok!
Lakin bu yazıyı kaleme almama vesile olan konuyu özetle sizlerle paylaşabilirim.
İsmi şimdi mevzu bahis olmayan bu meslektaşımız; 26-27-28 Ekim 2015 tarihlerinde Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde kaleme aldığı yazılarında; İzmir’de yerel televizyon kanalı sahibi olan bir iş adamının (15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunan) Fethullahçı Terör Örgütü’nün finansörü olduğunu iddia etmişti.
“Tahşişçi” diye nitelediği İşadamının Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyesi olduğunu öne sürmüştü.
Meslektaşımız köşesinde aynen şöyle demişti: “Bu şahıs Türkiye Cumhuriyeti'ne savaş açmış ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Fethullahçı Terör Örgütü adı konmuş bu yapının finansörüdür ve bunun bedelini hukuken en ağır şekilde ödeyecektir”
Sonra ne mi oldu? Merak etmeyin yazımız burada bitmiyor.
Sevgili meslektaşımız, bu yazının devamında konuya ilişkin olarak bir iki yazı daha yazdı.
Sonra nasıl olduysa, bu yazıların arkası gelmedi. Derken yazılara konu olan iş adamına ait bir yağ firmasının reklamları Sabah Gazetesi’nin sayfalarında boy göstermeye başladı.
Bu noktada şunu peşinen belirtmek isterim ki; Sabah Gazetesi’nin reklam karşılığında susturulduğunu iddia etmiyorum ki bunu gazeteme, dolayısıyla şahsıma hakaret kabul ederim.
Kaldı ki Sabah Gazetesi’nin öyle 3 kuruşluk reklama ihtiyacı olmadığının yanı sıra, başında da Erdal Şafak gibi meslek ilkelerine bağlı ve bu ilkeleri her şeyin üstünde tutan bir Genel Yayın Yönetmeni vardır.
Bunun içindir ki reklam seçeneğini dikkate almadan soruyorum.
-Gazetem Sabah’ın köşe yazarı, bizlerle daha önce paylaştığı bu söz konusu bilginin ne kadar üzerine gidebildi?
- ‘İddia ispata tabidir’ sözünden yola çıkarak soruyorum: gündeme getirilen iddiaların takibi sonuna kadar yapıldı mı? Yapıldıysa nihai sonuç müspet ya da menfi olarak neden yine aynı köşede paylaşılmadı? Yoksa paylaşıldı da ben mi gözden kaçırdım?
- Eğer iddialar asılsız çıktıysa kendisinden niçin özür dilenmedi?
- Okuduğum bir köşe yazısından dolayı ben o iş adamına hayatımın sonuna kadar şüphe ile mi yaklaşacağım?
- Söz konusu yazarımız, iş adamının AK Parti’nin İzmir’de faaliyet gösterdiği İl Başkanlığı binasını bedelsiz olarak il teşkilatına tahsis ettiğini yazmıştı. Bu durum halen devam ediyor mu?
- Türkiye'yi kana bulayan ihanet şebekesi FETÖ terör örgütünün gerçek yüzünün ortaya çıktığı bugünlerde o iş adamı, bir köşe yazarının yazdıklarından dolayı töhmet altında mı yaşayacak?
-Ortada bir haksızlık var. Bu iş adamı gerçekten iddia edildiği gibi FETÖ üyesi ise neden gereği yapılmıyor? Ya da (yazarın yazdıkları ütopya ise) niçin aynı gazete tarafından bu iş adamına iadeyi itibar verilmiyor?
Son olarak: bir diğer açıdan soracak olursak, Söz konusu iş adamı bu konuya ilişkin olarak meslektaşımıza her hangi bir dava açtı mı?
-İzmir’in merkezinde yaşamadığım için taşra baskısını okumak zorunda kalıyorum. Bu bakımdan hani gözden kaçırmış olabileceğim için soruyorum: Sabah Gazetesi’nde yine bu yönde her hangi bir tekzip yayınladı mı?
-Eğer ortada bir hukuki süreç varsa, hukuki sürecin devam ettiği bir evrede meslektaşımızın bu konuyu gündemine almaması doğaldır. Ve bu noktada ben meslektaşıma haksızlık etmiş sayılırım ki olayın iç yüzü böyleyse şimdiden özür dilerim kendisinden.
NOT: Eğer kabul buyurursanız ben kendi bölgesinde naçizane olarak gazetecilik mesleğini icra etmeye çalışan biriyim. Yukarıda bahsettiğim birbirinden kıymetli köşe yazarlarını gerek mesleki anlamda, gerek yaşam felsefesi, gerekse de hayata bakış açısı noktasında kendime örnek alıyorum. Bu bağlamda kendime idol belirlediğim meslek büyüklerimin benim bu yazımı dikkate alacaklarını ve konuyu dair gerekli cevabı bana en kısa sürede vereceklerine canı yürekten inanıyorum.
YORUMLAR