Hasan Eser / 02 Eylül 2016 - Hikaye bilindik, Sultan Mahmut işleri bir türlü yolunda gitmeyen ‘Tıkandı Baba’ya yardımcı olmak ister.
Ama bunu alenen yapmayı uygun görmez!
Uzatmayalım, yardımını çeşitli vesilelerle yapmaya çalışır.
Lakin ne yaptıysa olmaz! Öyle ki vesile kılmak istediği son girişim ‘Tıkandı Baba’nın ölümüne neden olur.
Ve bu hadise karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Sultan Mahmut, o meşhur sözünü söyler: ‘Vermeyince Mabud Neylesin Sultan Mahmut’
Teşbihte hata olmazmış, varsın bu defa olsun!
Ülkemiz turizmcilerinin bu yıl ki durumu; ‘Tıkandı Baba’nın hikâyesinden farksız!
Bilindiği üzere düşürülen Rus uçağı ile başlayan kriz turizme ağır bir darbe vurdu.
Daha sonra Hükümet’in Rusya ile ilişkilerini iyileştirmesi en çok turizmcileri sevindirdi.
Ancak turizmcilerin bu sevinci fazla uzun sürmedi, zira ‘tam her şey düzeliyor’ derken 15 Temmuz kanlı darbe girişimi vuku buldu.
Daha sular durulmadan bu sefer de yurdun muhtelif şehirlerinde patlayan bombalar ve Suriye’ye yapılan sınır ötesi harekât turizmcilerin sevincini kursağında bıraktı.
Velhasılıkelam bu sene turizmciye ekmek yok! Sultan Mahmut’un dediği gibi; Mabud vermeyince yapacak bir şey de yok!
Fakat turizmcilere söyleyecek iki çift sözümüz var: Önceki yıllarda istemediğiniz, burun kıvırdığınız yerli turiste muhtaç oldunuz bu sene…
Ulusal gazetelere sayfalar dolusu reklamlar verdiniz, indirim yaptınız, kampanyalar düzenlediniz ama nafile.
Çünkü “Fazla tüketiyor, çok şikâyet ediyor” gerekçesiyle kabul etmediğiniz o yerli turist size dargın…
Ee ne demişler: Düşmez, kalkmaz bir Allah. Öyle ki yaşadığınız bu kriz iyi bir ders olmuştur umarım size.
SAVUNMA KUTSALDIR AMA…
Adamın biri tavuk hırsızlığına kalkışır. Kümesteki yumurtaları cebine, civcivleri koynuna, tavukları ise eline alıp kümesten çıkarken suçüstü yakalanır.
Apar topar mahkemeye çıkarılır. Hâkim sorar: “Bir söyleyeceğin var mı?”
Hırsız: “Avukat istiyorum” der.
Hakim kızar: “Her şey ortada. İşte tavuklar, civcivler ve yumurtalar. Avukat seni nasıl savunacak?”
Hırsız karşılık verir: “Ben de onu merak ediyorum, Hakim Bey.”
15 Temmuz kanlı darbe girişiminde tanklar insanların üzerinden geçti. F16’lar TBMM’yi bombaladı. Helikopterler kurşun yağdırdı. Türkiye o gece kan gölüne döndü.
Geçen gün gazetelerde okudum, FetÖCÜ’ler davalarda kendilerini savunacak avukat bulamıyorlarmış.
Yahu Avukatı ne yapacaklarmış ki?
Toplumun hak ve özgürlüklerini alenen çalmaya teşebbüs eden ve suçüstü yakalanan bu vatan hainleri de, tavuk hırsızı misali acaba Avukatların ne diyeceğini mi merak ediyor?
Savunma kutsaldır ama vatana ihanetin de bahanesi yoktur.
Pişkince yapılan “Şeytana uydum, kandırıldım, aldatıldım, bilmiyordum, yan yattım çamura battım” şeklinde savunmalar gülünçtür.
Adam her türlü naneyi yiyormuş. Her seferinde de şeytana uyduğunu söyleyerek kendince yüreğini soğutuyormuş. Bir gün ilginç bir günah işlemiş ve suçu yine şeytana atmış.
İşlediği suç o kadar iğrençmiş ki, bu duruma sessiz kalamayan şeytan adamın karşısına dikilerek şöyle demiş: “Yahu sen her boku yiyorsun sonra da suçu benim üstüme atıyorsun. Kaldı ki senin yöntemlerin benim bile aklıma gelmezdi.”
Kıssadan hisse…
Kimin aklına gelirdi meczup bir İmamın Devlet’in kılcal damarlarına kadar sirayet edeceği?
Sinsice yöntemlerle orduyu, yargıyı, emniyeti neredeyse tamamen ele geçiren terörist başı Fethullah Gülen, acaba şeytanın aklına gelir miydi?
Gerçi benimki de laf, adam Latif Erdoğan’ında dediği gibi: Şeytanın Gülen Yüzü.
Uzun lafın kısası, şerefsizce vatana ihanet ettiği kanıtlanan hainlerin yapacağı en fazla savunma şudur: Kanunun kestiği parmak acımaz. Devletimize karşı boynumuz kıldan incedir. (Tabii içlerinde bir parça şeref kaldıysa)
Madem bugün fıkralar, darbeler ve yargıdan girdik konuya; konumuza uygun son bir fıkra ile noktalayalım yazımızı.
Sizlere merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e ait yaşanmış bir hikâyeden aktarmak istediğim bu kesit aslında fıkra değil, ama fıkra tadında.
Öyle ki Sayın Türker Sanal'ın 1998’de kaleme aldığı ve kişisel kütüphanemde özel bir yeri olan ''Demirel'den Siyasi Fıkralar'' adlı kitabından aktarıyorum:
ADAM HAKLI ÇIKTI
12 Eylül'den önce, Çanakkale Şehitleri Abidesi bekçisi, bir kahvehanede haberi izlerken Başbakan Süleyman Demirel ekranda görününce, Demirel için, "bir gün poposuna kazık girecek" der. Başbakan’a hakaretten zabıtlar tutulur. Demirel’in izni alınıp bekçi mahkemeye verilir.
12 Eylül gerçekleşir. Davada karar aşamasına gelindiği yolundaki tebligat, Demirel'e bekçiyi hatırlatır. Demirel, "Adam haklı çıktı, kardeşim" deyip bir dilekçe yazar ve davadan feragat ettiğini bildirir.
Sözün özü: Süleyman Demirel bile “Adam Haklı” diyerek, cezasını paşa paşa kabul ederken...
Siz niçin “Recep Tayyip Erdoğan yerden göğe kadar haklı” diyemiyorsunuz?
Kaldı ki son derece adil bir şekilde yargılandığınız ve bir tarafınıza her hangi bir şey sokulmadığı halde…
YORUMLAR