CHP, 2019 yerel seçimlerinde de büyükşehir belediyelerinin çoğunluğunu kazanmıştı.
Cumhur İttifakı da 2019’dan 2024’e uzanan o süreçte, elindeki belediyelere son derece ihtimam göstermişti.
Burada amaç: Toplumun zihninde, CHP’li belediyeler ile Cumhur İttifakı belediyeleri arasında bir mukayese oluşturmaktı.
Örneğin Manisa’da Cengiz Ergün, Denizli’de Osman Zolan, Bursa’da Alinur Aktaş; merkezi iktidarın büyük desteğiyle birbirinden önemli hizmetlere imza attı.
Fakat günün sonunda iş değil, laf üretenler kazandı. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın “yatırım ve hizmet” üzerinden belediyeler arasında fark yaratma stratejisi karşılık bulmadı.
Gelelim 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerine…
Cumhur İttifakı’ndan belediye başkan adayı olan birçok siyasetçinin alametifarikası, merkezi iktidarın desteğiyle şehirlerine hizmet getirmeyi vaat ediyor olmasıydı.
Örneklemek gerekirse…
Seçim sürecinde, İzmir’in 100 bin nüfuslu Bergama ilçesini yakinen takip etmeye çalıştım. Bergama Belediye Başkanlığına talip olan AK Partili Sadık Doğruer’in vatandaşa “merkezi iktidarın garantörlüğünde” vaat ettiği mega projelerin maliyeti düşünüldüğünde, içinde bulunduğumuz bu ekonomik krizde, AK Parti’nin Bergama’yı kaybetmesinin daha avantajlı bir durum olduğu bile söylenebilir.
Malumunuz! Türkiye’nin önünde 4 yıllık seçimsiz bir süreç var.
Ve ülkemiz ekonomik olarak derin bir darboğazdan geçiyor.
“İtibardan tasarruf olmaz” diyerek şatafattan ödün vermeyen merkezi iktidarın da nihayetinde bir şekilde bir yerlerden tasarrufa gitmesi gerekiyor.
2002’den bugüne görev alan AK Parti hükümetleri, her yıl zarar açıklayan ve “Devletin sırtındaki kambur” olarak görülen KİT'leri özelleştirmişti.
Günümüzde çoğunluğu çöp toplamaktan başka da bir işe yaramayan ve birçoğu borç batağında olan belediyeleri kapısına kilit vurmanın olanağı yok.
Çünkü “belediyeler” bizim “demokrasicilik” oynadığımız elverişli alanlar.
Çünkü “belediyeler” ekonomisi tükenen şehirlerin neredeyse tek geçim kapısı…
Çünkü “belediyeler” şehirleri modernleştiren ve kentsel yaşam standartlarını yükseltecek yatırımlara imza atan icracı kurumlar olmaktan yavaş yavaş çıkıyor ve vatandaşa düzenli olarak yardım dağıtan vakıflara dönüşüyor.
Tabii ki halkın geçim sıkıntısı çektiği bir ülkede, belediyelerin ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırıyor olmasından daha muhteşem bir hizmet olamaz. Fakat belediye imkanlarının neredeyse tamamını “yardımlara” kanalize etmek de ne kadar doğru?
Tabii ki “belediyecilik” de sadece park, bahçe, kaldırım yapmaktan ibaret değildir elbet.
Yeri gelmişken...
2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olan Almanya’da, savaş sonrasında opera binalarının yeniden inşa edilmesine ne kadar önem verildiği anlatılır. Yani “kültür ve sanat” tıpkı yemek ve su içmek gibi bir ihtiyaçtır. Fakat bir zamanların “sol” belediyelerin kültür-sanata verdiği önem nispeten azalmıştır. Öyle ki kültür-sanata görece mesafeli olan belediyeler ile bir homojenleşme söz konusudur. (Ayrı bir yazı konu olmalıdır).
Toparlamak gerekirse…
“Konya” gibi sembol şehirler dışında belediyelerini kaybeden ve CHP’li belediyeleri de kazanamayan merkezi iktidar, ihtiyaç ve talepleri bitmeyen “belediyeler” yükünü omuzlarından indirmiş oldu.
Yukarıda “Bergama” üzerinden bir örnek vermiştim. Bergama’nın kaybedilmesi Bergamalılar için kayıp, merkezi iktidar için kazanç olsa gerektir. Öyle ki bakanların Bergama için vaat ettiği yatırımların maliyetini tasavvur bile edemiyorum.
Personel maaşlarını ödeyemeyen, taşınmazları hacizli, uçan kuşa borcu olan ve gelirleri giderlerini karşılamayan belediyeleri kazanmak gerçekten büyük külfet…
Son olarak…
ANAP; 1989’da esen SHP/CHP rüzgarıyla belediyelerini kaybetmişti.
AK Parti’nin durumunu da ANAP’a benzetenler var.
ANAP’ın akıbeti ile AK Parti’nin gidişatı arasında paralellik kurmak, “doğru ile gerçek” arasındaki farkı ayırt edememektir.
AK Parti’nin 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde hezimete uğradığı doğrudur, ama gerçek olan şudur ki, bugün merkezi iktidarda AK Parti değil de CHP olmuş olsaydı, aynı hezimeti CHP yaşayacaktı.
Pandemi dönemi ve 11 ilimizi etkileyen deprem felaketini geride bırakan Türkiye’nin başına eğer Kemal Kılıçdaroğlu geçmiş olsaydı, Kemal Bey’in Hazine ve Maliye Bakanı, bugün, Mehmet Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikasından farklı bir reçete mi uygulayacaktı?
Kaldı ki farkındaysanız, hiç kimsenin Mehmet Şimşek’in uyguladığı reçeteye bir eleştirisi yok!
Şunu demeye çalışıyorum: Belediyeleri kazanan CHP, adeta ateşten bir gömlek giydi.
Vatandaş, CHP’yi 2028 Genel Seçimlerine kadar bir sınava tabi tutacak.
2023’te bütün koşulların oluşmasına rağmen iktidarı değiştiremeyen CHP’ye, Türk halkı tarafından 31 Mart 2024’te verilen “yerel iktidar” mührü, CHP için hem mükafat hem ceza niteliğindedir.
CHP; ANAP’ın 1989’da kaybettiği belediyeler üzerinden AK Parti’ye yönelik çıkarımlar yapmak yerine, 1994 Yerel Seçimlerinde iktidara gelen Millî Görüş geleneğinin, belediyeler üzerinden nasıl adım adım merkezi iktidara taşındığını analiz etmelidir.
1990'lı yılların Refah Partisi, devletin müfettişinden önce gidip belediyelerini denetimden geçiriyordu. Kontrolü elden bırakmayan Parti Genel Merkezinin müfettişleri, bu sayede başarıyı da şansa bırakmamış oluyordu.
Kendi memleketimden, Foça’dan örnek vereyim: Foça’ya gelen bir Genel Merkez mensubu Foça Belediyesinde olup bitenleri denetlemek, hatta tebdili kıyafet ile halkın nabzını tutmak yerine, ziyaretini turistik bir bakış açısıyla gerçekleştirmeye devam ederse, vah ki ne vah!
Bitirmeden önce...
“Bir dahaki seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan olmayacak” diyenlere de selam olsun!
Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan…
Türkiye’de sağ cenahın hiçbir zaman lider sıkıntısı olmamıştır. Hatta o sağ cenah o kadar verimlidir ki, CHP bile bundan nasiplenir. Eski sağcıların biriyle Ankara’da, diğeri ile İstanbul’da, bir diğeri ile de Antalya’da belediye kazanır.
HASAN ESER
YORUMLAR