Hasan Eser / 14 Kasım 2016 - Yazılarımı sürekli takip edenler ve beni yakinen tanıyanlar bilir.
Ben hayatım boyunca CHP’ye oy vermedim, gelecekte de beni oy vermeye ikna edecek bir ışık göremiyorum. (ayrı konudur)
Bu yöndeki düşüncelerimi ve kız arkadaşımın CHP’li, hatta CHP’de yönetici olduğunu iyi bilen yakın dostlarım, bana şunları soruyor:
-Siz nasıl anlaşıyorsunuz?
-Sen o kızı nasıl ikna ettin?
Bu sorulardan da anlaşılacağı üzere; öylesine kutuplaştırılmışız ki, görüş ayrılığı olan insanlar, farklı gezegenlerin insanları gibi algılanır olmuş.
Neyse konuyu dağıtmadan sonuca gitmeye çalışalım.
…Ve hiç kıvırtmadan söyleyeyim: Biz gayet iyi anlaşıyoruz.
Haa ilk tanışma döneminde, kız arkadaşımın endişeleri de yok değildi.
Bunu ilk sezdiğimde kendisine şunu sordum: Demokrasiyi evine getiremeyen ülkesine getirebilir mi?
Velhasıl uzlaşı, hoşgörü ve diyalog olduğu takdirde aşılamayacak sorun, yıkılmayacak tabu yoktur.
Mesela…
15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından ortaya çıkan Yenikapı Ruhu da bunun en güzel örneğidir.
Ancak…
Kaostan beslenmeyi alışkanlık haline getirenler her daim kutuplaşmadan medet umarlar.
Öyle ki, planı programı, önerisi projesi, yani fikri zikri olmayanların sığınabileceği tek liman ayrışmadır.
Bu siyaset anlayışı, Milli iradeyi içine sindiremeyenleri ve körü körüne karşıtlığı kendine şiar edinenleri tek bir çatı altında toplamanın en etkili yöntemidir.
Lakin mevcut iktidara aşırı derecede karşı olanlar nezdinde bu siyaset kısa vadede olumlu sonuçlar verse de, uzun vadede, seçmenin yüzde 70'i sağ yüzde 30'u ise sol olan bir ülkede iktidara alternatif olmanıza izin vermez.
ÖZLENEN TABLO…
Hatırlayınız…
Bir zamanlar Türkiye’nin siyasi parti liderleri, televizyon kanallarında canlı yayınlanan açık oturum Programlarına birlikte katılır, burada ülke gündemini tartışırlardı.
O dönemi bazen öyle özlüyorum ki, fırsat buldukça Youtube sayesinde izliyorum; günümüze ulaşmayı başaran o nefis programları…
Şöyle düşünün: Her ne kadar sonradan kayış atanlar olsa da, Yenikapı mitinginde liderlerin aynı kürsüden aynı topluluğa hitap etmesi, nasıl da olumlu yankı uyandırdı toplumda…
Malumunuz…
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden bugüne, siyasi parti liderlerini her hangi bir televizyon programında aynı karede göremedik.
Aslına bakarsanız sürekli hakaret etmeyi siyaset sanan bir anlayışla, televizyona birlikte çıkmaktan imtina eden AK Parti liderini haksız da bulmuyorum.
Çünkü örnek verdiğimiz dönemde, liderler şimdiki gibi birbirlerine ağır hakaretlerde bulunmazlardı.
Siyasetin nezaket kuralları vardı, rakipleriyle son derece zekice hazır cevaplar üzerinden polemiğe giren liderler, sazlarıyla atışma yapan aşıklar misali birbirine ince ince laf giydirirdi.
Peki, şimdi durum nedir?
Bir zaman dönemin Başbakanı için; "Dolmabahçe'de oturup Kadıköy'den gelen kadınları dikizliyor” sözleriyle zırvalayan, yine yakın zamanda, üstelik bir kadın olan Aile Bakanı için de, ''Zaten birilerinin önüne yatmış vaziyette'' diyerek siyaseti ucuzlaştıran, saygınlığını bozan bir ana muhalefet lideri…
Öte yandan terörün bitmesi adına devletin yanında olan, hükümete destek veren MHP Liderine hakaret etmeyi kendine yeğ gören bir Parti Sözcüsü…
Ayrıca halkı sürekli sokağa çıkmaya davet eden, iç savaş özlemiyle yanıp tutuşan diğer sözde siyasi Parti’nin temsilcilerini de anlatmama gerek yok her halde.
Kaldı ki örnekler çoğaltılabilir...
Ancak bu bağlamda sormak isterim: Zirvede durum böyle olunca, tabanda birliktelik olur mu?
YERELDE DURUM NEDİR?
İBB Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu bitim kadar sevmem.
Ama...
Aziz Bey’in takdir ettiğim bir tarafı da var ki, bir İzmirli olarak bu konuda gurur duyuyorum kendisiyle…
Zira bu, Aziz Bey’in yaptığı en doğru işlerden biridir.
Aziz Bey CHP’li olmasına rağmen, Başbakan’dan Bakanlara, Milletvekillerinden Parti Yöneticilerine varıncaya kadar iktidar partisinin her bir mensubuna saygıda kusur etmeyen bir belediye başkanıdır.
Bu davranışı, İzmir’de zaman zaman eleştiri konusu olsa da, kendisi bu tutumundan birkaç istisnai durum haricinde hiç ödün vermedi.
Varsın birileri ‘korku dağları bekler’ diyerek, Aziz Bey’i eleştire dursun-ki ben doğrusunu yaptığına inanıyorum-
Hükümet yatırımları noktasında İzmir’e iki tane taş taş üstüne fazladan koyuluyorsa, bunun müsebbibi Aziz Bey’in sulhçu siyasetidir.
GÖNÜLLERDE YAŞAMAK
Geçenlerde Türkiye siyasetinin yaşayan tarih kitabı Sayın Yavuz Donat, Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde yazdı, nasıl da keyifle okudum.
1990 yılında merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Töreni için Çanakkale’ye gidiyor.
Fakat dönemin SHP’li Çanakkale Belediye Başkanı, Turgut Özal’ı karşılayan heyetin arasında yer almıyor, yetmiyor bir de kürsüden laf çakıyor.
Aradan 26 yıl geçmiş, acaba o belediye başkanını şimdilerde hatırlayan var mı?
Oysa Sayın Yavuz Donat’ın da dediği gibi: Turgut Özal hâlâ kalplerde yaşıyor.
Dolayısıyla siz en doğrusunu yapıyorsunuz Sayın Aziz Kocaoğlu…
Keşke siyasetinizi de Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün’ün tarzında yapabilseydiniz.
Siz hiç Başkan Cengiz Ergün’ün mensubu olduğu siyasi parti ile anıldığını duydunuz mu?
Ya da genel siyasete yönelik bir söylemini hiç işittiniz mi?
Evet, ben de duymadım! Çünkü doğru olan budur.
Gerçek bir belediye başkanı seçildiği andan itibaren rozetini çıkarıp çekmecesine koyar ve herkesin belediye başkanı olur.
Yahu Donald Trump gibi ırkçı bir lider dahi seçilince, ‘Ben herkesin Başkanı olacağım’ dedi.
Ben daha hala birilerine neyi anlatıyorum ki?
MENDERES VE TOPUKLU EFE
Son olarak bir örnekte Aydın Büyükşehir Belediyesi’nden verelim.
Aydın’ın topuklu efesi Özlem Çerçioğlu’nu tanımayan yoktur!
Sayın Özlem Çerçioğlu, Aydın’ın CHP’li Belediye Başkanıdır.
Sayın Çerçioğlu da, Aziz Kocaoğlu gibi saygıda kusur etmeyen, Cengiz Ergün gibi rozetini çekmecesine bırakan bir belediye başkanı…
Bu arada yeri gelmişken…
Bazen kendi kendime, ‘Şehit Başbakan Adnan Menderes’in şehrinde nasıl oluyor da CHP kazanıyor?’ diye düşünüyordum.
Sonra biraz araştırdım ki, Sayın Çerçioğlu’nun sağcı bir aileden geldiğini, rahmetli babası Halil Kahyaoğulları’nın da sıkı bir Demokrat Partili olduğunu öğrendim.
Ayrıca…
Başkan Çerçioğlu’nun Adnan Menderes’in hayrına lokma döktürüp kendi eliyle dağıttığını ve Menderes’in anısını yaşatmak adına küçük ama anlamlı işlere imza attığını basından öğrendim.
Demek ki neymiş, ‘Adnan Menderes’in akıbetini biliyorsunuz değil mi?’ diyerek, birilerini tehdit etmek değilmiş siyaset.
Daha açıkça ifade etmemiz gerekirse, Sayın Çerçioğlu da merhum Menderes’in aziz hatırasına sahip çıkmamış olsa, dışlasa ve merhumun üzerinden ‘sizin de sonunuz O’nun gibi olabilir’ diyerek siyaset yapsaydı, Türkiye genelinde taş ortadan ikiye yarılsa yüzde 30’a tekabül eden partisiyle Aydın’da sizce başarılı olabilir miydi?
Sözün özü: siyaset uzlaşma sanatıdır.
YORUMLAR