Hasan Eser / 06 Ağustos 2016 - 15 Temmuz kanlı darbe girişimi milleti tek vücut haline getirince…
Siyasi görüşü ve etnik kökeni birbirinden farklı insanlar tek bir amaç uğruna omuz omuza verince…
Yıllardır toplumda kutuplaşmayı körükleyen liderler, tek yumruk olup bir araya gelince…
Atasının, ‘Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ sözünü kendine şiar edinen yüce Türk milleti Çanakkale ruhunu adeta yeniden sergileyince…
Ne yazık ki birileri yine rahatsızlık duymaya başladı.
Algı yönetiminde pek mahir olan klavye teröristleri, çok geçmeden harekete geçerek yeni bir psikolojik harekâtın fitilini ateşledi.
Sosyal medyada mevzilenen bu hainlerin en büyük silahı tezvirat, görevleriyse toplumun bağrına nifak tohumları ekmek…
Günümüz moda deyimiyle 'internet trolü' olarak tanımlanan bu hainlerin girdabına katılan gezi zekâlılar da yok değil hani…
Örneklemek gerekirse…
Toplumu ayrıştırmakla görevli bu hainler, “AK Partililer Atatürk posteri asamaz! Onuncu yıl marşını hangi hakla çalıyorlar? Bunlar ne zaman Atatürkçü oldular? Atamızı bunlara mı kaptıracağız?” gibi paylaşımlar yaparak yemi ortaya atıyor.
Kısa sürede tuzağa düşen gafiller başlıyor feryat figan etmeye: “Vay şimdi mi geldi akıllarına Atatürk’e sarılmak…”
Bu noktada kendimden örnek vermek istediğim bir husus var.
Ben Onuncu Yıl Marşını seviyorum ama CHP’li değilim.
Ben Mehter Marşını seviyorum ama MHP’li değilim.
Ben İlahi dinlemeyi seviyorum ama AK Partili değilim.
Ben doğu yöremize ait türküleri de seviyorum ama HDP’li de değilim.
Peki, her biri kültürel zenginliklerimizden olan tüm bu örnekleri sevebilmek için illa siyasi yelpazenin bir tarafına mensup olmak mı gerekiyor?
Cevabınızın ‘hayır’ olduğuna inanarak şunun altını çizmek istiyorum.
Etnik ve kültürel farklılıklar bizim zenginliğimizdir.
Bölünmez vatanımız, şanlı bayrağımız, yüce devletimiz, mukaddes dinimiz ve Sultan Alparslan'dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar tüm büyük atalarımız bizim ortak değerlerimizdir.
Ayrıca ne din, ne de Atatürk hiç kimsenin tekelinde olmadığı gibi; halkın manevileştirdiği bu değerleri birer siyasal argümana dönüştürmeye çalışmak da, erdem ve ahlakın etik değerlerine aykırıdır.
Öte yandan CHP’lileri dinsiz, AK Partilileri Atatürk düşmanı, MHP’lileri ise ırkçı gibi nitelemek hangi aklın ürünüdür?
Kaldı ki değer yargıları üzerinden toplumu sınıflandırmaya çalışmak, ülkemizi bölmek isteyen dış mihrakların ekmeğine yağ sürmektir.
Osmanlı döneminde de aynı taktiği güden küresel şer güçler, Osmanlı tebaasını birbirine düşürerek, devasa bir İmparatorluğun sonunu da bu şekilde hazırlamıştır.
Gazi Mustafa Kemal önderliğinde Osmanlı’nın küllerinden doğan bu cennet vatan üzerinde; yine aynı oyunlar oynanmaya çalışılmaktadır.
Hiç şüphesiz 15 Temmuz tarihinde vuku bulan kanlı darbe girişimi de; topraklarımız üzerinde ameliyat yapmak isteyenlerin bir nevi işgal denemesidir.
Kılcal damarlarımıza kadar sızan FetÖCÜ’ler, ‘tavşana kaç, tazıya tut’ misali yıllarca toplumu birbirine düşürüp, kamplara ve kutuplara ayırmışlar.
Şimdi öğreniyoruz ki, onlar bir taraftan bizim dikkatimizi ipte yürüyen cambaza yöneltirken, diğer taraftan da vatanı ele geçirmenin hazırlığını yapmışlar.
Bunun içindir ki 15 Temmuz’u bir milat olarak görmeli, yaşadıklarımızdan, hatalarımızdan ve keşkelerimizden ders alarak yürümeliyiz istikbale…
Ha arada mutlaka, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç gibi istisnalar çıkacaktır.
Şehit Başbakanımız Adnan Menderes’in meşhur sözüdür: Hafıza -i beşer nisyan ile maluldür.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, o karanlık gecede; daha henüz hiçbir şey belli değilken, hükümete desteğini açıklayan ilk isimdir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazar Yenikapı’da gerçekleştirilecek olan miting için yaptığı daveti nazlana nazlana kabul ederken, MHP lideri Devlet Bahçeli ise mitinge katılacağını öncesinden ilan ederek, davete icabet edeceğini beyan etmiştir.
Samimiyeti ortada olan Bahçeli, her daim olduğu gibi yine örnek bir devlet adamı duruşu sergilerken, devletin en tepesindeki Reis-i Cumhurluk makamını temsil eden Sayın Erdoğan’ın başdanışmanı Şeref Malkoç’un Bahçeli hakkında söyledikleri (her ne kadar özür dilemiş olsa da) kabul edilebilir değildir.
Türkiye’nin son derece hassas günler yaşadığı bugünlerde, Başkomutanımıza akıl vermekle yükümlü olan aklın, böyle bir akılsızlık yapma lüksü yoktur.
Sayın Malkoç, “Ömründe görmediği bir kalabalığa hitap edecek” diyerek, Sayın Bahçeli’ye saygısızlık etmiştir.
Şimdi Sayın Bahçeli de çıkıp şöyle dese:
“Ey Şeref Malkoç, siz Has Parti Genel Başkan Yardımcılığı yaptınız.Genel Başkanınız Numan Kurtulmuş ile gittiğiniz şehirlerde kaç kişi toplayabildiniz kimeydanlara?
Sayın Kurtulmuş, HAS Parti’yi kapatıp bir zamanlar ağır sözlerle eleştirdiği AK Parti’ye transfer oldu.
Bu duruma göre sizin de Cumhurbaşkanı başdanışmanı olmanız, Genel Başkan Yardımcısı olduğunuz partinizi kapatmanızın tezahürümü, yoksa Numan Kurtulmuş transferinin şartları dâhilinde mi?”
Haksız mı sayılır?
Ama benim tanıdığım Bahçeli, aynı seviyeye düşmez, beyefendiliğinden asla ödün vermez, hatta azami müsamaha göstererek hadiseyi olgun karşılar. Amma velakin Sayın Erdoğan farklıdır. Hata kabul etmez, yapanında gözünün yaşına bakmaz. Zira her ikisini de lider yapan en önemli özellikleridir bunlar.
Neyse gelelim final konumuza; FetÖCÜ’lerin 14 Ağustos'ta bir darbe girişimine daha kalkışacağı dillendiriliyor sosyal medyada…
Sözüm ona, 15 Temmuz’un sadece prova olduğunu ima edenlerde varmış.
Fakat atladıkları bir şey var. O gece halkın darbeye karşı direnişi de bir provaydı, yani o aşağılık vatan hainleri kendilerine bu kadar çok güveniyorlarsa, ikinci bir çılgınlığı denemekte özgürdürler. Tabii ki sonuçlarına katlanmak kaydıyla…
Sözün özü: Ulan gafiller, bu milletle yedi düvel baş edememiş, siz mi baş edeceksiniz? Geleceğiniz varsa göreceğinizde olur. Merak etmeyin lağım fareleri, hangi deliğe saklanırsanız saklanın, bu yüce devlet, milletinden aldığı güçle sizi jilet gibi kazıyacak ve ait olduğunuz asıl yere, lağım çukurlarına postalayacaktır.
KISSADAN HİSSE
İyi niyetli kurbağa akrebe yardım eder. Akıntının ortasında kurbağa sırtında korkunç bir acı hisseder… İkisi de akıntının içine doğru sürüklenirken kurbağa sorar akrebe: “Niye yaptın akrep kardeş? Bak şimdi ikimiz de öleceğiz.” Akrep döner ve şöyle der: “napayım benim huyum bu.”
REPLİK
Bizlere kültürümüzde, bireysel farklılıkların karşısında durmayı öğrettiler hep. Bir insana bakıyoruz ve ona hemen bir yafta yapıştırıyoruz. Neşeli, aptal, yaşlı, genç, zengin, fakir… Ve bu ayrımı yaptıktan sonra, onları kategorilere ayırıyoruz ve o şekilde davranıyoruz. Ve sonra baktığımızda sadece, ayırdığımız şekilde duran bizden ayrı birçok insan görüyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ: Dünya dört temel üzerine yükselir:
- Faziletli kişilerin ilmi
- Büyüklerin adaleti
- Salihlerin duası
- Yiğitlerin cesareti...
Not: Sizlere günün sözünde aktardığım bu anekdot, Granada Üniversitesi’nin kapısında yazmaktadır.
YORUMLAR