Hasan ESER / 25 Kasım 2016 - Ne güzel söylemiş Alman müzikoloğu Hugo Riemann; “Müzik insan ruhunu dalgalandıran, okşayan ve ona ince zevkler tattıran, üstün bir sanattır” diye.
Bestekâr Avni Anıl tarafından bestelenip ilk defa sanat güneşimiz Zeki Müren tarafından yorumlanan şarkıda dediği gibi:
“Şarkılarla ağladık, şarkılarla güldük
Şarkılarda ayrıldık, şarkılarda üzüldük
Şarkılarda hayat şarkılarda ölüm olursa olsun...
Ah bu şarkıların gözü kör olsun.”
Vizontele filminde Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Deli Emin, annesinin sağlığında sevdiği bir türkü çalındığında, radyosunu kaptığı gibi annesinin kabrine koşardı.
Filmi ilk izlediğimde bu detayı seyirciyi güldürmek amaçlı bir kesit olarak değerlendirmiştim.
Daha sonra babamı kaybedince gerçekle yüzleştim.
Rahmetli babam Emel Sayın’ı dinlemeyi öyle çok severdi ki, evimizde, arabamızda, iş yerimizde Emel Sayın’ın kasetleri eksik olmazdı müzik çalardan…
Şimdi ben nerede ne zaman Emel Sayın’ı işitsem aklıma babam geliyor.
Öyle ki şu üç günlük dünyada her insanın dinlemekten keyif aldığı, hayranı olduğu bir sanatçı yok mudur?
Peki, şarkıları sadece söyleyen mi kıymetlidir? Tabii ki değil, bir de her dinlediğinizde acı-tatlı hatıralarınızı canlandıran şarkıların gönüllere altın harflerle kazınan sözleri vardır.
Kaybettiğimiz insanları, en yakınlarımızı, dostlarımızı ve sevdiklerimizi bize genelde o şarkıların sihirli sözleri hatırlatmaz mı?
Bazen hasretini çektiğimiz, bazen özlemini duyduğumuz, bazen nefret ettiğimiz, bazen de umut beslediğimiz yani iyi veya kötü yad ettiğimiz insanları bize tasavvur ettiren şarkılar değil midir?
Bazen düşünüyorum da, müziğin olmadığı bir dünyada hayat ne çekilmez olurdu.
Bunun içindir ki, şu ahir ömrümde, yeryüzündeki tüm güzelliklerden olabildiğince istifade etmeye çalışan birisi; ruhun gıdası olarak nitelediğimiz müziğin de tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Ama…
Ben, Emel Sayın’dan başkasını dinlemeyen babam gibi, yani tek bir sanatçıya bağlı kalan bir dinleyici olmadım hiçbir zaman.
Siyasi görüşü de dahil olmak üzere hiçbir ayrım gözetmeksizin sesi kulağıma hoş gelen her sanatçıyı tarzı ne olursa olsun dinlemekten imtina göstermedim, göstermemde…
Hatta sözlerini manidar bulduğum, etkilendiğim şarkıları ezberlediğim bile olmuştur.
Şimdi böyle uzun girizgâhtan sonra müzik dünyasına dair birkaç naçizane gözlemimi paylaşmak istiyorum sizlerle…
Yıllarca bize ne dediler: Davul bile dengi dengine çalar.
Yani, ‘kültürel zenginliklerimizi harmanlamak veya çeşitliliklerimizi bir noktada buluşturup farkındalık yaratmak’ diye bir olgu yoktu hayatımızda…
Özgün müzik dinleyenlere komünist, arabesk dinleyenlere kıro, rock müzik dinleyenlere satanist, türkü dinleyenlere varoş-köylü, Türk sanat müziği dinleyenlere de eski kafa-demode yakıştırması yapılırdı. (örnekler çoğaltılabilir)
Dünyada evrensel olarak kabul edilen müziğin biz de ayrıştırma ögesi olarak görülmesi gerçekten üzüntü vericiydi.
Neyse ki bu tabular her geçen yıl biraz daha yıkılıyor. Elbet günümüzde oluşan bu tabloda en büyük pay yine sanatçılarımıza ait.
Aslında bu trendin mimarlarından biri de Teoman’dır.
Türk Rock Müziği'nin sevilen sesi Teoman, arabeskin en marjinal noktasında yer alan merhum Müslüm Gürses ile düet yapmakla tabuyu yıkan isim oldu.
Müslüm Gürses de hani hiç fena yorumlamadı Teoman’ın hit olmuş şarkılarından Paramparça’sını…
Yine bundan bir süre önce ünlü rock sanatçısı Pamela, taverna müziğinin güçlü sesi sanatçı Ümit Besen ile bir düet yaptı.
Ümit Besen'in ‘Başka’ albümünden “Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi?” adlı şarkıyı birlikte yorumlayan iki uç sanatçı ortaya nasılda keyifli bir iş çıkardı. Ne yalan söyleyeyim dinlemeye doyamadım.
Bugüne kadar sesi hiç dikkatimi çekmeyen Pamela’ya, bu düetin vesilesiyle hayran oldum.
Malumunuz daha önce, mega starımız Tarkan ile efsane sanatçımız Müzeyyen Senar, Manga Grubu ile Yıldız Tilbe ve Türk Rock müziğinin aykırı çocuğu Hayko Cepkin ile Türk pop müziğinin güçlü sesi Nilüfer de birlikte düet yapmışlardı. Hepsi de birbirinden güzel çalışmalar olmuştu.
Bu noktada bir müziksever olarak, farklı müzikleri harmanlamak suretiyle topluma birliktelik mesajı veren bu sanatçılarımızı kutluyor ve böyle farkındalık yaratacak çalışmaları diğer sanatçılarımızdan da bekliyorum.
Kaldı ki hangi sanatçının hangi şarkıya nasıl bir ruh vereceğini denemeden bilemeyiz.
Örneklemek gerekirse…
Söz-Müziği İlhan Şeşen'e ait olan ‘Ellerimde Çiçekler’ şarkısını en çok Kenan Doğulu’nun sesinden dinlemeyi severim.
Büyük usta merhum Barış Manço’nun ‘Var Gibi Gibi’ adlı şarkısını Mehmet Erdem’den, ‘Yaz Dostum’ şarkısını ise eseri çok farklı bir üslupla yorumlayan ‘Kurban’ grubundan dinlemeye bayılıyorum.
Yine Anadolu-rock’ın kurucusu Erkin Baba (Koray) ve veliahttı Kıraç’ı da unutmamak gerekir.
Sözün özü: Bir zamanlar sanatçının sanatçıya çatal-bıçak fırlattığı günlerden bugünlere gelebilmek ülkem adına gurur vericidir. Bu bağlamda yinelemek isterim ki, topluma örnek olmak gibi bir misyona sahip olan sanatçılarımızdan böylesine toplumu birleştirici daha nice çalışmalara imza koymalarını temenni ederim.
Günün Sözü: Dünya sahnesinde işler sarpa sarınca, orkestra devreye girer. Kari Kraus
REPLİK:
-Neydi bizim Şarkımız?
-Hangisi?
-İçinde ay ışığı olan?
-Deniz ve mehtap, sordular seni neredesin?
-Ay ışığı nerde bu şarkıda?
...-Mehtap var deniz var, ay ışığı da vardır elbette....
Organize işler
YORUMLAR