16 Nisan 2017'de yapılan referandumda yüzde 51,5 oranında “evet” oyu çıkmıştı.
O gece mikrofon başına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ve şimdi bazı televizyonlarda falan, aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış ya, bu neticeyi küçümsemeye gayret edenler var. Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti haberiniz yok” ifadelerini kullanmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanımız yerden göğe kadar haklıydı-ki MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de işaret ettiği gibi, demokratik seçimlerde kazanmak için +1 oy almak bile yeterlidir-
Düşünün, başkanlık sistemi gibi ülkenin kaderini tayin eden bir karar için sandık başına gittik.
Demokrasinin cilvesine en çok burada şahit olduk.
Yüzde 48,5'in tercihini "hayır"dan yana kullanmasına rağmen ekseriyeti yüzde 1,5'lik seçmenin katkısıyla yakalayan "evet" cephesi Türkiye'yi yeni yönetim sistemine geçiren taraf oldu.
Yani ağlaşmanın, itiraz etmenin kimseye faydası olmadığı gibi, 'Atı alan Üsküdar'ı geçti' sözü de bir nevi malumun ilamıydı aslında.
Sözü, 31 Mart yerel seçimleri bağlamında İstanbul'a getireceğimi tahmin etmişsinizdir.
Seçimin üzerinden 12 gün geçti ve sonuca dair bir arpa boyu yol gidilebişmiş değiliz.
Resmi olmayan sonuçlara göre, bu defa o meşhur atı Ekrem İmamoğlu aldı ama bırakın Üsküdar'ı geçmeyi, daha yola bile çıkamadı. Sebebi de malumunuz!
Deyim yerindeyse, yılan hikayesine döndü İstanbul'un seçimi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "10 milyonu aşkın seçmenin olduğu İstanbul'da kalkıp da şöyle 13-14 bin oy farkla seçimi kazandım havasına kimsenin girmeye hakkı yoktur" açıklamasıyla demokrasiye yeni bir boyut kazandırdı.
Evet, 80 milyon nüfusa sahip Türkiye'nin yeni yönetim şeklini yüzde 1,5'lik bir oy oranıyla tayin edebildik.
Ama... 13-14 bin oy farkını kabul edip İstanbul'un yeni belediye başkanını belirleyemedik.
Haa! Ortada bir usulsüzlük varsa gereken tabii ki yapılmalıdır.
Yeterli gerekçenin sunulması halinde seçim de iptal edilebilir.
Sosyal medyada öne sürülen bir takım iddialar gerçekten doğruysa, Ekrem İmamoğlu sürecin baş sorumlusu olarak yargılanıp ceza da alabilir. Bu sayede bir daha muhtar dahi olamayacağına dair basında haberler de çıkabilir. Ki siyasi geleceği açısından ne de güzel olur.
Ancak... +1 oyun yeter şart olduğu demokratik bir seçimde, büyük farkla kazanamamış olmanın bedeli böyle olmamalıdır.
Nitekim İstanbul'da oy sayımı hala devam ediyor.
Şimdi bir an için Sayın Binali Yıldırım'ın öne geçtiğini ve az bir farkla kazandığını düşünelim.
Sahi o zaman değişen ne olurdu acaba?
Bu saatten sonra AK Parti'nin burada elde edeceği böyle bir seçim zaferi, ancak Pirus Zaferi olarak yorumlanabilir.
Ekrem İmamoğlu ise koltuğa otursa da oturmasa da bu seçimin zaten kazananıdır.
Misal, Mansur Yavaş Ankara'da 2014 yerel seçimini 30 bin farkla kaybetti de ne oldu?
Ekrem İmamoğlu, kağıt üzerinde bu seçimin kaybedeni olsa da, bir dahaki sefere (tıpkı Mansur Yavaş'ın Ankara örneğinde olduğu gibi) İstanbul'da seçimin açık ara galibi olmaya namzettir.
Son olarak...
İstanbul muammasıyla ilgili en güzel değerlendirmeyi, "Vaktiyle bize yapılan yanlışları güçlü olunca biz başkalarına yapmamalıyız" sözüyle 11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül yaptı.
Zira Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de bu değil midir?
Düzeni değiştirmeyi vaat ederek düzenin başına geçenler, düzeni değiştiremedikleri gibi düzenin bir parçası olmaktan da kurtulamıyorlar.
Yıllarca CHP'nin bir zamanlar 'açık oy gizli tasnif' yöntemiyle yaptığı seçimler üzerinden edebiyat yaptık, gelinen noktada neleri konuşuyoruz.
Son sözüm: YAŞASIN DEMOKRASİ
YORUMLAR