Hasan Eser / 31 Ekim 2016 - Kış kendini hissettirmeye başlayınca…
Hafta sonu soluğu sinemada aldık…
Türk filmleri konusunda ön yargılı olan kız arkadaşımın tercihleri beni her seferinde zor durumda bırakıyor.
Halbuki benim tercihim günler öncesinden belliydi ve ben o gün 'Ekşi Elmalar' filmini izlemekte son derece kararlı bir şekilde gittim sinemaya...
Ama ne yalan söyleyeyim her defasında olduğu gibi, kız arkadaşımla her bir seçeneği ayrı ayrı müzakere etmek zorunda kaldım.
İkna kabiliyetim yüksek olsa gerek, neyse ki her seferinde yine benim dediğim oluyor.
Yani film tercihimiz benim ısrarım neticesinde 'Ekşi Elmalar' oldu.
Ancak ‘Ekşi Elmalar’ filmine peşinen karşı çıkan kız arkadaşımı ikna etmek de kolay olmadı.
Neden karşı çıktığını az çok tahmin etmişsinizdir.
Bu noktada kendisine şöyle dedim: Sanat evrenseldir. Sanatın dili, dini, rengi, ırkı, mezhebi olmaz!
Eminim ki kız arkadaşım da benim gibi düşünüyordu.
Aslında onun bu tepkisi bir aralar sosyal medya üzerinden Yılmaz Erdoğan’a karşı yapılan çirkin saldırıların tezahürüydü.
Malumunuz toplum olarak sosyal medyada linç kültürü üzerinden insanlara saldırmayı alışkanlık haline getirdik.
Yok, bu sanatçı o Parti’ye oy veriyor. Şu oyuncu ateistmiş, filanca yazar Kürt’müş, öbürü komünistmiş, diğeri faşistmiş…
Fotoğrafının üzerine bir çarpı işareti koy ve üzerine “Bu adamı okumayın, O’nun şarkılarını dinlemeyin, bunun filmlerine gitmeyin” şeklinde ifadeler karalayarak paylaş sosyal medyada…
Çünkü onlara göre sanatçı insan değil robottur. Sanatçının siyasi görüşü olamaz, ayrıca etnik azınlıklara mensup olma hakkı da yoktur.
Ne yazık ki bunu böyle değerlendirenler de, özgürlüklerden yana olduklarını söyleyerek, demokrasiyi savunurlar.
Allah aşkına bu mudur demokrasi, bu mudur özgürlük?
Haa eğer sanatçı hislerini sanatına karıştırıyorsa ona ben de karşıyım-ki sanatını siyasallaştıranlar mesleki anlamda yok olmaya her daim mahkûm olmuşlardır- (bunun örnekleri çoktur)
Tabi bu demek değildir ki, sanatçı tamamen apolitik olmalı…
Zira gerçek bir sanatçı olmanın da sırrı buradadır. İyi bir sanatçı düşüncelerini karıncanın belini incitmeden aktarır.
Bunun adına da ‘istiare sanatı’ denir.
Öyle ki sevgili Yılmaz Erdoğan da gerçek bir istiare sanatçısıdır.
Yılmaz Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sonu izlediğim ‘Ekşi Elmalar’ adlı filmi de bu tespitimize son derece yerinde bir örnektir.
Yılmaz Erdoğan'ın üç teyzesinin gerçek hikâyesini anlatan ‘Ekşi Elmalar’ı düz mantıkta izlerseniz, üç genç kız kardeşin yaşamını özetleyen duygu yüklü güzel bir film izlemiş olursunuz.
Lakin daha dikkatli ve irdeleyerek izlerseniz, ustaca kriptolanmış mesajları siz de alabilirsiniz.
Verdiği subliminal mesajlar yönünde ‘Ekşi Elmalar’ın ben de bıraktığı gerçek intibahı birkaç ay sonra yazacağım.
Çünkü vizyona yeni girmiş film hakkında ipuçları vermek etik olmayacağı gibi emeğe de büyük saygısızlık olur.
Ancak filmi genel manada değerlendirmemiz gerekirse…
Ekşi Elmalar filminin oyuncularından Ersin Korkut’un repliğine benzer bir ifade ile değerlendireyim:
-Size film için ne dediler?
-Çok güzel!
- Bence az demişler, çok çok güzel…
Hülasa uzun bir aradan sonra nefis bir film izlediğimi söyleyebilirim.
Filme dair en büyük övgüyü hak edenlerin başında hiç kuşkusuz ‘görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’ geliyor.
Özellikle de Hakkâri’nin yayla yaşamına dair belgesel filmi tadında sahneler çekilmiş, insanı mest eden bu harika görüntülere bayıldım, büyük bir keyifle izledim.
Bu arada mevcut Belediye Başkanlarımıza da ‘Ekşi Elmalar’ı izlemelerini ısrarla tavsiye ederim.
Çünkü filmindeki oyunculuğuyla başarısını bir kez daha kanıtlayan Yılmaz Erdoğan, canlandırdığı Belediye Reisi Aziz Özay karakteriyle iktidar sahiplerine atfen çok önemli mesajlar veriyor.
Ayrıca…
Memleketinin geleceğini turizmde gören Adalet Partili Belediye Reisi Aziz Özay’ın halka hitap ederken kullandığı, “Ancak bugünü hayal edecek kadar aklı olanlar, yarının sahibi olamazlar” sözleri de tokat niteliğindeydi.
İnşallah filmin bu repliğinden günümüz Türkiye’sinde vizyon yoksunu bazı siyasetçilerimiz de nasiplenir.
1970’li yılları anlatan filmde Hakkâri cennetten bir köşe konumunda tasvir ediliyor.
Fakat 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Belediye Reis’i Aziz’in Hakkâri için hayal ettikleri suya düşüyor önce…
Daha sonra da 1984’te PKK ilk eylemini gerçekleştiriyor yörede…
Zira tüm bunlar olduktan sonra aile Antalya’ya göç etmek zorunda kalıyor ve hikâyeyi anlatan Aziz Özay’ın kızı, geçmişin güzelliğine vurgu yaparak, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyor.
Kıssadan hisse, ‘Ekşi Elmalar’ güneydoğu da günümüz yöre halkının özlenen o güzel geçmişine ışık tutuyor.
Toparlamak gerekirse…
Esprili diyalogları ve kimi komik sahneleriyle izlerken insana duygu fırtınası yaşatan, bazen güldüren, bazen hüzünlendiren, bazen düşündüren, bazen de bazı Türkiye gerçeklerini sorgulatan bir film olmuş Ekşi Elmalar…
Ersin Korkut, filme renk katarken, filmin bir kısmında oynayan duayen oyuncu Cezmi Baskın da oyunculuk kalitesini bir kez daha ortaya koymuş. Son yılların yükselen yıldızı Songül Öden ise oyunculuğunu adeta konuşturmuş zirve yapmış.
İşte tüm bu parçalar birleşince de muhteşem bir film çıkmış ortaya...
Bunun içindir ki A’dan Z’ye tüm ‘Ekşi Elmalar’ ekibini bir sinemasever olarak kendi adıma tebrik ediyorum.
NOT: Bir yorumda kız arkadaşımdan gelsin; “Belediye Başkanı Aziz Özay’ın (Yılmaz Erdoğan) kızları Muazzez (Farah Zeynep Abdullah), Türkan (Songül Öden) ve Safiye'nin (Şükran Ovalı) yöresel kıyafetlerle çok daha güzel görünüyorlardı”
YORUMLAR