“Kurtarıcıyı beklemek” eğilimi, aslında sadece Foça’nın değil, Türkiye’nin de en büyük sorunsallarından biridir.
“Bir daha gel Samsun'dan sarı saçlım mavi gözlüm... “ diyerek, 86 yıl önce aramızdan ayrılan Büyük Atatürk’ün yeniden gelmesini beklemek örneğinde olduğu gibi.
Halbuki dirilip yeniden gelmesini beklemek yerine, fikirlerine sadık kalıp izinden gitmek gerekirdi.
Kaldı ki kendisinin de şöyle bir vasiyeti var: “Şayet bir gün çaresiz kalırsanız kurtarıcı beklemeyin, kurtarıcı kendiniz olun.”
Ruh sağlılığı uzmanları da “Kurtarıcı beklemek travma tepkisidir” diyorlar.
“Kurtarıcıyı beklemek” konusunun bir de dini boyutu var.
Misal, Yahudiler ile Hristiyanlar Mesih'i, Hinduizm'e inananlar Kalki'yi, Budistler de Maitreya'yı bekliyor! Kurtarıcılarını bekleyenlerin sayısını çoğaltmak mümkün.
Konunun edebiyat bölümüyle ilgilenen Mimar Metin Öngünşen de Godot’u beklediğini söylüyor. Daha çok bekler!
Gelelim işin siyasi bölümüne…
Nam-ı değer “Baba” 500 günde hepimizi kurtaracağını söylemişti. 6 kere giden Süleyman Demirel, 7 kere de geri getirildi. Hem de 'kurtarıcı' olarak. Peki, kurtarabildi mi bari?
“Anamız bacımız” Tansu Çiller de biri ev diğeri araba olmak üzere, iki anahtar verip hepimizi kurtaracaktı. Kurtarabildi mi bari?
Eline tutuşturulan dosyalarla yıldızı parlatılan ve Deniz Baykal’ın iğrenç bir şekilde al aşağıya edilmesiyle birlikte “Turkish Gandhi” PR’ıyla CHP’nin başına geçirilen Kemal Kılıçdaroğlu da önce CHP’yi sonra da Türkiye’yi kurtaracaktı. Güya CHP’ye parti içi demokrasiyi getirecekti. CHP’den filizlenen demokrasi de dalga dalga Türkiye’nin geneline yayılacaktı. Kurtarabildi mi bari?
Şahsına “kurtarıcılık” misyonu yüklenen bir diğer isim de Özgür Özel. Tıpkı Kılıçdaroğlu gibi, büyük beklentilerle CHP’nin başına getirilen Özgür Özel, daha ilk seçim sınavına bile girmeden kendisinden önceki genel başkanı aratır oldu.
“AK Partili siyasetçilerden niçin bahsetmiyorsun?” dediğinizi şimdiden duyar gibiyim. O zaman kendimden bir örnek vermek isterim: 1990’lı yıllarda milli görüşe sempati duyan biriydim. Dönemin İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da Türkiye’nin gelecekteki kurtarıcısı olarak görüyordum. Bunun içindir ki, memleketim Foça’da, Altan Öztürk ile birlikte AK Parti Gençlik Kollarının kuruluşunda yer aldım, ancak 2010 yılından sonra, AK Parti’nin yavaş yavaş savaştığı şeye dönüşmeye başladığını görünce de istifamı vererek ayrıldım.
Ayrıca bir zamanlar memleketim Foça’yı kurtaracağına inandığım Serdar Mersin’in peşinden körü körüne koştuğumu nasıl inkâr edebilirim ki? Daha kendisini kurtaramamış birinin memleketi kurtarabileceğine inanmış olmam da benim cahilliğim olsa gerektir.
Şimdi de gelelim Foça’ya…
Bir sabah ısrarla çalıyordu telefonum ki o an müsait olmadığım halde dayanamayıp cevap verdim arayana.
Telefonun ucundaki ses oldukça heyecanlıydı ve direk konuya girdi:
- Sen, Esen Çeşmeci abimizin ne kadar demokrat bir insan olduğunu bilir misin?
- Bilirim elbet, ama sizin demokrat sanki biraz yorgun gibi.
- Bırak şimdi maytap geçmeyi… Benim tanıdığım Esen Çeşmeci var ya... Nuh der de peygamber demez. Ne pahasına olursa olsun, o ön seçim sandığını ortaya koyar ve içinden çıkan sonuca da riayet eder.
- Yanlış hatırlamıyorsam, ilçe başkanlığına aday olduğunda zaten böyle bir vaadi vardı.
- Evet, Foça’daki bütün CHP’lileri Esen Çeşmeci ismi üzerinde birleştiren de zaten buydu.
Telefon görüşmemizi aktardığım arkadaşım da Esen Çeşmeci’nin şahsına bir “kurtarıcılık” atfediyordu.
Ha! O günlerde bendeniz de Mahalli Gündem’de “Foça'da CHP ve Esen Çeşmeci'nin 'en zor' sınavı” başlığı altında bir yazı kaleme almış ve sözünü yerine getirememesi durumunda da Sayın Çeşmeci’nin kendisine yakışanı yapacağını yazmıştım.
Tabii ki CHP Foça İlçe Başkanı Esen Çeşmeci’den rahmetli Demirel ‘in dediği gibi “Dün dündür, bugün bugündür!” diye bir açıklama yapmasını beklemiyorum!
Dahası “yakışına yapar” ifademin “istifa eder” şeklinde algılanmasını da ilginç buluyorum!
Bazen herkesin duyabileceği bir ses tonuyla özeleştiri yapmak (ki solculuğun şanındandır) bazen de özür dilemek büyük bir erdemdir.
Fakat Foça’da Cumhuriyet Halk Parti’nin “Kol kırılır yen içinde kalır”, “Söz konusu CHP ise gerisi teferruattır” gibi mottoları vardır. Yani böyle bir beklenti içine girmek de ütopiktir.
Toparlamak gerekirse…
30 yıl boyunca Serdar Mersin’in gelip Foça’yı kurtarmasını beklemek de, Gökhan Demirağ’ı gönderip yerine kurtarıcı olarak gördüğümüz Fatih Gürbüz’ü getirmek de hiçbir yaraya merhem olmadı.
Şimdilerde Foça’da yine bir kurtarıcı arayışımız var.
Saniye Hanım, belediye başkanı olacak, Foça’ya kadın eli değecek ve hepimiz yaşam standartları düşük olmakla birlikte kötü yönetilen bir kentte yaşamaktan kurtulacağız.
İsimlerden medet umanların veya isimleri değiştirince her şeyin değişebileceğine inananların, acaba daha ne kadar acı tecrübeler yaşamaları gerekiyor?
Evet, gerçeklerle yüzleşmekten korkuyoruz. Çözümün bir parçası olmak yerine, daha basit ve zahmetsiz olanı tercih ediyoruz. Ne yazık ki “Bir kurtarıcı gelsin ve bizi kurtarsın” diye bekliyoruz.
Daha çok bekleriz!
HASAN ESER
YORUMLAR