Toplum olarak başında “S” harfi olan her konuda uzmanız: Sinema, spor, sanat, siyaset…
Kameralı telefonu ile video çekmeyi başaramıyor, ama uluslararası düzeyde elde ettiği başarılarla kendini kanıtlamış bir yönetmen olan Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini yerden yere vurabiliyor. Sanırsın Atila Dorsay.
Hayatını futbola adamış insanların teknik direktörlüğünü aşağılamak da, sanat gibi bir zenginliği de angarya ve boş iş olarak görmek de aynı zümrenin eğilimi.
Tabii bir de siyaset alimlerimiz var. Kİ bunlar değme siyaset bilimcilerini ceplerinden çıkarır(!).
Bunların alâmeti farikaları da “AK Parti’yi kimse yıkamaz, Erdoğan iktidarı bitmez veya İzmir’i CHP’nin elinden hiç kimse alamaz…” şeklinde dayatılmış/öğretilmiş çaresizlikleri dile getirmek ve bunu da bilimsel bir çıkarımmış gibi pazarlamaya çalışmak.
Nereden bilsinler ki algıyı yönetenlerin girdabına kapılıp kısır döngü değirmenine su taşıdıklarını.
İnsanların zihinlerindeki veri alımını kontrol etmek ve düşünceleri yönlendirmek için kullanılan “Algı Yönetimi” aslında ne kadar da tehlikeli bir kavram.
Sistematik bir şekilde uygulanan “Algı Yönetimi” sadece siyasette değil; ticarette, askeri operasyonlarda ve psikolojik harplerde de kullanılan bir yöntem…
“Algı Yönetimi” konusuna merak duymamın nedeni, memleketim Foça’nın yerel siyasetidir.
Foça’da 35 yıldır iktidarda olmanın yorgunluğuyla birlikte artık heyecanını ve dinamizmini kaybeden bir belediyecilik anlayışı var.
Evet, Foça’ya bu saatten sonra vereceği hiçbir şey kalmayan ve özellikle 2009’dan sonra kente aleni bir şekilde zarar vermeye başlayan bir belediyecilik anlayışından bahsediyoruz!
Dahası CHP belediyeciliğinin devam etmesi halinde, Foça’ya daha da büyük zararlar verilebileceği konusunda herkes hemfikir olmuş durumda!
Amma velakin…
“Algı” denilen o afyon bir türlü yakamızdan düşmüyor.
Misal, bugün Foça’da faaliyet gösteren herhangi bir kafeteryaya gidip oturun ve ortalama bir vatandaşla “31 Mart Yerel Seçimleri” üzerine konuşmaya başlayın.
Lafa da şöyle başlayın: “Foça’da değişim artık kaçınılmaz gibi görünüyor…”
Karşınızdaki kişi, siyaset biliminde doktora yapmış bir akademisyen edasıyla önce çayından bir yudum alacak ve size şöyle diyecektir: “Bakın, ben size bir şey söyleyeyim mi? CHP, burada ceketi koysa yine kazanır!”
Bunu söylerken ağzını şaplatanlara, gözlerine kısarak konuşanlara veya son derece mahrem bir araştırmanın sonucunu sadece size açıklıyormuş gibi konuşanlara da rastlayabilirsiniz.
Bu sayede Foça’nın yerel siyaseti konusunda aydınlanmanın Nirvana’sına ulaşmış olursunuz(!).
Aslında bu cenah, CHP’nin Türkiye’de neden iktidar olamadığı konusunda birbirinden önemli tespitlerde bulunabiliyorlar. Fakat konu Foça olduğunda işin rengi değişiyor ve her şey tek bir cümlede özetlenmeye çalışılıyor, çünkü işlerine öyle geliyor.
Genel seçimlerde Cumhur İttifakı’na oy veriyor olmama rağmen her seçim öncesinde AK Parti’nin seçimleri hangi sebeplerden dolayı kaybedebileceğini veya Cumhuriyet Halk Partisi'nin kazanabilmesi için nasıl bir politika izlemesi gerektiği konusunda düşüncelerimi aleni bir şekilde paylaşabiliyorum.
Aslında ben de “Tayyip Erdoğan ceketini koysa kazanır” tespitiyle işin işinden çıkabilirim, ama bu düpedüz aldatmaya ve demoralize etmeye yönelik bir yaklaşım olur.
Foça’da artık inandırıcılıklarını kaybeden ve vatandaşa söyleyecek bir sözleri kalmayanlara da hak vermemek olmaz! Nihayetinde onların da algı siyasetinden başka tutunacak bir dalları kalmadı.
Toparlamak gerekirse…
İnsanları yaşam standartları düşük ve belediyecilik hizmetlerinden yoksun bir Foça’da yaşamaya mecbur bırakan bir yönetim anlayışını “algı siyaseti” ile güçlü göstermeye çalışmak, Foça’da yaşayan bir insanın her şeyden önce kendine de yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir.
Ayrıca…
35 yıldır iktidarda olmak CHP’nin başarısı değil, CHP’nin tam karşısında siyaset yapanların başarısızlığıdır. Tıpkı Türkiye genelinde tam tersi olduğu gibi.
“CHP, burada odun, ceket vs. gibi bir materyali de aday gösterse yine kazanır” demek de siyaset mühendisliğinin en bariz örneklerinden biridir. Ve bugüne kadar CHP’den Foça Belediye Başkanı seçilenlere de örtülü bir hakaret sayılır.
4 yıl 11 ay 29 gün boyunca CHP’li Foça Belediyesinden şikâyet edip yaka silkenlerin, günün sonunda tercihlerini yine CHP’den yana kullanmalarını “Stockholm Sendromu” olarak açıklamaya çalışmak da biraz zorlama bir tespit olabilir. Bana göre Foça’daki seçmen eğilimini tanımlamak için “Estonya Feribotu Sendromu” daha isabetli bir tanım olabilir.
Bir fikre başka bir fikirle karşı çıkmak gerekir. “CHP her türlü kazanır" algısı üzerinden siyaset yapmak, kolaycılıktır. Aynı şey İstanbul için de söyleniyordu, ama ortaya Ekrem İmamoğlu diye biri çıktı ve İstanbul üzerine kurgulanan bütün algıları darmadağın etti. Öyle değil mi?
Sözün özü: “Foça’da CHP yine kazanır” söylemi sorunludur ve içinde şu anlamı barındırır: “Aklınız varsa güçlüden ve kazanacak olandan yana olursunuz!”
Yanılıyor muyum?
HASAN ESER
YORUMLAR