Hasan Eser / 06 Aralık 2016
Hacı hacıyı Mekke'de bulurmuş.
Ne mutlu bana ki, sinema tutkunu bir kız arkadaşım var.
Evet, ‘tencere kapak’ misali…
Malumunuz sinema sezonu açıldı.
Birbirinden güzel filmler de birbiri ardına vizyona girdi.
Öyle ki her fırsatta soluğu sinemada alır olduk.
Son dönemde biri zaruri olmak üzere beş ayrı film izledik.
Aslında vaktim olsaydı; izlediğim her bir filmi ayrı ayrı değerlendirmek isterdim.
Ne yapalım, ‘kısmet bugüneymiş’ diyelim.
Ve sırasıyla yorumlayalım izlediğimiz filmleri.
BENİM ADIM FERİDUN
-Hiç sırılsıklam aşık olduğunuz biri tarafından terk edildiniz mi?
Cevabınızın ‘evet’ olduğunu kabul ederek bir sorum daha var.
‘O beni terk etti, ama ben onsuz yaşayamam, bir başkasını asla sevemem’ diyerek, yaşamak bile istemediğiniz bir zamanda, yani tam da her şeyin bittiğini düşünürken, hayatınıza güneş gibi doğan biri karşınıza çıktı mı?
Cevabınız yine ‘evet’ ise işte bu sizin hikâyeniz!
Bunun içindir ki...
Şimdiye kadar ‘Benim Adım Feridun’u izlemediyseniz daha fazla pişman olmamanız adına bir an önce izlemenizi ısrarla tavsiye ederim.
Ha! Şunu da eklemeden edemeyeceğim.
Yönetmen Çağan Irmak'ın, Mahir Ünsal Eriş'in aynı adlı hikâyesinden senaryolaştırıp yönettiği ‘Benim Adım Feridun’a yönelik bazı olumsuz eleştirilere de şahit olduk.
Bu eleştiriler arasında öne çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
-Konusu oldukça dar çerçevede kalmış bir film.
-Maliyeti düşük ve mekân zenginliği yönünden zayıf bir film…
Ne yalan söyleyeyim, sinema filmlerini bütçesi üzerinden değerlendirenlere ayar oluyorum.
Yahu bir zaman dünyaca ünlü yönetmen Oliver Stone, Büyük İskender’i devasa bir bütçeyle çekmişti de, film beklenen gişeyi yapamayınca, yapımcı şirket büyük zarara uğramıştı.
Yani şunu demek istiyorum: sinema dünyasında bazen çok para harcamak da işe yaramıyor.
Kaldı ki ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
Çağan Irmak, Türk sinemasının dâhisidir.
Çağan Irmak’ın bu son eseri de bir ‘Issız Adam’ ya da ‘Babam ve Oğlum’ kalitesinde bir başyapıt değildir.
Ama beklentinizi yüksek tutmamakla birlikte izlemeye değer bir filmdir. Ayrıca filmin başrollerini paylaşan Halil Sezai Paracıkoğlu ile Büşra Pekin'in filme kalite katan oyunculuklarını da kutlamak gerekir.
İKİNCİ ŞANS
Özcan Deniz’in şarkıcılığını sevmem, ama sanatına ve sevenlerine saygı duyarım.(ayrı konu)
Daha önce de ‘Evim Sensin’ ,‘ Su ve Ateş’ gibi romantik aşk filmleriyle karşımıza çıkan Özcan Deniz, bu son yapıtında da yine bir aşk adamı olarak çıkıyor karşımıza…
Sizi bilmem, ama benim kanaatime göre; Özcan Deniz, sürekliliğini ve başarı çizgisini sürdürmesi halinde Türk sinema tarihine iyi bir karakter oyuncusu olarak geçecektir.
Neden karakter oyunculuğu?
Çünkü bu sanatçımızın üzerine ‘Aşk Adamı’ tiplemesi cuk diye oturuyor.
Hele bu ‘İkinci Şans’ adlı filminde adeta döktürüyor Özcan Deniz.
Eee tabii bu biraz da etkileşim meselesi…
Yani kamera karşısına Nurgül Yeşilçay gibi mesleğinde zirve yapmış bir partner ile geçiyorsanız, başarısız olma şansınız da yoktur.
Kaldı ki, bu iki ismin temelinde efsane dizilerimizden ‘Asmalı Konak’ vardır.
Hatırlarsanız Özcan Deniz ve Nurgül Yeşilçay ikilisini ilk defa Asmalı Konak’ta rahmetli Meral Okay bir araya getirmişti.
Merhum Okay, ne yerinde bir seçim yapmış ki, bu ikili aradan çok uzun bir zaman geçmesine rağmen ekrana yine aynı güzellikte yakışmış.
Zira bu ikiliyi yeniden bir araya getiren ‘İkinci Şans’ın Meral Okay’ın anısına ithaf edilmiş olması, filmi biz sinemaseverler için daha anlamlı kıldı.
Meral Okay’a vefa niteliği taşıyan bu filmi geneli itibariyle ve tek bir cümle ile değerlendirmemiz gerekirse…
“Sevdiğim insan için gelip geçici olan tüm değerlerden vazgeçebilir miyim?” sorusuna yanıt arıyorsanız, bu filmi mutlaka izleyin derim.
İKİMİZİN YERİNE
Uzun bir aradan sonra kamera karşısına geçen Nejat İşler’in Serenay Sarıkaya ile başrolü paylaştığı ‘İkimizin Yerine’ alışılagelmişin dışında bir film olmuş.
Filmin son 15 dakikasına kadar, alelade bir Türk filmi izliyormuş havasına kapılıyorsunuz.
Hatta ‘ya tamam ben bu filmin sonunu az çok tahmin edebiliyorum’ diyebilirsiniz.
Ancak…
Filmin senaryosunu kaleme alan Pınar Bulut’u tebrik etmek gerekir ki, izleyiciyi ters köşeye yatırmayı başarıyor.
Başlangıçta ‘Bitse de gitsek’ dediğiniz film, son 15 dakikasında adeta sizi içine çekip, sarıp sarmalayıp alıp götürüyor.
Ha! Oyunculara gelince…
Serenay Sarıkaya beklenenin çok çok üstünde bir performans sergiliyor. Zira Nejat İşler’in oyunculuk kalitesi tartışılmaz, izlenir.
Sözün özü: Sevgili Nejat İşler’in klasına yakışır bir film izlediğimi söyleyebilirim.
DAĞ -2-
Geçtiğimiz hafta sonu ATRAX Eğlence, Park ve Aktiviteleri Fuarı’na katılmak üzere İstanbul’a gittik.
Dönüş uçağımız gece 24.00 olunca fuar ziyareti sonrasında epey de boş vaktimiz kaldı.
Derken akşam yemeği için Airport Alışveriş Merkezi’ne gittik, Sultan Ahmet Köftecisi’nde güzel bir ziyafet çektikten sonra, kendimizi sinemada bulduk.
Aslında ne zamandır izlemek istiyordum, kısmet İstanbul’aymış.
Uzatmayalım…
Tekrar tekrar izlemekten bıkmayacağım olağanüstü bir film olmuş Dağ 2
İzlerken insanı hem gururlandıran hem duygulandıran hem de hüzünlendiren Dağ 2 sınır ötesi operasyonlarda gizli görev alan özel kuvvetlere ait bir tim ve bu timin başına gelen olayları anlatıyor.
DAĞ 2 filmi, hafızalarımıza kazınmış, unutulmaz filmlerden biri olan ‘Nefes’ tadında ama konusu itibariyle birbirinden çok farklı…
Nefes filmi Güneydoğu'daki bir sınır karakolunda geçiyordu.
Nefes Türk askerini çaresiz, savunmasız ve korunaksız bir karakolda kaderine terk edilmiş gibi yansıtıyordu.
Gerçek mekânlar ve silahların kullanıldığı Dağ 2 filminin konusu ise tam tersine…
Hani eskiden Amerikan filmlerinde izlerdik, ABD tek bir vatandaşını kurtarmak için gizli servislerini harekete geçirirdi. İşte Dağ 2 filminde de tehlikenin üzerine koşarak giden bir özel harekât timi, DAEŞ’in elinde bulunan gazeteci Türk bir kızı (Ahu Türkpençe) kurtarmak adına aynısını yapıyor.
Milliyetçi duygulara tavan yaptıran DAĞ 2, DAEŞ vahşetini beyaz perde aracılığıyla gözler önüne sererken, her daim ölümle dans eden özel kuvvetlerin zorlu yaşamına ve gerçek bir Türk askerinin kendini vatanına, milletine nasıl adadığına ışık tutuyor.
Konusu, tarzı, çekimleri ve birbirinden başarılı oyuncuları ile mükemmel bir başyapıt olan Dağ 2, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde asker üniforması içine gizlenen ve ülkemizi kan gölüne çeviren teröristlerin eşkıyalığından sonra bana ilaç gibi geldi.
Çünkü 15 Temmuz sonrasında nerede bir rütbeli görsem irkilir olmuştum. Sivil halk üzerinde oluşan asker fobisini bertaraf etmek adına Dağ 2’yi zamanlama açısından da başarılı buluyorum.
Bu noktada filme emeği geçenlere teşekkür ediyor ve bir sinemasever olarak 10 üzerinden 10 veriyorum.
GÖRÜMCE
Hep benim dediğim olacak değil ya…
Kız arkadaşım “Ben bu hafta ‘Görümce’ filmini izlemek istiyorum” deyince, çare yok paşa paşa gittik.
Fakat o da ne! Salonda tek erkek benim, iyi mi?
Sanki hanımlar matinesi varmış da, ben yanlışlıkla salona girmişim.
Eee haliyle biraz sıkıldım, ama film bittiğinde kız arkadaşıma ‘İyi ki de gelmişiz bu filme’ dedim.
Malumunuz…
Yalan Dünya dizisinde Nurhayat karakteriyle bizlere kendini sevdiren Gupse Özay, ‘Deliha’ filmiyle biz sinemaseverleri biraz hayal kırıklığına uğratmıştı.
Sanırım Recep İvedik’in dişisine benzer bir yapıt çıkarayım derken, sevimsiz bir iş çıkarmıştı ortaya…
Bu nedenle ciddi bir ön yargı ile gittim Gupse Özay’ın Görümcesi’ne
Yineliyorum!
İyi ki gitmişim, zira nefis bir komedi izlediğimi söyleyebilirim.
Bir kere Gupse Özay’ın yanı sıra Buğra Gülsoy ve Eda Ece ile oyuncu tercihleri çok isabetli bir film olmuş Görümce…
Konusuna gelince, Görümce adı altında sanki biraz gelin-kaynana ilişkileri hicvedilmiş.
Netice olarak, gerek güçlü oyuncu kadrosuyla, gerek konusuyla ve gerekse esprileriyle ortaya güzel bir komedi filmi çıkmış-ki bu filmi izlememe vesile olan kız arkadaşıma müteşekkirim-
YORUMLAR