Bir zamanlar bütün Türkiye'de olduğu gibi, Foça'da da iktidar/belediye aristokratların elindeydi.
Dönem dönem vuku bulan askeri darbeler sayesinde, atama ya da şartlar gereği teknokratların da iktidar olduğunu söyleyebiliriz.
Hatta daha da geriye gidersek, geçmişte Doğu bölgelerimizde görülen feodal düzenin kısmen de olsa Foça'da da uygulanıp-uygulanmadığı tartışılabilir.
Burada amacım birilerini itham etmek değil.
Dönemin Türkiye'sinde eğitim seviyesinin düşüklüğünü göz önünde bulundurmak gerekir.
Geçim derdinde olan insanların (ki aynı dert şimdilerde de baş gösteriyor) siyaset arenasında yer alıp başat aktör olabilmeleri acaba ne kadar mümkündü?
Dolayısıyla... Foça gibi küçük kasabalarda, kentteki belli başlı ailelerin temsilcileri, belediye başkanlığı makamına değişmeli olarak oturtulur ve sırasıyla onurlandırılmış olurlardı.
Tabii varlıklılara göre gariban halk da haddini biliyor; hiç kimse zenginlere ait olan iktidara göz dikme cesaretini gösteremiyordu.
Zamanın acımasızlığı birçok şeyi değiştirdiği gibi, Türkiye'deki siyasi ve yönetimsel yapıyı da değiştirdi.
Çocukluk yıllarında çobanlık yapan Süleyman Demirel, gençliğinde İETT'de işçi olarak çalışan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı oldular.
Erzincanlı Topal Dursun'un oğlu Binali Yıldırım Başbakanlık görevinde bulundu.
Tunceli'nin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde doğan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı oldu, yani Atatürk'ün koltuğuna oturdu.
Foça'ya geri dönecek olursak...
1980 darbesinin akabinde belediye başkanlığı koltuğuna atanarak oturan Bürokrat Süleyman Ege'den sonra (belli dönemlerde ve kısmen de olsa) Foça Belediye başkanlarının halkın içinden çıktığını söyleyebiliriz.
2004 yerel seçimlerinde, Gökhan Demirağ'ın belediye başkanlığına getirilmesi, hem Foça hem de CHP için tam anlamıyla bir halk hareketiydi.
Ne var ki, halkın gücünü arkasına alarak gelen Demirağ, giderek halktan uzaklaştı ve belediye başkanlığı makamını halkın kendisine bahşettiği değil de o'nun halka lütfuymuş gibi algılamaya başladı?
Diğer taraftan, 2009'da belde belediyelerinin kapatılmasıyla birlikte, Foça Belediyesi'nin de yetki ve etki alanı genişledi.
Ne yalan söyleyeyim, başta CHP olmak üzere Foça'da teşkilatı bulunan bazı siyasi partilerin yönetimlerinde belde ve köylerin etkinliğini gözleyince...
Bu dönem Foça Belediye Başkanlığı koltuğunda, benim de mensup olduğum Kaleiçi eşrafından birinin oturabileceğine pek de ihtimal vermiyordum.
Hatta ve hatta daha önce 'Foça CHP'de Yeni Foça Baharı' başlığı altında bir yazı kaleme aldığım için, bana çok kızanlar olmuştu.
Halbuki son dönemde Yeni Foçalı, Gerenköylü ya da Bağaralı belediye başkanına da razı oldum; çünkü tamamen ithal bir ismin de Foça'ya aday gösterilmesi ihtimal dahilindeydi.
Neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve aynı mahallede büyüdüğüm Fatih Gürbüz, İYİ Parti ve CHP'nin Foça Belediye Başkan Adayı oldu.
Fatih Gürbüz, Cenab-ı Allah'ın izni ve Foça halkının teveccühüyle 31 Mart 2019 akşamı Foça'nın Belediye Başkanı olacaktır. Bu yönde bir nebze olsun endişem yoktur.
Foçalı olmakla birlikte tam anlamıyla halkın içinden gelen Fatih Gürbüz, CHP'nin içindeki bazı İrlandalılara rağmen bu seçimin galibi olacaktır.
İltifat olsun diye söylemiyorum; kendisinden çok umutluyum.
Zira tarzı beni son derece şaşırtıyor.
Örnek vermek gerekirse...
Tam 50 gündür yakinen gözlüyorum kendisini.
Malum siyasetin doğası gereği, gittiği yerlerde arabasının kapısını açmaya çalışanlar oluyor; ama O bu tür davranışlara müsaade etmiyor.
Misal, yıllardır kendisine 'kardeşim' diye hitap ederim. Geçenlerde 'Başkanım' diye hitap edince bana da "Ağabey sana karşı bir yanlışım mı oldu?" diye sordu.
Düzenlediği toplantılarda halka hitaben konuşmalar yapıyor ve bazen çok manidar ifadeler kullanıyor.
Toplantı sonrasında yanına gelip 'Fatih Başkanım ne güzel konuştunuz' diyerek kendisine iltifat edenlere, "Sizden rica ediyorum; doğru ve güzel yaptıklarımı değil, bana hatalarımı söyleyin. Hem de aleni bir şekilde yüzüme söyleyin. Her söylediğim ve yaptığım karşısında sürekli iltifat eder, hatalarımı gizler, yani etrafımı dikensiz gül bahçesi gibi göstermeye çalışırsanız, bana en büyük kötülüğü yapmış olursunuz" şeklinde telkinlerde bulunuyor.
Özetle...
"İltifatı boş verin, hatta beni gerçekten seviyorsanız yanlışa düştüğüm noktalarda beni uyarın, açık sözlülükle eleştirin" diyerek etrafında yağcılık istemiyor!
Kendisine abartılarak ihtimam gösterilmesine tahammül edemiyor.
Güler yüzü ve hümanist kişiliğiyle bana CHP'nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nu anımsatan Fatih Gürbüz, Foça'da herkesle ve kendisiyle barışık bir insan.
İnanıyorum ki, Fatih Gürbüz 37 yılda biriktirdiği dostlarını ve yakaladığı bu büyük zenginliği kaybetmek istemiyor.
Benim tanıdığım Fatih, belediye başkanı olduktan sonra da, yine Ahmet'in kardeşi, Mehmet'in ağabeyi, Ali Amca'nın yeğeni, Veli Dede'nin torunu, Ayşe Teyze'nin oğlu ve Fatma Nine'nin evladı gibi olmaktan vazgeçmez, vazgeçmeyecektir!
Ki, kendisinin Foça'da herkesin sevgisini ve itimadını kazanmış Fatih Gürbüz olarak kalacağına ve gücünü koltuktan değil, halktan alacağına inanıyorum.
Nitekim Fatih Gürbüz'ün bu mizacı, yıllardır bir şekilde ayrıştırılan Foça halkını şimdiden birleştirdi.
Son olarak...
Yönetimsel olarak da bir değerlendirme yapacak olursak... Atomu parçalamasına gerek yok! Selefi Gökhan Demirağ'ın yaptıklarını yapmasın yeter!
NOT: Fatih Gürbüz'ün önceki akşam Yeni Bağarası'nda düzenlediği kahve toplantısında, Mevlana'nın 'Olduğun gibi görün' sözüne atıfta bulunması salonu dolduran herkesi duygulandırdı.
Ancak o dizelerin tamamını hatırlamakta, hatta hiçbir zaman unutmamakta fayda var:
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. (Mevlana Celaleddin-i Rumi)
YORUMLAR