Süleyman Demirel, “Siyasette 24 saat çok uzun zamandır” diyerek, dengelerin bir günde değişebileceğinin altını çizerdi.
24 Haziran seçimlerine 13 gün var. Demirel'in siyasi takvimine göre, önümüzde uzun bir yol olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda...
Seçim takvimi işlemeye devam ederken...
Dengede duran kantarın bir tarafında Recep Tayyip Erdoğan, diğer tarafında Muharrem İnce, merkezinde ise HDP yer alıyor.
Dengeler o kadar hassas ki, adeta pamuk ipliğine bağlı.
Yanlış bir strateji, atılacak ters bir adım, olumsuz bir davranış ya da aksi bir söylem...
Kısacası, küçük bir kıvılcım bütün dengeleri alt üst edebilir.
Her iki tarafın da dikkatli olması, tuzağa düşmemesi ve dudaklardan dökülen ifadelerin her yönüyle düşünülmesi gerekiyor.
Ancak...
Kafaya oynayan her iki cumhurbaşkanı adayı da ciddi hatalar yapıyor.
Hatalar karşılıklı olunca, beklenen kırılma da bir türlü gerçekleşmiyor.
Muharrem İnce'nin kendi cenahında bile rahatsızlık yaratan "Apoletlerini sökeceğim" çıkışı...
Dava arkadaşı Bülent Arınç'ın da uyarı mahiyetinde işaret ettiği gibi, Recep Tayyip Erdoğan'ın zaman zaman CHP'li vatandaşları rencide eden söylemleri...
Futbol jargonuyla söylemek gerekirse, mezkur ifadeler, liderlerin kendi kalelerine atılmış birer gol niteliğinde.
Ayrıca...
'Büyük Türkiye' hedefiyle yola çıkan sayın Erdoğan'ın, şimdilerde meydanlara çıkıp kıraathaneler yapacağını anlatması da garipsenmiyor değil.
Halbuki bu ve buna benzer projelerin gerçekleşmesi bir rüya olmamakla beraber, bu konuda şimdiye kadar sayın Erdoğan'ın belediye başkanlarına küçük bir işaret vermesi yeterli değil miydi?
Diğer taraftan...
Bilimden, eğitimden, teknolojinden, ekonomiden, kısacası gelecekten bahsederek 7'den 70'e herkesin sempatisini toplayan Muharrem İnce'nin konuları sürekli getirip getirip Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin ihtişamına bağlamasına ne demeliyiz? (yazının sonunda bu konuda bir dip notum olacak) Yeter! Tamam! Değiştir!...
Toparlamak gerekirse...
Fırsat buldukça mitinglerini takip ettiğim Recep Tayyip Erdoğan ve Muharrem İnce'nin bir süredir söylem bazında tekrara düştüklerini gözlüyorum.
Evet, önümüzde 13 gün var!
Ve toplum, incir çekirdeğini doldurmayacak konular üzerinden polemiğe giren liderlerin aynı ifadelerini dinlemekten sıkıldı.
Tamam anladık! "Erdoğan kendine saray yaptı"
Evet kabul ettik! "CHP, bu işlerden (yol-köprü) anlamaz"
Yahu bırakın arabın yalellisi gibi aynı şeyleri söylemeyi...
Bırakın 1970 model siyaseti...
Türkiye'nin yarınlarına yeni ufuklar çizin, toplumu germek ya da kutuplaştırmak yerine heyecanlandıracak, birleştirecek, geleceğe umutla bakmasını sağlayacak ifadeler kullanın.
Demem o ki, Muharrem İnce'nin apolet-saray düzleminde sürdürdüğü kısır muhalefet, bilinçli toplumu heyecanlandırmadığı gibi, seçim sürecini yine sağ-sol denklemine sürüklüyor; kutuplaşmaya hizmet ediyor.
2023 hedefleri gibi ortaya büyük bir vizyon koyan, ama gelinen noktada seçim stratejisini 'Bay Muharrem'e indirgeyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da, sürekli cevap vermek suretiyle ve bu yönde kullandığı ifadelerle sayın İnce'yi mağdur ve mazlum gibi göstermekte ısrarlı olduğunu düşünüyorum.
Sözün özü, belki de sayın Erdoğan, İYİ Parti'yi muhatap almamakla Meral Akşener'e büyük iyilik yapıyor.
Erdoğan-İnce çekişmesi devam ederken...
Sayın Akşener, denge siyasetini takip ediyor.
Seçim kampanyasını herkese eşit mesafede sürdürüyor.
AK Partili seçmen de dahil olmak üzere hiç kimseyi küstürmemeye itina gösteriyor.
Çizdiği rotada ilerliyor; yoluna bakıyor. Ki, kafaya oynayan diğer iki başat aktör bu doğrultuda giderse, sayın Akşener büyük bir sürpriz yapabilir. Ama böyle bir olasılık benim için sürpriz olmaz!
NOT:
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, ben de tıpkı sayın Muharrem İnce gibi israfa karşıyım.
Hatta İzmir'deki bazı CHP'li belediyelerin nasıl bir israf anlayışıyla yönetildiğini anlatsam, sayın İnce'nin ne kadar üzüleceğini tahmin edebiliyorum.
Sayın İnce, Osmanlı döneminde devletin yönetildiği sarayların neden o kadar çok ihtişamlı yapıldığını hiç düşündündü mü acaba?
Eminim bunu kendisi de çok iyi biliyor!
Öyle ki, tarihçilerimiz, Osmanlı döneminde devletin yönetildiği saraylardaki ihtişamın başlıca amacını 'yabancı elçileri etkilemek' üzere olduğunu açıklıyor.
Dolayısıyla, sayın Erdoğan da ülkemize gelen yabancı devlet adamlarına Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gücünü yansıtmak adına, tarihi bir stratejiyi günümüze uyarlamak istemiş olabilir.
Ha! Sayın İnce haklıdır; hakikat dediğiniz gibi orada Afyon mermeri yerine Hindistan mermeri kullanılmışsa, bu Erdoğan'ın 'yerli ve milli' söylemiyle örtüşmez.
Yine buradaki yaşam şekli iddia edildiği gibi aşırı israfa yönelikse, bu da kabul edilemez.
Demem o ki, sayın İnce, devlette devamlılık esastır. Eğer cumhurbaşkanı olursanız, ülkeyi külliyeden yönetmelisiniz.
"Saray'ı bilim yuvası yapacağım" vaadiniz gerçekten kulağa hoş geliyor.
Fakat, Ankara'da bilim yuvasına dönüştürebileceğiniz daha müsait mekanlar var.
Mesela, 2006 yılında 25 milyon TL'ye mal olmakla birlikte, 8 bin 700 metrekarelik arsa üzerine kurulu ve 27 bin 400 metrekare kullanım alanına sahip olan 20 katlı bir bina var benim aklımda.
Evet, doğru tahmin ettiniz, CHP genel merkezinden bahsediyorum.
Allah aşkına yakışıyor mu, halkçı bir partiye o kadar büyük ve ihtişamlı bir genel merkez binası?
YORUMLAR