HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

İstanbul seçimi ve Menderes vizyonu

17 Haziran 2019 - 22:09

Günlerdir merakla beklenen randevu gerçekleşti.

Evet, dün geceki Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın tarihi buluşmasından bahsediyorum.

Peşinen söyleyeyim, bazı ordinaryüs(!)  gazeteciler gibi, belki de Türkiye'nin gelecekteki kaderini tayin edecek bir seçim öncesinde son derece önem arz eden bir programı futbol jargonuyla yorumlayacak değilim.

Dün gece birçok insanın hayal kırıklığına uğradığını düşünüyorum-ki sosyal medyada (twitter) yapılan paylaşımlar da bu düşüncemi destekliyor-

Düşünün, üç saat ekran başına kilitlendik ve iki adayın da ağzından tarihe geçecek tek bir cümle  duyamadık. Medya tabiriyle 'manşetlik' tek bir kelime çıkmadı programdan.

Zira adaylar daha önce (tek başına) katıldıkları programlarda da aynı konuları anlatmışlardı.

Dün geceki program da daha önce anlatılanların genel tekrarı gibi oldu.

Dolayısıyla, programı izleyemeyenlerin hiçbir kaybı olmadığını söyleyebilirim. Hatta ve hatta zamanlarını boşa harcamadıkları için  şanslı olduklarını düşünüyorum.

Hatırlarsanız, muhalefet bir aralar AK Parti iktidarını "Sadaka toplumu oluşturuyor" diye eleştiriyordu.

Peki, Sayın İmamoğlu'nun İstanbul'daki yoksulluğa işaret ederek vaat ettiklerini nasıl yorumlamalıyız?

CHP'li dostlarımın neredeyse tamamı, Ekrem İmamoğlu'nu ve söylemlerini yere göğe sığdıramıyor.

Ne yalan söyleyeyim, işte dün gece mezkur program vesilesiyle bir kez daha dinledim kendisini ve bende bıraktığı intiba kocaman bir sıfır, kocaman bir hiç.

Ha! Hümanist kişiliğine, gülen yüzüne, neşeli ve sevecen tavırlarına diyecek bir sözüm yok!

Fakat proje çerçevesindeki söylemleri beni tatmin etmiyor.

Dünyanın en önemli şehirlerinden birini yönetmeye talipsiniz ve kreş açmaktan bahsediyorsunuz.

İkbalde Reis-i Cumhurluğa yakıştırılan bir belediye başkan adayının vizyonunu 'kreş' ile sınırlandırması bana biraz trajikomik geliyor.

Diğer taraftan Ekrem İmamoğlu "işsizlik-yoksulluk" konusundaki tespitlerinde yerden göğe kadar haklı olabilir; ama kendisinin de bu yönde  sunabildiği sağlam bir projesi yok.

Nitekim daha önce bu köşede defalarca belirttiğim gibi, ne Foça'nın, ne İzmir'in ne İstanbul'un ne de Türkiye'nin işsizlik ve yoksulluk sorununu sadece belediye kaynakları üzerinden çözemeyiz.

Dahası, temelinde siyaset olan bir kurum, paylaşımda/dağıtımda ne kadar adil olabilir ki?

Belki klişe bir deyim olacak, ama topluma balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretmenin yollarını  aramamız gerekiyor.

Bu noktada, Sayın Binali Yıldırım'ın dün geceki programda "Tuzla'da bioteknoloji vadisi kuracağız, 50 bin kişiye istihdam sağlayacağız" vaadini, İmamoğlu'nun romantizm kokulu 'Her şey çok güzel olacak'  vaadinden çok daha önemsiyorum.  

Tabii İstanbul'u fi tarihinden beri  AK Parti'nin yönettiğini de atlamamak gerekir. "Bu güne kadar aklınız neredeydi?" diye sorarlar adama.

Uzatmayayım, önceki yazımda da belirttiğim gibi İstanbul'da yaşıyor olsaydım, her iki adaya da oy vermezdim.

 Şimdi gelelim asıl konumuza...

Başbakan Adnan Menderes bir yurt dışı seyahati dönüşünde,  dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile İstanbul'da bir araya gelir.

Bulundukları yerden aynı araba ile Florya'ya giderken Aksaray'ın o eski, dar ve çarpık yollarından geçerler.

Adnan Menderes, ahşap evlerin perişan manzarasına işaret ederek şöyle der:

"Şu birbirinin sırtına yaslanarak ayakta duran binalara bakınız.

İstanbul gibi dünya incisi bir şehir böyle mi olur?..

Bazı saatlerde trafik bu yollarda adeta kilitleniyor.

Güzelim camilerimiz, sanat eserlerimiz, bu kargaşalıkta, hurdaların arasına karışmış bir antika eşya gibi kaybolmuş!..

Bütün bunları, büyük caddelerin vitrinine çıkarmak, gün ışığına kavuşturmak lazım.

Bütün bunlar, elbette bir belediye işi olmaktan çok fazla bir şeydir.

Devletin büyük turizm davasının bir parçasıdır. "

(...)

"Bu İstanbul, Bizans'ın İstanbul'u değil.

Bizans'ın İstanbul'u şu surların içinde yaşayan küçük bir kasaba...

Ayasofya'sı, Dikilitaş'ı, kırık-dökük sarayı, hipodromu ve bunları çeviren surlarıyla 30-35 bin nüfuslu küçük bir kasaba...

Osmanlıların temel gücü olan Anadolu insanı, İmparatorluğun ortak dehasıyla surları aşmış, Yeniköy'den Pendik'e, Pendik'ten Şile'ye, Kilyos'a uzanan bu güzelim İstanbul'u yaratmış!..

Camiler, sebiller, medreseler, darüşşifalar, saraylar, yalılar, hanlar, hamamlar, her sokak başına medeniyetin mührünü vurmuş...

Bunca yangınlardan, zelzelelerden, afetlerden sonra  hala her köşede bir medeniyet şahidi, bir sanat parıltısı var...

İstanbul'u yedi tepeye kuran Bizans değil, biziz! Türklerdir...

Sonra ne olmuş?

Osmanlı İmparatorluğu çökünce, Cumhuriyeti kurmuşuz.

Fakat ne yapabilmişiz İstanbul'a?

Beyoğlu semtinde birkaç büyük bina, Taksim Gezisi, Maçka yolu, Taşlık, birkaç heykel, birkaç cadde...

Ben Cumhuriyet nesli olarak kendimi İstanbul'a borçlu sayıyorum!

Bugün İstanbul'un bütün hayatı, Beyoğlu'nun caddesinin üzerinde toplanmış, öbeklenmiş...

İlk yapılması gereken şey: Beyoğlu'na karşı İstanbul!..

Açılacak büyük caddelerin vitrininde, camilerimiz, sebillerimiz, sanat eserlerimiz yüzük taşı gibi parlayıp görünmeli.

Trafik, düzenli bir su gibi akıp gitmeli...

İnsanlar hayatlarını yollarda zaman tüketerek geçirmemeli!..

Bugünkü İstanbul, belki beş-altı yüz bin nüfus için yeterlidir.

Ama bugün, bir buçuk milyonu aşkın insan bu şehirde yaşamaya çalışıyor.

Milyonluk şehirlerin nefes alacak meydanları, parkları olması gerekir.

Aksaray, Beyazıt, Eminönü, Karaköy, Taksim, Şişli, Beşiktaş'ta medyanlar yapmalıyız.

Bu meydanları büyük geniş yollarla birbirine bağlamak şarttır.

Haliç'i çevreleyen bir korniş yol, Boğaziçi'nin iki yakasını ve Eminönü'nden Yeşilköy'e kadar uzanan kıyıyı izleyen bir korniş yol yapmak, bugün bir turistik ve trafik zorunluluğudur.

Şişli'den Kumkapı'ya  kadar bir metro yapmadıkça, bugünkü trafiğe cevap vermek mümkün değildir.

İki kıtayı birbirine bağlayacak Boğaz Köprüsü, iktisadi deveranın teneffüs cihazı olacaktır. (...)"

Adnan Menderes'in Celal Bayar'a anlattığı İstanbul'a dair düşünceleri yukarıya aldıklarımla sınırlı değil elbet.

Öncelikle şunu belirteyim:

"Yahu bu anlatılanlar ve daha fazlası yapılmadı mı ki?..." diyerek gene bana bodoslama  sallayanlar olcaktır.

Doğru!

Ancak dikkatinizi çekerim, 1950'li yıllardan bahsediyoruz! Yani, 2019'un  penceresinden değil, 1950'lilerin şartlarına göre değerlendirmeli, tasavvur etmeliyiz Menderes'in vizyonunu.

Ne diyor? Daha doğrusu ne demiyor!

'Her şey çok güzel olacak' demiyor.

Yineliyorum! O günün şartlarına göre, rasyonel düşünceler ışığında İstanbul'a dair  bir gelecek vizyonu çiziyor.

Adeta kentin MR'ını çekiyor. Gelecek reçetesini yazıyor.

Bu arada, 60-70 yıl öncesinde bir siyasetçinin İstanbul'a dair düşüncelerini  hayranlıkla okur iken...

Dün gece ekrana çıkan adaylara bakıyorum da...

-20 saniye alacağım var!

-10 saniye de benden olsun!

Son olarak...

Yukarıya alıntıladığımız Menderes-Bayar diyalogunun üzerinden 12 yıl geçer.

Mahzun gözlerle İstanbul'a bakan sabık Cumhurbaşkanı Celal Bayar şöyle der:

"Adnan Menderes ne yapmışsa hala o eserlerle baş başadır.

Bir iki geçidi, bir iki yol asfaltlamasını belediye hizmetlerinin basit gayretleri ötesinde göremiyorum.

İstanbul'u Adnan Menderes gibi  gören ve duyan bir yürek, bir kafa kim bilir ne zaman bir daha gelecek?

Bizim gibi yokuş çıkan milletlerin, Adnan Menderes gibi hizmet cezbesi içinde çalışan insanlara çok ihtiyacı var.

İstanbul'u bir 'yüzük taşı gibi bütün değeriyle ortaya çıkaracak' imar çalışmalarının 1967 yılında biteceğini söylüyordu.

Bugün 1969 yılındayız. On iki yıl geçmiş! İstanbul'un hala metrosu yoktur. Boğaz Köprüsü yapılmamıştır. Başlanmış işler bile bitirilmemiştir.

Bu çalışmalar sırasında yazılmış yazıları, yapılmış konuşmaları  hatırlamaya çalışıyorum da, hiçbir şey aklıma gelmiyor.

Söz uçmuş, yazı unutulmuş. Ama işte İstanbul, Adnan Menderes'in uykusuz geceler pahasına kazandırdığı eserleriyle gözlerimizin önünde...

Bugün onun açtığı meydanlardan, onun genişletip düzenlediği kocaman caddelerden,  onun kurduğu köprülerden geçen insanlar,  minnet duyguları içinde  onu rahmetle anıyorlar.

Çünkü hizmetler, yapıldıkları zaman anlaşılmasa bile, gelen nesillerin  vefa ve minnetinde yaşar giderler.

Devlet adamının da ölümsüzlüğü bu değil midir?"

Kaynak:  Celal Bayar Anlatıyor: Başvekilim Adnan Menderes /  Tercüman Aile ve Kültür Kitaplığı Yayınları / 1986 / Sayfa: 158-161

NOT: Burada kabul etmek gerekir ki, Türkiye'de dolayısıyla İstanbul'da Menderes vizyonu, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan ile devam etmiştir. Cumhur İttifakı'nın İstanbul Adayı Binali Yıldırım da  Menderes vizyonunu devam ettiren  Sayın Erdoğan'ın Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olarak bu yatırımların ekseriyetinde  büyük rol oynamış, emek ve mesai harcamıştır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum