HASAN ESER

HASAN ESER

mahalligundem.com Genel Yayın Yönetmeni

Kolej havasından lejyoner takımına...

12 Kasım 2018 - 15:22

Kara Kartal'ın futbol mabedi 'Vodafone Park' büyüsünü kaybediyor.

Bir yıl öncesine kadar Vodafone Park'taki her maçına favori olarak çıkan ve burada dünya devlerine kafa tutan Beşiktaş, dün akşam Sivasspor'a boyun eğdi!

Yenmek ya da yenilmek mesele değil. Futbolun içinde her şey var-ki futbolu cazip kılan da budur-

Misal, dün akşam İspanyol futbol devi Barselona da, La Liga'nın vasat takımlarından Real Betis'e yenildi. Hem de kendi evinde!

Demem o ki, her takım gibi Beşiktaş da mağlup olabilir. Dolayısıyla güncel gelişmeler üzerinden değerlendirme yapmak yerine, Beşiktaş'ın gelecek için ne kadar umut verdiğini sorgulamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Beşiktaş takımı uzun bir süredir error veriyordu. Yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Ancak...

Türk futbol camiasının en büyük sorunu, olumlu ya da olumsuz hemen her gelişmenin tabela/netice odaklı değerlendiriliyor olması.

Bir süredir günü kurtarma politikalarıyla yönetilen Beşiktaş da rüzgara göre davranan Türk futbol camiasının (özellikle medyanın) konjonktürel yaklaşımından nasibini aldı.

Ha! Amiyane tabirle söylersek, kralın çıplak olduğunu söyleyenler de var elbet!

Mesela, Sabah Gazetesi'nin duayen yazarı Hıncal Uluç, hem de her şeyin yolunda gittiği bir dönemde, Şenol Güneş üzerinden Beşiktaş'a çarpıcı eleştiriler getirmişti.

Ne var ki biz toplum olarak, eleştirilerin içeriğine bakmak/sorgulamak yerine, eleştiriyi yapanların kimliği ve kişiliğiyle ilgilenmeyi daha çok seviyoruz.

Hıncal Uluç, Şenol Güneş'in futbol anlayışı üzerinden Beşiktaş'a eleştiri getiriyor.

Ama... Linç kültüründen beslenen sosyal medya sakinleri, eleştiriyi tartışmaya açmak yerine,  "İhtiyar, bunak, her şeyi bilen adam" şeklinde hakaretvari paylaşımlar üzerinden eleştiriyi yapan Hıncal Uluç'u tartışıyor. 

Sonrası malum! "Vay sen misin bizim hocamıza laf söyleyen, vurun abalıya..."

İlahi adalet olsa gerek, her şeyin ilacı olan zaman Hıncal Uluç'u büyük ölçüde haklı çıkardı.

Amma velakin futbol endüstrisinin büyüklüğü 1 milyar Euro'ya ulaşan Türkiye'nin en büyük takımlarından biri olan Beşiktaş'ı sağlıklı bir şekilde analiz etmek sadece Hıncal Uluç'un kalemine kalıyorsa...

Ortada ciddi bir sorun var demektir.

Maalesef! Türkiye'de yorumcusu, medyası, taraftarı, yöneticisi ve teknik kadrolar; Polyannacılık oynamayı çok seviyor.

Herkes duymak istediğini dinlemek ya da okumak istiyor.

Televizyon programlarına çıkan anlı şanlı yorumcular; Türk futbolunun geldiği noktayı konuşmak yerine, maçlarda öne çıkan pozisyonları tartışmayı evla görüyor.

Futbolu 'pozisyonlar' çerçevesinde değerlendirmek, 'VAR' sistemi yok iken belki anlamlıydı ama  şimdilerde yenilgisine bahaneler üretenlerin gazını almaktan başka bir işe yaramıyor pozisyon yorumculuğu.

Türkiye'de bir futbol lobisi olduğuna ilk defa işaret eden isim sevgili Yılmaz Vural'dır .

Yılmaz Vural'ın bu tespitine katılmamak elde değil.

Türk milli takımına hoca mı lazım; 73'lük Lucescu gelsin!

Galatasaray'a hoca mı lazım; Fatih Terim gelsin!

Beşiktaş'ta sorun mu var; Aman Şenol Hoca kalsın!

Fenerbahçe keyif vermiyor mu; Aykut Kocaman göreve...

Yahu ülkede/dünyada başka hoca mı yok?

Var elbet! Ama kolay mı futbol medyasına hoca beğendirmek?

Dünyada futbola ait ne varsa bilimselleşiyor.     

Birbirinden ünü teknik adamlar dünya futbol sahnesinden çekiliyor. Çünkü eskinin güneşiyle bugünün çamaşırlarını kurutmak mümkün olmuyor.

Bizde ise değişen bir şey yok! Hatta gerileme söz konusu...

Misal, eskiden teknik direktörlerimizin en önemli kozu motivasyondu. Takımını en iyi motive eden hoca, en başarılı hoca olurdu.

Artık devir değişti, takımlarımızda yerli ve milli futbolcu kalmadığı için kimi ne şekilde motive edebilirsiniz ki..?

Günümüz futbolcularının tek motivasyon kaynağı: PARA

Binin yarısı beş yüz o da bizim kulüplerimiz de yok!

Halbuki eskiden  böyle miydi?

Efsane başkanımız merhum Süleyman Seba, "Evladım, Beşiktaş formasını giymek şereftir; her kula nasip olmaz!" diyerek, futbolcuların önüne boş mukaveleyi koyardı; futbolcular da o şerefe tekrar tekrar nail olmak için sorgusuz-sualsiz imzalardı o boş mukaveleyi.  

Bir zamanların 'Kolej takımı' olarak bilinen o efsane Beşiktaş'tan artık eser kalmadı. Kolej takımından lejyoner takımına evrilen Beşiktaş, Avrupa'nın en yaşlı takımlarından biri oldu.

Beşiktaş'ın en büyük paradoksu kısa vadede alınan ama sürdürülebilir olmayan başarılar oldu.

Toparlamak gerekirse...

Bir futbolsever, bir Beşiktaş taraftarı ve bir Türk vatandaşı olarak söylüyorum.

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor gibi Türk futbolunda lokomotif görevi gören kulüplerimiz, günübirlik başarıların peşinde koşmak yerine,  kısa ve uzun vadeli planlamalarla geleceği şekillendirmek zorundadır.

Çünkü tıp jargonuyla söylersek, Türk futbolu maalesef kansere yakalanmıştır. Ve kanser metastaz yapmadan gerekli tedavi derhal uygulanmalıdır.

Aksi halde, Türkiye ligi Avrupalı yaşlı futbolcular için cennet olmaktan öteye gitmez ve kulüplerimiz sittin sene borç batağından kurtulamaz!  

YORUMLAR

  • 0 Yorum