Hasan Eser / 25 Ekim 2016 - Birileri, ne yardan geçiyor ne serden.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül darbe anayasasının kendisine tanıdığı yetkileri kullanınca, ‘diktatör’ olmakla itham ediliyor.
‘O zaman gelin hep birlikte sivil bir anayasa yapalım. Meclis’in yetkilerini artıralım, halk onay verdiği takdirde daha modern bir sisteme geçelim.’
El cevap: Olmaz! O zaman diktatörlüğün önünü açmış oluruz.
Bir zahmet karar verin, hangisi diktatörlük?
Şimdi mevcut sistemin tıkandığından söz edecek, başınızı ağrıtacak değilim.
Zira 1982 yılında yapılan anayasanın yamalı bohçaya döndüğünü herkes biliyor.
Sıra konuşmaya geldi mi özgürlüklerden dem vuranlar, demokrasi havarisi kesilenler, iş icraata geldiğinde; komplo teorileriyle başlayan ve ‘AMA’larla devam eden cümleler kurmaya başlıyor.
Dilinde demokrasi, gönlünde vesayet olan bu zevat, statükonun bekçiliğini kendine görev mi addediyor?
Yoksa bunlar, darbeci Kenan Paşa'nın ‘Mesih’ olduğunu filan düşünüp, yaptığı Anayasa’yı da kutsal mı kabul ediyor?
‘Hadi canım sende, hiç öyle şey olur mu?’ demeyin!
Bal gibi de oluyor işte…
Koskoca Generallerin, Profesörlerin bile meczup bir imamın dışkısını yeme kıvamına geldiklerini öğrenmedik mi yakın zamanda?
Şaka bir yana…
Vallahi yeni sivil bir anayasaya neden karşı çıkıyorlar doğrusu anlam veremiyorum.
Nihayetinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hazırladığı 1924 Anayasası bile değişmedi mi, bu ülkede?
Anayasa değişikliği yapmak, sadece darbecilere mi caiz?
Bu mantığa göre; terörist başı F. Gülen, 15 Temmuz’da başarılı olsaydı, getirmeyi planladığı şeriat anayasasını da kabul etmeniz gerekirdi.
Nasıl olsa darbe yapana mubah, seçimle gelene günah öyle değil mi?
Eyy sivil anayasaya karşı çıkanlar, bilmiyorum ne kadar farkındasınız ama asıl darbeyi 15 Temmuz gecesi yüce Türk Milleti yaptı ve adeta yönetime el koydu.
Dolayısıyla bu saatten sonra sizin statükonun devamını savunuyor olmanız beyhude bir çabadan ibaret.
Ayrıca dikkatinizi çekerim, halk iradesinin temsil yeri olan TBMM’nin açılımı, ‘Türkiye Büyük Askeri-Bürokrasi Vesayet Meclisi’ değil, Türkiye Büyük MİLLET Meclisi’dir.
Milletin meclisinde son söz yine milletindir-ki Büyük Önder Atatürk’ün de dediği gibi; ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’
Yani milletin meclisi üzerinde hiç kimsenin yaptırım uygulamaya hakkı da yoktur, yetkisi de...
Eee tabi biz bunları söyleyince de, plağı hemen tersine çevirenler şöyle diyor: canım biz sivil anayasaya karşı değiliz. Bizim karşıtlığımız Erdoğan’ın kendisine…
‘Şecaat arz ederken sirkatin söyler’ misali…
Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 51,79 oy oranı ile halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’dır.
Sevmeyebilirsiniz, desteklemeyebilirsiniz ama demokrasi gereği halk iradesine saygı göstermek zorundasınız.
Gerçi benimki de lafı güzaf…
2007 yılında gerçekleştirilen referandumda; Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karşı çıkanlara kalkmış neler hatırlatıyorum.
Öyle ki, halkın hür iradesiyle seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmeyi ve onun ‘Ak’ dediğine ‘kara’ demeyi siyaset sayanlara ne söylesek boş.
Neyse, siz bildiğinizi okumaya devam edin.
Hem yenilgiyi neden öyle peşinen kabul ediyorsunuz ki?
Nereden biliyorsunuz, belki de anayasa değişikliği en çok sizin işinize yarayacak.
Erdoğan’ın eline geçmesinden endişe ettiğiniz yetkiler sizin elinize geçse fena mı olur?
Sanırım siz milletin temsil edildiği makamları malum partinin genel başkanlık makamı ile karıştırıyorsunuz.
Bence boşuna evham ediyorsunuz. Zira demokrasilerde makamlar hiç kimseye mülk değildir.
Cumhurbaşkanlığı veya Devlet Başkanlığı…
Adı her ne olursa olsun, makama oturacak olanı yine halkın seçimi belirleyecektir.
Demem o ki, öyle bağırıp çağıracağınıza güçlü bir aday gösterin, halkı ikna edin siz geçin devletin en başına…
Örnek vermek gerekirse…
Sistem değişikliği olması halinde, Ekmel Bey’i Devlet Başkanlığına aday gösterebilirsiniz. Ki adaylık deneyimi olduğu gibi sloganı da hazır; Ekmek için Ekmeleddin.
Beğenmediniz mi?
Yahu size aday mı yok?
Hiç kimseyi bulamazsanız, saz çalma yeteneği olan zat-ı allar pullar, ‘cici çocuk’ diye yine çıkarsınız milletin önüne, olmaz mı?
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Tavsiyelerimi sizden esirgeyecek değilim, aklıma geldikçe yazarım.
Ama naçizane tavsiyemdir, bu gece başınızı yastığa koyduğunuzda:
-“Bizim cahil dediğimiz sağcılar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi halk nezdinde karşılık bulan nice liderler çıkardı kendi içinden...
Bizi ise iktidara taşıyan ilk ve son lider Bülent Ecevit…
Peki, nasıl oluyor da, eğitim düzeyi bu kadar yüksek olan biz solcular bir Aleksis Çipras çıkaramıyoruz kendi içimizden?”- diye bir düşünün bakalım...
Ya da boş verin, Nasreddin Hoca’nın göle maya çaldığı gibi mevcut lideriniz ile birkaç deneme daha yapın, belli mi olur, bakarsınız tutuverir.
YORUMLAR