Hasan Eser / 28 Ekim 2016 - AK Parti, 2002 yılında ilk kez katıldığı seçimlerde tek başına iktidara geldi.
MHP, o seçimde meclis dışında kalmıştı. Parlamentoda sadece AK Parti ve CHP vardı.
AK Parti, 2004 yerel seçimlerinde oyunu yükseltince, birileri kendilerine göre vahametin farkına vardı.
…Ve çok geçmeden siyaset mühendisleri harekete geçti.
Onlara göre AK Parti'yi bertaraf edebilmenin tek bir yolu vardı: CHP & MHP ittifakına zemin hazırlamak.
1960'lı yıllardan günümüze ‘iktidar devirmeyi’ alışkanlık edinen bir kısım medya; irtica, şeriatçılık ve laiklik gibi klişe tehditler üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışıyordu.
Topluma korku pompalayanlar, kurtuluşun reçetesi olarak, arzu ettikleri CHP&MHP koalisyon hükümetini işaret ediyor ve bunun kaçınılmaz olduğunu işliyordu.
Sol ile Sağ'ı birleştirmeyi hedefleyen plan tutmuş ve çok akıllıca bir hamle olmuştu.
Öyle ki dün gibi hatırlıyorum, 2007 seçimleri öncesinde konuştuğum CHP'liler, “Oyunu bize vermek istemiyorsan; hiç olmazsa MHP’ye ver” diyerek, MHP’ye oy istiyorlardı. Aynı şekilde MHP'liler de CHP için oy istiyordu o günlerde.
Resmi ya da aleni olmasa da, medya eliyle yapılan bu algı ittifakı; 1999 yılında “Eli kanlı katillerle hükümet kurulmasını içimize sindiremeyiz” diyen Rahşan Ecevit gibi solcuları rahatsız etmişti.
Aynı şekilde MHP'nin milliyetçi-muhafazakâr tabanı da bu birliktelikten hoşnut değildi.
Ecevit gibi düşünen solcuların gidecek başka bir kapıları olmadığı için ‘kol kırılır yen içinde kalır’ düşüncesiyle oylarını yine CHP'ye vermişlerdi.
Ancak MHP için aynı durum söz konusu değildi. Her ne kadar MHP oyunu yükseltmiş olsa da milliyetçi-muhafazakâr tabanın bir kısmı AK Parti’ye kaymıştı.
MHP, ilk zamanlar bu kaybı pek hissetmedi. Çünkü dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a kızan solcular için MHP iyi bir alternatif olmuştu.
Dolayısıyla, MHP, AK Parti’ye kaptırdığı seçmeni CHP’den gelen oylarla telafi ediyordu.
Zira CHP ile MHP'nin politikalarında pek fark görünmüyordu.
Ama…
1980 döneminde ülkücülerin büyük acılar yaşamasına rağmen 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önünü açacak olan anayasa değişikliğine ‘HAYIR’ diyerek, bu ve buna benzer konularda CHP'nin dümen suyuna giren MHP, milliyetçi-muhafazakar tabanını, her geçen gün kendi eliyle biraz daha AK Parti'ye yakınlaştırmış oluyordu.
Tabi ki Recep Tayyip Erdoğan'ın MHP tabanına hitap eden söylemlerinin etkisi de vardı.
Derken CHP içinde dengeler değişti.
Kaset komplosuna kurban edilen Deniz Baykal'ın istifasıyla boşalan CHP Genel Başkanlığı koltuğuna Kemal Kılıçdaroğlu seçilmişti.
Yine bir kısım medyanın pompalamasıyla Kılıçdaroğlu bir anda tüm AK Parti karşıtlarının umudu olmuştu.
Güya beklenen kurtarıcı gelmişti, CHP iktidar, Kılıçdaroğlu da Başbakan olacaktı.
Öyle ki, göklere çıkarılan Kılıçdaroğlu, 2011 genel seçimlerinde partisini toparlayan isim olmuştu.
Bu şu demek oluyordu: Baykal'a kızıp MHP’ye oy verenler, oylarını bu defa kendi partilerine vereceklerdi.
…Ve öyle de oldu. Kılıçdaroğlu, yüzde 20,87 ile teslim aldığı CHP’yi yüzde 25,98’e çıkardı.
Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP ise oy kaybederek; yüzde 14,27’den yüzde 13,01’e düşmüştü.
Uzatmayalım…
7 Haziran 2015 genel seçimleri geldi çattı. Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, FETÖ’nün cansiperane bir şekilde AK Parti’ye saldırması, iktidar yorgunluğuyla birleşmiş ve 7 Haziran seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar olmayı ilk defa başaramamıştı.
7 Haziran tablosunda CHP yerinde sayarken, AK Parti'nin seçim başarısızlığından en çok MHP karlı çıkmıştı.
Oyların yüzde 16,29’unu alarak 80 milletvekili çıkaran MHP, oy oranını ve sandalye sayısını bir önceki seçimlere göre yüzde 3,28 artırmıştı.
Bu sonuca göre MHP, AK Parti ile koalisyon kurup iktidara ortak olma şansını yakalamıştı.
Lakin MHP lideri Devlet Bahçeli, tavrını en başından koyarak olası bir koalisyon kapısını kapatmıştı.
Türk milliyetçisi MHP'nin Kürt Milliyetçiliği yapan HDP'nin desteğiyle başka bir alternatifin içinde yer alması da olanaksızdı.
Nihayetinde erken seçim kaçınılmaz oldu.1 Kasım da bir daha seçime gidildi. 7 Haziran'ın en karlısı olan MHP, 1 Kasım’ın en zararlı çıkanı oldu.
MHP, 80'den 40'a gerileyen Milletvekili sayısıyla; 59 Milletvekili çıkaran HDP'nin de gerisinde kaldı.
Çünkü 7 Haziran da tercihini MHP’den yana kullanan büyük bir kesim, 1 Kasım’da ise oyunu bilerek ve isteyerek AK Parti’ye verdi.
Benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu:
Sayın Devlet Bahçeli gerçeği gördü ve CHP ile birlikte hareket etmenin MHP’ye hiçbir şey kazandırmadığını, aksine kaybettirdiğini çok iyi anladı.
Bilindiği üzere CHP adına konuşan bir milletvekili, “Sayın Bahçeli'ye 'kongresini Saray'ın bahçesinde yapabilir” demişti.
Daha sonra da hızını alamayarak Devlet Bahçeli için “Saray'ın yedek lastiği” benzetmesi yapmıştı.
Demem o ki, CHP'nin bu ithamlarına, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih, Yalçın’ın “Bu arızalı zihniyetlere de kongrelerini Kandil'de yapmak yaraşır. Kendileri de PKK'nın don lastiği…” şeklinde verdiği tokat niteliğinde yanıtlar; MHP’nin CHP’ye aslında neden mesafeli durması gerektiğini anlatmış oldu.
Velhasılıkelam FetÖCÜ haydutların 15 Temmuz darbe girişiminde ve sonrasında son derece dik bir duruş sergileyen Sayın Bahçeli, gönüllerde taht kurdu.
Geçtiğimiz günlerde de Türkiye'nin önünü tıkayan sorunların çözümü noktasında da fitili ateşleyerek, devlet adamı kimliğini bir kez daha perçinledi.
Varsın CHP’liler Devlet Bahçeli'yi AK Parti’ye yakın durmakla suçlasın.
Onlar Sayın Bahçeli'nin konuşmalarından sadece işlerine gelen tarafları duyuyorlar. Ki sayın Bahçeli, grup toplantılarında AK Parti'yi bugüne kadar sergilediği duruşundan ödün vermeden eleştirmeye devam ediyor.
Ancak birileri ‘hakaret’ etmeyi ‘muhalefet’ etmekle karıştırdığı için Devlet Bahçeli'nin nokta atışı niteliğindeki muhalefetini idrak edemiyor.
Sözün özü: Sayın Bahçeli doğru olanı yapıyor. Bu bağlamda MHP'nin AK Parti’ye giden oylarını geri alacağına ve bir daha ki seçimde oyunu ciddi oranda yükselteceğine inandığımın altını çiziyorum.
YORUMLAR