Hasan Eser / 20 Ağustos 2016 - Savaşın ve şiddetin acılarını aktarmak için öyle sayfalar dolusu yazılar kaleme almaya hiç gerek yok!
Öyle ki, bazen bir kare fotoğraf yeter her şeyi anlatmaya...
Elbet, savaşın acılarını tasvir eden sayısız fotoğraf çekildi bugüne kadar.
Ama…
Son dönemde objektiflere yansıyan ve dünya tarihine geçen iki ayrı fotoğraf var ki, o fotoğraflar hafızalarımıza, bir daha hiçbir zaman çıkmamak üzere kazındı.
O fotoğraflardan biri ülkesindeki savaştan kaçan ve Bodrum’dan Yunanistan’a geçmek isterken şişme botun dalgalara yenik düşmesiyle boğulan Suriyeli Aylan bebeğin sahile vuran minik bedeninin fotoğrafı…
Diğeri ise savaşın ortasında yaşamak zorunda kalan bir başka Suriyeli bebeğin, minik Ümran’ın toza toprağa bulanmış ve kan revan içinde kalmış haliyle ambulansın arka koltuğunda her şeyden habersiz ve sessiz bir şekilde otururken çekilen fotoğrafıdır.
1991 Körfez Savaşı döneminde, petrole bulanmış can çekişen karabatak kuşu fotoğrafının aylarca yazılı ve görsel medyada nasıl geniş yer bulduğunu çoğumuz hatırlarız. Ki sonradan mizansen olduğu ortaya çıkmıştır. (ayrı konudur)
Şöyle düşünün: Bir karabatağın petrole bulanmış halde çekilen fotoğrafıyla (sözde) uygar dünya ayağa kalkıyor. Fakat aynı dünyanın Ümran ve Aylan bebeklerin yürekleri dağlayan o hazin fotoğrafları karşısında vicdanları nedense hiç sızlamıyor.
Aslında vicdanların en derin ve karanlık noktalarına adeta birer çivi gibi çakılan o fotoğrafların en zalim insanın bile yüreğini sızlattığına inanıyorum. Ancak, kolonyalist toplumların ‘hedefe giden yolda her şey mubahtır’ anlayışıyla o gözü dönmüştük duygusu maalesef onların vicdanlarını rahatlatmaya yetiyor.
Günümüz dünyasında, Mehmet Akif Ersoy’un ifadesiyle; tek dişi kalmış canavarın en etkili silahı insanların algısını yönetmek.
Kimyasal silahların olduğu yalanına sığınarak Irak’ı işgal eden, modern ve demokratik bir yaşam vaadiyle Arap (kaos) baharını başlatan ve desteklediği terör örgütlerini Türkiye'nin üzerine salan ABD başta olmak üzere, insan haklarının savunucusu olduklarını söyleyen diğer Avrupa Devletleri takiye konusunda maalesef çok mahirler.
Neyse, yeniden konumuza dönecek olursak, minik Ümran'ın yürek burkan fotoğrafını binlerce insan sosyal medyada paylaştı.
Paylaşımlar arasında dikkatimi en çok çeken ise, Ümran'ın o masum bakışı ve kana bulanmış görüntüsünün fotomontaj yöntemiyle, başka fotoğrafların içine yerleştirilmesi oldu.
Ortadoğu’da yaşanan trajedinin müsebbibi olanların muhtelif fotoğraflarında minik Ümran’ı görmek bana, 1987’de Londra’da bir suikastla öldürülen Filistinli karikatürist Naci Ali'nin ünlü çizgi karakteri Hanzala’yı anımsattı.
Hanzala’nın kapsamlı hikayesini ilk defa TRT’de izlediğim bir belgeselde öğrenmiştim.
Hunharca katledilmesinden sonra ‘Kanı ile Filistin’i çizen sanatçı’ olarak anılan Naci Ali, İsrail işgali nedeniyle doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalan 10 yaşında bir çocuk…
Bunun içindir ki, yarattığı Hanzala karakteri de 10 yaşındadır ve hiç büyümez.
Yalın ayak ve elleri belinde kavuşmuş bir şekilde sırtını dünyaya dönerek yürüyen Hanzala, Filistin’deki adaletsizlik karşısındaki dünyanın sessiz kalışını protesto eder. Ve çok da etkili olur.
Naci Ali’nin ( tıpkı bugün minik Ümran’ın fotoğrafının birbirinden manidar görsellere yerleştirildiği gibi) savaşı tasvir eden çizimlerin içine yerleştirdiği Hanzala, halkına moral kaynağı olur ve kısa zamanda özgürlük mücadelesinin sembolüne dönüşür.
Hanzala hâlâ 10 yaşındadır, hâlâ sırtı dönüktür ve hâlâ semboldür.
Evet, Hanzala hayali bir karakterdir. Ancak minik Ümran gerçektir.
O’nun yaşındaki bir çocuğun bırakın ağır bombardıman altında kalmayı, şakacıktan saçını çekseniz ağlar.
Enkazın altından çıkarılan Ümran ise ne ağlıyor, ne de ağzından tek bir kelime çıkıyor.
Minik Ümran’ın ağlamaması tesadüf değildir. O, Allah’ın Hanzala’yı Naci Ali'nin çizmesine vesile kıldığı gibi bir işaret sayılır. Tabii ki görebilene…
Öte yanda bu tespitimizi Ümran'ın görüntülerini çeken gazeteci Mustafa al Sarout’un ifadesi de destekler nitelikte…
Minik Ümran’ın Suriye'deki iç savaşın sembolü haline geldiğini belirten gazeteci Mustafa al Sarout şöyle diyor: "Enkazdan çıkarılan çok çocuk gördüm. Ama bu çocuğun, o masum haliyle, neler olup bittiğine dair hiçbir fikri yoktu. Elini yüzüne koydu ve kanı gördü. Başına neler geldiğini bile bilmiyordu”
Malumunuz, ‘insanlığın karaya vurduğunu’ tescilleyen Aylan Bebek fotoğrafı çoktan unutuldu.
Lakin savaşı protesto edercesine ağlamayan ve bu duruşuyla tüm dünyaya mesaj gönderen minik Ümran’ın dünyanın en pahalı tablosundan bile daha kıymetli olan o fotoğrafı unutulmamalı, yazılı ve görsel medyada sürekli işlenmelidir.
Şiddet bitinceye kadar, tüm gazeteler minik Ümran’ın fotoğrafını, gerekirse yıllarca sabit olarak bir köşede yayınlamalıdır.
Minik Ümran, dünyaya sırtını dönen Hanzala’nın yüzünü ilk defa döndüğü canlı suretidir.
Günün Sözü: Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir; ama itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı...(Elie Wiesei)
Not -1- Suriye'deki iç savaşta şimdiye kadar 14 binden fazla çocuk yaşamını yitirmiş. Kaç bin çocuğun sakat kaldığı ise meçhul...
Not -2- Kalpsiz dünyanın vicdanı olmak adına bir mesajımız var: Halepli Ümran'ın gözlerinin içine bakabilir misin dünya? (sosyal medyadan)
YORUMLAR