Çarşıda pazarda karşılaştığım dostlar hep aynı soruyu soruyor: "24 Haziran seçimlerinin sonucu ne olur?"
Ne yalan söyleyeyim...
Futbol takımı tutar gibi parti tutan dostlarıma duymak istediklerini söylüyorum, çok mutlu oluyorlar.
Asıl düşüncelerimi ise olaylara objektif açıdan bakabilenlerle paylaşmaya dikkat ediyorum.
Fakat o da ne!
Siyasete uzaktan yakından ilgisi olup da kafası karışık olmayan tanışım yok gibi.
Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimin favorisi olduğunu söylüyorum, "Yoook! bu defa o iş o kadar kolay değil" diye karşılık veriyorlar.
İlk defa kaybetme ihtimaliye karşı karşıya olduğunu söylüyorum, bu defa da Erdoğan'ın bir şekilde kazanacağını savunuyorlar.
Yani, ne yardan geçiyoruz, ne de serden.
Gerçekten toplumda apolitik kesimin kafası karışık...
Çünkü yeni sistem bağlamında yapacağımız seçim tam bir muamma.
Tektipleştirilen ana akım medya yol gösterici ve aydınlatıcı değil.
Medya, iki arada bir derede kalmış, kendi derdine düşmüş gibi bir izlenim veriyor.
Tartışma programlarında ise ortada bir tek mangal eksik, o derece...
Sosyal medyada at izi it izine karışmış, troller seçim sürecini sulandırmak, tahrip etmek için var gücüyle çalışıyor.
Araştırma şirketleri tarafından yapılan anketlerin sağlıklı sonuçlar vermediği aşikar.
Demem o ki, 24 Haziran'a dair kanaat oluşturabileceğimiz tek bir dayanak yok!
Çevremde bu yönde fal açan insanlara bile şahit oluyorum.
Liderleri televizyon programlarında izleyenlerin ilk yorumu şu oluyor:
"Fark ettiniz mi filanca adayın suratı ne kadar asıktı, eskisi gibi neşesi yoktu vs..."
Evet, liderlerin yüz ifadesinden, vücut dilinden yola çıkarak kanaat oluşturmaya çalışanlar bile var.
'Madem öyle sen bir şeyler anlat da fikirlerimiz pekişsin' dediğinizi duyar gibiyim.
Tabii ki, siz naçizane fikirlerimi okuma zahmetinde bulunduktan sonra, memnuniyetle anlatırım.
O zaman başlayalım!
16 yıldır CHP'nin basiretsizliğinden şikayet edilmiyor muydu?
Hatta bu şikayete son 7 yılda bir de sayın Kılıçdaroğlu'nun yetersizliği eklenmedi mi?
Öyle ki, AK Partililer dahi "Keşke karşımızda şöyle güçlü bir muhalefet olsaydı..." diyerek ahh çeker, iç geçirmiyor muydu?
Eh şimdi Sezar'ın hakkını Sezar'a verip söyleyin bakalım.
Muharrem İnce'nin cumhurbaşkanı adayı olmasıyla birlikte dengeler değişmedi mi?
İnce, güçlü muhalefet isteyenlerin özlemini gidermedi mi?
Yani daha ne olacak ki?
Futbolda olduğu gibi , Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras'ı CHP'nin başına getiremeyeceğinize göre, Muharrem İnce'den iyisi Şam'da kayısı değil midir?
Öte yandan, körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz misali...
Önceleri Kılıçdaroğlu ile sınırlı kalan muhalefet, gelinen noktada Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu ile çeşitlenerek zenginleşti.
Bu saatten sonra hiç kimsenin "Ahh ahh yok ki muhalefette şöyle sağlam bir alternatif, hep birlikte oy verelim" diyebilme lüksü kalmadı.
Türk siyaseti, Demirel, Ecevit ve Erbakan gibi isimlerin çekiştiği dönemden sonra ilk defa bu kadar güçlü seçeneklerden oluşuyor.
Merkezi yönetimde tecrübenin önemine mi inanıyorsunuz?
Yaptıkları yapacaklarının teminatı olmakla beraber ustalık dönemini yaşayan sayın Erdoğan'a oy verebilirsiniz.
Yönetimde yeni bir heyecan, yeni bir kan değişikliği mi istiyorsunuz?
Siyasete renk getiren, meydanları coşturan sayın İnce'ye oy verebilirsiniz.
Kadınların siyasette daha çok yer alması gerektiğine mi inanıyorsunuz?
Türk siyasetinin tek kadın lideri olan Meral Akşener'i, ülkemizin en büyük makamı olan cumhurbaşkanlığına taşıyabilirsiniz.
Velhasıl, 24 Haziran'da hiç kimsenin bahane üretme şansı yok!
Son olarak...
Gelelim '24 Haziran'da ne olur? ' sorusunun yanıtına.
AK Parti'nin farkla kazandığı seçimlerin ardından şöyle bir yorum çıkardı ortaya: "Yahu kime sorsam 'oy vermedim' diyor. O zaman kim veriyor bu oyları AK Parti'ye?"
Elbette her partinin kendine göre bir tabanı ve belli bir oy potansiyeli var.
Ancak...
Ülkemizin politik seçmeni partilerin, apolitik seçmeni ise Türkiye'nin kaderini belirliyor.
'Dip dalga' ya da 'sessiz çığlık' gibi son günlerin yaygın tabirleri üzerinden özetlemek gerekirse...
24 Haziran'ın kaderini yine sessiz çoğunluk belirleyecektir.
Son dönemde renk vermeyen Kürtler, tam anlamıyla kilit seçmen konumundadır.
Bugüne kadar istediğini iktidara taşıyan, istemediğini parlamento dışına iten merkez sağ (eski ANAP-DYP'li) seçmenin tavrı da son derece önemlidir.
(AK Parti'nin 2002'de ve devamında, milli görüş tabanına eklediği merkez sağ oylarla iktidarını devam kıldığını unutmamak gerekir)
Bir de daha önceki seçimlerde, mevcut liderleri beğenmediği için sandığa gitmeyi ret eden seçmenlerin Meral Akşener ya da Muharrem İnce'nin yakaladığı havadan ne derece etkilendiği de önemlidir.
Öyle ki, geçmiş seçimlerde sandığa gitmeyenler ikna olur ve 24 Haziran'da sandığın yolunu tutarlarsa...
Türkiye'nin tıpkı 2002'de olduğu gibi kökten bir değişime gebe olduğunu söyleyebiliriz.
Günün sözü: "Türk seçmeni kime oy vereceğini değil, kime oy vermeyeceğini iyi bilir"
YORUMLAR