İstanbul'un neden kaybedildiğini sorgulamak yerine, nasıl kazanıldığını hatırlamakta fayda var.
Evet, İstanbul 1994'te müteahhitlerle değil, mücahitler ile kazanıldı.
Lafı hiç dolandırmadan söyleyeceğim:
Bu saatten sonra, AK Parti'nin 1994 ruhuna her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var.
AK Parti'nin 2000'li yıllardaki heyecana da ihtiyacı var.
Ne var ki yaşadığım yerden, Foça'dan biliyorum.
Her devrin adamları sayesinde, AK Parti'yi kuranlar; zamanında CHP'li bir ilçede AK Partili olmanın bedelini ödeyenler; bugün AK Parti'nin kapısından içeri giremez oldular.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
1990'lı yıllarda, ikamet ettiğimiz evin sokağında, Fotoğrafçılık yapan bir Bayram amcamız vardı.
Nur içinde yatsın, uzun zaman önce rahmetli oldu.
Bayram amca, koyu bir Erbakancıydı.
Foça'da üye sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen Refah Partisi'nin kasabamızdaki bayraktarıydı.
Hiç unutmuyorum, 1994 yerel seçimleri öncesinde Refah Partisi'nin Foça İlçe Seçim Bürosu bizim evin sokağına açılmıştı.
O zamanlar daha çocuğum, ama siyasi sohbetleri dinlemeyi de çok seviyorum. Ve o günlerde, Bayram amcanın da telkinleriyle fırsat buldukça milli görüşçü amcaların ofisine gidip sohbetlerine konuk oluyorum.
ANAP'lı babam Recep Eser'in de dükkanında partili arkadaşlarınla yaptığı sohbetlere kulak misafiri oluyordum, ama ne yalan söyleyeyim, milli görüşçü amcaların konuştukları daha bir cazip geliyordu bana.
Hatta 94 yerel seçimleri öncesinde, rahmetli babama İstanbul'u Recep Tayyip Erdoğan'ın kazanacağını söylediğimde, annem derhal lafa girmiş ve şöyle demişti: "Recep, bu çocuk bütün gün selametçilerin yanına gidiyor; beynini yıkıyorlar bunun..."
Babam o gün hiçbir şey dememiş, ama seçim sonrasında beni tebrik etmeyi de ihmal etmemişti.
Uzatmayayım.
İşte o dönemde,"Foça'da ANAP ve SHP gibi iki tane birbirinden güçlü parti dururken, siz birkaç kişi burada toplanmakla neyi başaracağınızı sanıyorsunuz?" diye bir soru sormuştum Bayram amcaya.
Bayram amca tatlı sert bir adamdı. "Otur bakalım karşıma..." dedi.
Sözlerine aidiyet duygusuyla başladı, dava şuuruyla devam etti.
Bir sürü şey anlattı, hoş bir çoğunu da anlamamıştım.
Özetle, Refah Partisi Foça İlçe Teşkilatında küçümsediğim 5 kişinin ANAP'ta toplanan 500 kişiden daha kıymetli olduğunu söylemiş ve benim bazı gerçekleri zamanla anlayabileceğimin altını çizmişti.
Bayram amca haklı çıktı; Foça'da ne ANAP ne de ANAP'lı kaldı.
( Son bir tane vardı: Hasan Çakır. Onu da CHP'li belediye ile uyum içinde çalışmadığı için olsa gerek, AK Parti'de barındırmadılar.)
Ama belli bir sayıyı aşamasalar da hala Refah'ın devamı ve Erbakan'ın hatırası olan Saadet Partisi'ne sahip çıkanlar var Foça'da.
Hatta o yıllardan tanıdığım, İzmir il teşkilatından bir İl yöneticisi var.
Allah acil şifalar versin, kendisi bugünlerde sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor.
Mutlaka Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da iyi tanıdığını bildiğim o il yöneticisinin adı Mehmet Alpat'tır.
Uzun yıllar boyunca Saadet Partisi'nin Foça İlçe koordinatörlüğünü yapan Mehmet abim, öyle bir partilidir ki, partisi bugün kendisinden böbreğini istese hiç düşünmeden çıkarıp verir.
Mehmet abi, haftada bir kere olmak üzere yıllarca İzmir'den Foça'ya gelip gitti.
Çarşı esnafına hal-hatır sormayı ve hayırlı işler dilemeyi ihmal etmeyen Mehmet abi, bana da uğramayı ihmal etmezdi.
Ben de her seferinde, Erdoğan'ın İstanbul'u kazandığı döneme ait anılarını deşer, Mehmet abinin anlattıklarını dinlemekten büyük keyif alırdım.
(2 yıldır AK Parti Foça İlçe Başkanlığı koltuğunda oturan İrfan Bey, acaba esnafı en son ne zaman ziyaret etti?)
Bütün bunları neden anlattım?
Sayın Cumhurbaşkanım, Foça başta olmak üzere, mührünüzü teslim ettiğiniz birçok yerde, partinizi temsil edenlerin yarın olası bir iktidar değişikliğinde, AK Parti davasına ne kadar bağlı olduklarını şimdiden analiz etmelisiniz.
AK Parti Hareketine "Yeni bir dünya kurulur; biz de yerimizi alırız" kabilinden değil, Bayram amcalar, Mehmet abiler gibi tek başlarına da kalsalar AK Parti İlçe binasının kapısına açacak, bayrağını dallandıracak mücahitler lazım, müteahhitler değil.
YORUMLAR