Hasan Eser / 16 Eylül 2016 - Hani bir zamanlar bir TV reklamı vardı!
Kamyoncu şöyle diyordu: Şoförlük zor iş, direksiyondan anlayacaksın, yoldan anlayacaksın, motordan anlayacaksın…
İşte o misal…
Siyaset zor zanaat…
Yöneticilikten anlayacaksın, halkın dilinden anlayacaksın, hatta leb demeden leblebiyi anlayacaksın ve özelikle de arzı anlayıp talebi yerine getiren olacaksın.
-Pekâlâ, tüm bu vasıflara sahip olmak yeterli mi?
-Tabii ki değil.
Sicilin temiz olacak, karizman yerinde olacak, hitabetin güçlü olacak, ikna kabiliyetin yüksek olacak ve en önemlisi de güvenilir olacaksın
-Peki, şimdi yeterli mi?
-Maalesef yine yetersiz!
Çünkü hayatın her alanında olduğu gibi; siyasette de şansın olacak!
Eğer şansınız yoksa ‘Allame-i Cihan’ olsanız ne fark eder?
Öyle ki şansınız yoksa gözünüze ‘şap soksanız’ nafile…
Hem boşuna demişler; ‘kime niyet kime kısmet’ diye.
Kanuni'den sonra Şehzade Mustafa'nın tahta çıkacağına kesin gözüyle bakılıyormuş.
Ama…
Olaylar öyle bir gelişmiş ki, hiç hesapta olmayan bir şehzade, 2. Selim çıkmış tahta öyle değil mi?
Alın size başka bir örnek daha;
İzmir’in efsane başkanı Ahmet Piriştina, emr-i hak vaki olup aramızdan zamansızca ayrılmasaydı, mevcut Başkan Aziz Kocaoğlu’nun İzmir’e Büyükşehir Belediye Başkanı olma şansı var mıydı?
Hem de Karşıyaka Eski Belediye Başkanı Cevat Durak’ın en güçlü veliaht olarak görüldüğü bir dönemde
Türkiye’de örnekten bol ne var?
Deniz Baykal, kaset komplosuna kurban gitmeseydi; Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye Genel Başkan olabilir miydi?
Binali Yıldırım’ın Recep Tayyip Erdoğan gibi bir şansı olmasaydı; Türkiye’nin Başbakanı olabilir miydi?
Velhasıl şans en önemli faktörlerin başında geliyor siyasette…
Şansınız varsa! İzmir’e Başkan, hatta Türkiye’ye Başbakan olma ihtimaliniz de var.
Şansınız yoksa! Bulunduğunuz mertebeye bileğinizin hakkı ile gelmiş olsanız bile…
O mertebeyi daha gözünüzü açıp kapatıncaya kadar kaybedebilirsiniz.
Hani elden gidenin geri gelmesi de mümkün ama sık rastlanan bir durum değildir. (ayrı konu)
Birileri bu durumu ‘insan kendi şansını kendi yaratır’ diye yorumlayabilir.
Ancak her ne kadar tartışmaya açık olsa da, bu felsefe siyasetin dışında tutulmalıdır.
Zira vefadan yoksun olan ‘siyaset’ iki ucu kirli bir değnekten farksız olduğu gibi, aynı zamanda ateşten gömlek niteliğindedir.
Kaldı ki ülkemizde birbirinden değerli, nice kıymetli isimler şansızlığının kurbanı olmuştur.
Aklımıza gelen tanınmış birkaç isimden bahsetmemiz gerekirse…
En yakın örnek; Meral Akşener.
Öncelikle belirtmek isterim ki; hakkında kamuoyunda yer alan bazı iddialar, kanıtlanmaya muhtaçtır. Aksi halde bu söylemlere itibar etmemeliyiz.
Yani…
Haklıydı, haksızdı demiyoruz. Öyle ki herkesin kantarı belinde.
Neyse uzatmayalım.
MHP’de, Devlet Bahçeli’den sonra en güçlü varis olarak görülüyordu Meral Akşener.
Ancak, padişaha başkaldıran asi şehzadeler gibi bayrak açtı liderine…
Sonuç ortada: -negatif-
Yazık oldu, keşke acele etmeseydi.
Zira kolay mı yetişiyor bir Meral Akşener?
Aklımıza gelen isimler üzerinden devam edelim.
Ben her şeyden önce insan olarak severim Başbakan Binali Yıldırım’ı…
Ama…
Selefi Ahmet Davutoğlu ile bir mukayese yapmamız gerekirse…
Amiyane tabirle; tek geçerim Ahmet Davutoğlu’nu…
Akademisyen kimliği, entelektüel kişiliği, bilgi donanımı, siyasi deneyimi ve duruşuyla istikbal vadeden bir isimdi.
Şimdilik, ‘yazık oldu’ demek istemediğim gibi, Sayın Erdoğan’ın kendisini geleceğe sakladığını düşünüyorum ki, temennimiz de bu yönde…
Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın yetiştirip Türk siyasetine armağan ettiği birkaç isimden biridir: Abdüllatif Şener.
Öyle ki Erbakan Hoca 1996’da iktidara geldiğinde; devletin kasasını, yani Maliye Bakanlığını teslim etmiştir Abdüllatif Şener’e…
Kasa kime teslim edilir? Elbette en güvenilir kişiye...
Ben Abdüllatif Şener’i, Fatih Sultan Mehmed'in bahtsız şehzadesi Cem Sultan'a benzetiyorum.
Sayın Şener’in yaşadıkları ve siyasi şansızlığı herkesin malumu...
Dolayısıyla tekrara gerek yok!
Söylenecek tek bir cümle var: Abdüllatif Şener gibi önemli bir değer, kenarda kalmamalıydı.
Nice Genel Başkanlar, Milletvekilleri, Bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları çıkardı içinden bu ülkede Demokrat Parti…
Ne kadar manidardır ki, Demokrat Parti’nin Türk siyasetine armağan ettiği eski Genel Başkanlarından Süleyman Soylu, ülkemizin en zor günlerinde, en zor göreve; İç İşleri Bakanlığına getirildi.
Demokrat Parti, tıpkı Erbakan’ın Refah Partisi gibi Türk siyasetinin okul gemisidir.
İşte o yaşlı kıratın şimdilerde öyle bir süvarisi var ki, deyim yerindeyse: ‘Reşat Altını’ değerinde.
Keşke ülkemizde ‘tahterevalli siyaseti’ olmasa…
Keşke yüzde 10 barajı olmasa…
Keşke bir kısım boyalı medya, TBMM’de grubu olmayan, ama Demokrat Parti gibi kadim değeri olan partilerin liderlerine biraz da olsa yer verebilse…
Keşke imkân olsa da, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı 7’den 70’e herkes yakından tanıyabilse…
Ancak…
Sayın Davutoğlu’nda altını çizdiğimiz gibi, Gültekin Uysal için de ‘yazık oldu, oluyor, olacak’ diyecek değiliz.
Kaldı ki ben Gültekin Uysal’ın o bitmek bilmeyen enerjisine, azmine hayranım.
Bir zamanlar Demokrat Parti sayesinde makam mevki sahibi olanlar, bugün partinin yüzüne bakmazken...
Gültekin Uysal Demokrat Parti’nin küllerinden yeniden doğması için adeta kendini paralıyor.
Dolayısıyla ‘şans’ şimdilik kendisinden yana olmasa da, Gültekin Uysal maraton koşuyor.
Toparlamak gerekirse; potansiyel olmalarına karşın siyasete veda eden ya da bir kenarda beklemeye terk edilen Emine Ülker Tarhan, Mustafa Sarıgül, Fatih Erbakan, Cem Boyner ve direkten dönen Numan Kurtulmuş ile birlikte iktidar olmanın kıymetini bilemeyen Ertuğrul Günay gibi daha nice isimler üzerinden örnekler çoğaltılabilir.
Lakin Merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in de dediği gibi: Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir.
Yarın ne olacağı bilinmez.
Öyle ki Genel Başkan, Milletvekili, Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olmak kolay olsaydı canı her isteyen olurdu.
Sözün özü: siyaset emek ister, ahlak ister, dirayet ister, özveri ister, sevgi ister, sabır ister, mücadele ve fedakârlık ister.
Ayrıca ünlü bir düşünürün de dediği gibi; siyasetle uğraşmamanın cezası da, sizden daha aptal olanlar tarafından yönetilmektir.
Günün Sözü: Olacak ki bir kişinin bahtı kâvi tâlihi yâr,Kehlesi dahi ânın mahallinde işe yarar!
NOT: Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili kızı Mihrimah Sultan'a bir nasip çıkar.
Bu nasip Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa'dan başkası değildir.
Rüstem Paşa'nın Padişaha damat olması pek tabi Osmanlı devletine veziri azam yani bugünün Başbakanı olmak anlamına gelir.
Rüstem Paşa halk arasında çok sevilen bir yönetici değildir.
Bu nedenle de izdivaç engellemek istenir. Paşa'nın cüzamlı olduğu yönünde bir dedi kodu çıkarılır.
Dedikoduları duyan Padişah'ın içine bir kere kurt düşmüştür.
Emin olmak ister. Hemen bir heyet tayin edip tahkikat yapmak üzere Diyarbakır'a gönderir.
Tahkikat kısa sürede neticelenir.
Rüstem Paşa’nın kürkünde bit bulunmuştur!
Yani artık Rüstem Paşa için sadrazamlık yolu açılmıştır.
Çünkü cüzamlıya bit gitmez!
Bu hadise sonrasında da halk arasında köşe yazıma günün sözü olarak eklediğim beyit dile gelir.
Beyit: 'Eğer Şanslıysan, bit’in bile işine yarar!' anlamını taşımaktadır...
YORUMLAR