Foça’nın turizmde hangi noktada olduğu konusu, her yerel seçim döneminde gündeme getirilir.
Foça’nın eski şaşalı günleri yad edilir.
Arşivler açılır ve Fransız Tatil Köyü’ne ait görseller sosyal medyada arz-ı endam etmeye başlar.
Bastıyalı Turizm’in iskandinav ülkelerinden Foça’ya getirdiği turistlerin ilçe ekonomisine katkısıyla başlayan sohbetler, ilçedeki yaşamın ne kadar kaliteli ve renkli olduğuna dair argümanlarla devam eder.
Aslında bu durum, Foça’da geçmişe duyulan özlemin bir dışavurumudur.
Fakat sürekli geçmişe takılı kalmak da “Nerede o eski bayramlar” klişesinden farksızdır.
Ayrıca ısrarla geçmişe takılı kalmanın da geleceğe odaklanma yeteneğimizi zayıflattığı da ortadadır.
Foça’da (ben de dahil olmak üzere) durum tespiti yapmaktan öte gidemeyen toplumsal bir anlayış var.
Öyle ki teşhisi doğru koyuyoruz ama tedaviye dair somut bir reçete yazamıyoruz.
Ülkemizin genelini ilgilendiren birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da kurtarıcımızı bekliyoruz.
Günün birinde beklenen o kurtarıcı gelecek ve turizmde Süper Lig’den amatör kümeye düşen Foça’yı yeniden Süper Lig'e çıkaracak.
Kimsenin hevesini kırmak istemem, ama hiç kimsenin elinde sihirli değnek olmadığı gerçeğini de kabul etmemiz gerekir.
Evet, bir zamanlar Foça’mız turizmin parlayan yıldızıydı ancak işaret edilen dönem aynı zamanda Türkiye’de ivme kazanan bir sürecin de başlangıcıydı.
İşte o sürecin lokomotif kentlerinden biri olan Foça, çeşitli sebeplerden ötürü raydan çıktı ve ne yazık ki o süreci kaçırdı.
Foça’nın 80’li ve 90’lı yıllarındaki ışıltılı dönemi de 1968 yılında Foça’da Fransız Tatil Köyü ile başlayan bir sürecin sonucu/ zirvesi niteliğindeydi.
Bunun içindir ki o süreci kaçıran Foça’nın turizmde yeniden eski günlerine kavuşması öyle sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Aslında Mimar Metin Öngünşen’in yıllardır ısrarla ve defaatle “Plan ve planlama” diye haykırmasının sebebi de tam olarak budur.
Daha açık ifade etmek gerekirse, Foça’nın kurtuluşunu getirip tek bir kişiye yüklemek de indirgemeci bir tutumdur.
Bacasız sanayi olarak tanımlanan “turizm” öyle meyhane muhabbetine meze edilecek bir alan değildir.
Bir pratisyen hekim olabilmek için Tıp Fakültesinde 6 yıl tahsil görmek gerekir. Fakat “Başım ağrıyor” diyen bir arkadaşımıza, "bir uzmana görünmende fayda var" diye tavsiyede bulunmak yerine, “Bir tane Aspirin iç, hiçbir şeyciğin kalmaz(!)” şeklinde ilaç önerebilen bir toplumuz maalesef.
Türkiye’de turizm de birçok insanın kafasına göre konuştuğu bir alandır.
Peki, turizm alanında tahsil görmenin hiç mi önemi yoktur?
Sürekli dünyayı gözlemleyen ve araştırmaları ışığında makaleler yayınlayan akademisyenlerin çalışmaları gereksiz midir?
Kusura bakmayın ama Google’dan devşirilen birkaç söylem üzerinden turizm konusunda ahkam kesmek ve/veya kurtarıcılığa soyunmak trajikomiktir.
Bina vs. yapım işlerinde mimarlar ve mühendisler ile çalışılıyor, ama konu turizm olduğunda konunun uzmanı olan kişilerle çalışmak nedense kimsenin aklına gelmiyor.
Çünkü “Belediye başkanı her şeyi bilen kişidir” ön kabulü, aslında bilinçaltımıza yerleştirilmiş bir düşüncenin yansıması olsa gerektir.
Toparlamak gerekirse…
Yeni belediye başkanımız kim olursa olsun, Foça’yı turizmde hak ettiği yere taşımak akşamdan sabaha olacak bir iş değildir.
Asıl hedefimiz de Foça’nın bugününü değil, geleceğini kurtarmak olmalıdır.
Yukarıda izaha etmeye çalıştığım gibi, yeni bir süreç başlatılmalı ve Foça’nın geleceğine yön verilmelidir. Bu da bir ekip işidir, planlama işidir ve en önemlisi de liyakat işidir.
Tabii “Talan Köy” ve benzeri projelere geçit verdikten sonra, turizmde kanser olan Foça için artık metastaz kaçınılmazdır. Hal böyle olunca da “Ruhuna Fatiha” okumaktan başka da bir çare yoktur.
HASAN ESER
YORUMLAR