Hasan Eser / 24 Ağustos 2016 - Takiye, yani gerçek kişiliğini ve kimliğini gizleyenlerin başvurdukları yöntem!
-Patronuna yalakalık yapmak için sevmediği bir şeyi sever gibi yapanlar.
-Sevgilisinin gözüne girmek adına hiç alakası olmadıkları konulara ilgili görünenler.
- Entel görünmek için kültür sanat ile yakından ilgilendiği imajını yaymaya çalışanlar.
- Elitist addedilmek için siyasi tercihini sol görüşten yana kullananlar ki, bunların bazılarına solculuğun ne olduğunu sorsanız bilmezler.
-Bir de makam, mevki ve rütbe noktasında yükselmek adına, yani dünya menfaati için din ve mezhep gibi kutsiyetleri araçsallaştıranlar. Özellikle de siyasi partilerde…
Malumunuz olduğu üzere; takiyeciliğin Gezi Parkı olayları ve 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde ne büyük sorunlara yol açtığını hep birlikte tecrübe ettik.
Örneklemek gerekirse…
Gezi parkı olayları sırasında Türkiye’nin hemen her yerini dolaşan ve eylemlere katılan bir gence şöyle sormuştum: “Birilerinin gazına gelip etrafı yakıp yıkıyorsunuz. Sizi bunları yapmaya iten etken nedir. Bana amacınızı anlatabilir misin? Bak ikna olursam ben de katılırım size…”
Ezber söylemlerinden Recep Tayyip Erdoğan’a karşı nefretle doldurulduğunu teşhis ettiğim o genç kendisine yönelttiğim sorularıma makul bir yanıt verememişti.
Zira Che tişörtü giymekle kendisinin devrimci olduğunu zannediyordu.
Yine bir zamanlar öz kardeşim gibi gördüğüm yakın bir arkadaşım vardı.
Normal şartlarda dinden uzak bir yaşam sürüyordu. Bu arkadaşım bundan birkaç yıl önce, (15 Temmuz sonrasında terör örgütü olduğu tescillenen) Gülen Cemaatine gönül verdi. Eski alemcilerden olan arkadaşım nasıl olduysa bir anda muhafazakar oldu.
Gülen cemaatinin elinde sihirli değnek mi vardı?
Nasıl oluyordu da insan bir anda 180 derece yön değiştirebiliyordu?
Cevabı bulmak çok basittir: cemaate kişisel çıkar ve ikbal için girdiğine inandığım arkadaşımın sanırım daha fazla çıkar sağlamak için abilerinin gözüne girmesi gerekiyordu. Bu nedenle de o ‘hoppa gönüllü’ adam gitmiş, yerine son derece muhafazakâr biri gelmişti.
Örnekler vermeye devam edelim…
Tıpkı Osmanlı döneminde Padişahın gözüne girebilmek için Müslümanlığı tercih eden dönme paşalar misali...
Mensubu olduğu siyasi Partide yükselmek, Parti büyüklerine şirin görünmek için bazı kavramları kendine alet edenler yok mu?
Uzun zaman önce Anadolu’nun bağrından kopup sahil kentlerine yerleşen, önceleri mezhebini aklına bile getirmeyen…
Ama kendisiyle aynı mezhepten birinin önemli bir siyasi partiye genel başkan seçilmesiyle, “Ben de Genel Başkanımızın mezhebindenim” diyerek, birden bire radikal mezhepçi kesilenler, mezhepleri üzerinden belediye başkan adaylığını, meclis üyeliğini ve parti yöneticiliğini kendilerine hak görenler yok mu?
Düne kadar rakı masalarında kadeh tokuşturan, caminin yolunu bilmeyen, hayatında bir kez olsun Kuran-ı Kerim’i eline alıp okumayan, ama siyasi ikbali uğruna muhafazakâr bir Parti’ye katılmak zorunda kalan ve partisindeki yükselmenin tek yolunu yaşam tarzında görenler yok mu?
Bir insan sadece ve sadece siyasette yükselmek için nasıl olurda mukaddes dinini ikbaline alet eder?
Partisine görüntü vermek için namaz kılanları, bıyığını sembolize edenleri ve dindar bir siyasetçi imajı çizmeye çalışanları takip ederseniz, bu insanların partilerinde bir yere gelemeyeceklerine kanaat getirdikten sonra nedense muhafazakârlıktan hemen vazgeçiveriyor.
Bazı devlet memurlarının da bahsettiğimiz siyasetçilerden pek farkları yok!
Pekala argüman olarak kullanılan sadece din mi? Tabii ki değil, rakı içmeyi, laikliği din düşmanlığı olarak algılamayı ve toplumun Atatürk gibi ortak değerlerini siyasallaştırmayı marifet sayanlar da var.
Bunun içindir ki, liyakat önemlidir.
İnsanlar, dini inançları, söylemleri ya da yaşam tarzları ölçüsünde değil, eğitimleri, deneyimleri, sicilleri, kişilikleri ve toplumsal referansları düzeyinde değerlendirilmelidir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir kurultay konuşmasında şöyle demişti: "Rakı sofralarında Türkiye'yi kurtaranlardan partiyi temizleyeceğim"
Sayın Kılıçdaroğlu, bu söylemini eyleme ne kadar dönüştürebildi bilmiyorum. Ama bu konuda bildiğim tek bir şey var ki, ülkemizi yönetenlere bu yönde büyük görev düştüğüdür.
Bu noktada takdir ettiğim tek siyasetçi MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’dir.
Hatırlarsanız Sayın Bahçeli, MHP’nin başına geçtiği ilk yıllarında partisinin imajını düzeltmek adına bazı radikal kararlar almıştı.
MHP teşkilatlarına “Beyaz çorap giymeyin, tespih taşımayın, sarkık bıyıkları kesin” talimatını veren Bahçeli, külhanbeyi tavırlıları ve sabıkalıları da partisinden uzaklaştırmıştı.
Partisinde sembolize siyasete son veren Sayın Bahçeli’nin attığı bu adımlar kısa sürede meyvesini verdi. Kavgacı imajı yüzünden bir zamanlar toplumun mesafeli durduğu MHP, süregelen yıllarda toplumun hemen her kesiminden destek görmeye başladı.
Bir döneme damga vuran Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal da, özünde muhafazakâr bir liderdi.
Genel Başkanı olduğu Anavatan Partisi’nde dört eğilim adı altında her görüşten insana yer vermemiş miydi?
“AK Parti, il ve ilçe teşkilatlarını kapatsın, ülke genelindeki oyunu en az yüzde 10 arttırır” diye defalarca yazdım ama kimse çıkıp da ‘sen ne demek istiyorsun?’ diye sormadı.
İlgilisi olanlar sormadı ama ben yine de birkaç kelime ile anlatmaya çalışayım.
Türk toplumu, günün şartlarına ayak uydurmak adına değişim gösterenleri gözünden kaçırmıyor ve bu yöndeki davranışları tasvip etmiyor.
Hal böyle olunca da parti içinde yükselmek umuduyla bir anda muhafazakârlaşan siyasetçiler, toplumu AK Parti’den soğutuyor, uzaklaştırıyor.
Bu halde yapılması gereken nedir?
-Dinimizin emri, insanlarımızın hassasiyet gösterdiği bir husus var. Hep söyleriz sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. O zaman siyasetçiler, zekât noktasında yaptıkları iyiliklerin reklamını yapmamalılar.
- Olağanüstü bir durum olmadıkça ve zorda kalmadıkça; yapılan ibadeti dile getirmenin, görüntü vermenin doğru olduğuna da inanmıyorum. Zira ibadetin gizlisi makbul sayılmaz mı?
Şöyle düşünün, bazı siyasetçilerimiz hac farizasını yerine getirmek için kutsal topraklara gidiyor. Ancak bunların sosyal medyada fotoğraf paylaşmaktan ne ara vakit bulup da ibadet ettiklerini merak etmiyor değilim.
Velhasılıkelam yukarıda bahsettiğimiz MHP ve CHP örneklerinde olduğu gibi AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Binali Yıldırım da partisinde bazı radikal kararlar almalıdır. Mesela işe badem bıyığa yasak getirmekle başlayabilir.
Aksi halde sürekli aldanmaktan bahseden AK Parti, gelecekte de aldatılmaya mahkumdur.
Rahmetli Levent Kırca’nın dediği gibi: Niyetimiz kimseyi kırmak değildir. Şuradakini buraya koymak değildir.
Sürçü lisan ettiysek, istemeyerek zülfü yâre dokunduysam af ola…
Öyle ki hayatın her alanında inancını temiz duygularla yaşayan yurttaşlarımı tenzih ediyorum. Ha yine de tespitime tepki gösterecek olanlara da Hz Mevlana'nın ”Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” dizeleri yeter diyorum, hem de peşinen!
YORUMLAR