Hasan Eser / 07 Şubat 2017 - Medyada geniş yer bulmanın altın kuralıdır: ülke gündemine paralel olarak sıra dışı, şaşırtan açıklamalar yapacaksınız.
Tıpkı benim bu yazıyı daha fazla okutmak adına başlıkta yaptığım hile ya da CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun her seferinde ortalığı karıştıran sözleri gibi…
Ne kadar şovenist olursanız, o kadar çok yer alırsınız medyada…
Sadece siyasette değil tabii ki!
Sağlık, spor, sanat, sinema, hayatın her alanında aklınıza ne geliyorsa…
Zira Türkiye’de gündeme oturmaktan daha kolay ne var?
Yeter ki çıkın ağzınıza geleni ulu orta konuşun, verin veriştirin. Ya da marjinal fikirler beyan edin, ezber bozan açıklamalar yapın, özellikle de sosyal medyanın dikkatini çekecek iddialarda bulunun.
Örneklemek gerekirse…
Diyelim ki siyasetçisiniz, merkez solun lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi, “Biz de ülkücüyüz” diyerek, gündemin en tepesine oturabilirsiniz.
Ünlüsünüz ama eskisi kadar gözde olmadığınızı, unutulduğunuzu düşünüyorsunuz. O zaman ünlü sanatçı Cem Özer gibi “Sevgilim başkasıyla yatabilir bunu aldatma saymam” şeklinde sansasyonel sözlerle topluma ‘yok artık’ dedirtecek açıklamalar da yapabilirsiniz.
Unutmayın ne kadar sıra dışı konuştunuz, o kadar ses getirirsiniz.
Sık sık televizyon ekranlarında görmeye alışkın olduğumuz bir Profesör teyze var.
Yani mikrofonu gördüğünde başlıyor konuşmaya: Kelle paça tüketirseniz zayıflarsınız. İşte şunu yerseniz sağlınızdan olursunuz, bunu yerseniz sağlık bulursunuz.
Sadece profesör teyze mi? Tabii ki değil, yazılı ve görsel basında hemen her gün benzer haberler yer alıyor.
Vallahi ne yalan söyleyeyim; artık ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilemez olduk.
Neyse örnekler çoğaltılabilir!
Bu noktada önemli olan kantarın topuzunu kaçırmamanız! Eğer şaşar coşarsanız, konusunda uzman olan biri tarafından fena halde madara edilebilirsiniz.
Çünkü yine basında yer almak adına böyle sıra dışı açıklamalara cevap vermek için fırsat kollayanlar da var.
Flaş, flaş, flaş: O Açıklamalara Filancadan Sert Yanıt!
Velhasıl basın işi tehlikelidir.
Gazetecilikte acemi olduğum dönemde az kazık yemedim ben bu tür haberlerde…
Çünkü bizim ülkemizde konuştuğunun arkasında duran adam her zaman çıkmaz!
Önce konuşur, bol keseden sallar, boy boy gazetelere çıkar. Lakin iş yargıya intikal ederse “Ben öyle demek istememiştim” diye kıvırmaktan geri durmaz.
Hiç unutmam! Yıllar önce, Alfapress Medya Grubuna ait ‘Ege Hakimiyet Gazetesi’nde çalıştığım dönemde, dönemin DSP Foça İlçe Başkanı Köksal Gider ile bir röportaj yapmıştık.
Köksal Başkan şöyle demişti: İtiraf ediyorum, ben de Ergenekoncuyum!
Ağabey emin misin?
El cevap: Getir altına imzamı atayım!
Yapacak bir şey yok! “Ben de Ergenekoncuyum” açıklaması ile manşet oldu bizim gazeteye Köksal Başkan.
Sonra mı ne oldu? Neler olmadı ki!
2 sene mahkemelere gittik geldik Köksal Başkan ile birlikte…
Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar misali…
Köksal Başkan mahkemede ne dese beğenirsiniz?
-“Ben Türklerin Ergenekon destanını kastetmiştim.” Neyse ki Hakim anlayışlı çıktı da beraat ettik.
Yine o dönemde, milletvekilinin biri katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Cumhurbaşkanı şehit cenazelerinde timsah gözyaşları döküyor.”
Ben de tuttum yazdım bu sözlerini haberime, ertesi gün beni Çankaya köşkünden aradıklarında yüreğime inme indi. Nasıl inmesin ki? Daha 24 saat öncesi konuşurken kendini kaybeden vekilimiz şöyle savunuyor kendini: Ben timsal dedim, gazeteciler timsah anlamış.
Ah o gazeteciler yok mu, zaten her söyleneni yanlış anlıyorlar(!)
Uzatmayalım...
Şimdi öyle durduk yerde bu konuya neden girdiğimizi kısaca toparlamak suretiyle noktalayalım yazımızı.
Malumunuz birkaç gündür Ege beşik gibi sallanıyor-ki Çanakkale’de depremden zarar gören vatandaşlarımız da var. Hepsine geçmiş olsun diyorum-
Yahu artık kabak tadı verdi.
Ne zaman ciddi bir sallantı olsa, deprem uzmanlarımız sanki hazırda bekliyorlarmış gibi çıkıyorlar ortaya…
Gazetelerde sayfa sayfa haberler çıkıyor. Hocalarımız sağ olsunlar kanal kanal gezip açıklamalar yapıyor.
Tabii ki basın kimi konuşturacağını iyi biliyor.
Çünkü hocalarımızdan bir tanesi kendini otomatiğe bağlamış biçimde şöyle diyor: “Büyük deprem kapıda…”
Tıpkı bu hocamız gibi kendini otomatiğe bağlayan bir hocamız daha var: O genelde diğerinden sonra çıkıyor: “Paniğe gerek yok! Büyük deprem olacağını işaret eden bulgular yok!”
Ali Sunal’dan ricamız; Güldür Güldür Şov’da Çağlar Çorumlu üzerinden bu konuyu hicvetmesi yönündedir.
Uzun lafın kısası…
Ben yine kime inanacağımı şaşırdım. Birileri gündem olmak, birileri de gündem yaratmak adına ortalığı velveleye veriyor, biz de bu nedenle paranoya oluyoruz.
Ayrıca…
Velev ki, büyük deprem kesin yaşanacak olsun! Ee ne yapalım evi terk edip, ömür boyu çadırda mı yaşayalım?
Yahu bırakın millete korku salmayı da, olası bir depremde ne yapılması gerektiği konusunda eğitin insanları.
Çünkü toplumun büyük bir kesimi, bu konuda eğitimsiz! Küçük bir sarsıntıda kendini balkondan aşağı atanlar bile oluyor ülkemizde…
İş bilen bir televizyon muhabiri sokağa çıkıp rastgele vatandaşa mikrofon uzatarak: “Olası bir deprem anında ve sonrasında yapılması gerekenler nelerdir?” diye sorsa, ne demek istediğim daha net ortaya çıkacaktır.
Öte yandan, AK Parti hükümetinin devrim niteliğindeki girişimleri sayesinde ülkemiz kentsel dönüşümde epey yol kat etti.
Peki, yeterli mi? Tabii ki değil!
Başta İzmir olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde hala depreme dayanıksız evlerde yaşıyor insanlar.
Aziz Kocaoğlu gibi kaçak ve çarpık yapılaşmaların yoğun olduğu semtleri oy deposu olarak gören belediye başkanları sayesinde kentsel dönüşüm kaplumbağa hızında ilerliyor ülkemizde.
Sözün özü: Deprem olacak mı, olmayacak mı kehanetleri üzerinden suni gündem yaratmayı bir kenara bırakalım da asıl yapılması gerekenleri ve yapılmayanları sorgulayalım.
Not: Beni yakinen tanıyanlar eski bir denizci olduğumu bilir. Sanırım 90’lı yıllardı, Ayvalık Cunda adasında ‘Afili Dayı’ olarak tanıdığım emekli bir kaptan vardı. Kendisine mesleki konuda ara sıra akıl danıştığımız olurdu. “Afili Dayı, yarın fırtına çıkacak mı?” diye kendisine sorduğumuzda her seferinde şöyle yanıt verirdi; “Ya çıkacak ya da çıkmayacak.”
Yaşıyorsa kulakları çınlasın, öldüyse Allah rahmet eylesin. İlahi Afili Dayı, başka bir seçenek mi var Allah aşkına… Şimdi deprem profesörlerimizin biri “Deprem olacak”, diğeri “Deprem olmayacak” şeklinde açıklamalar yapınca aklıma Afili Dayı’nın bu öngörüsü geldi.
YORUMLAR