Bir zamanlar ‘kaldırım belediyeciliği’ revaçtaydı.
Hemen hemen her dönem kaldırımlar sökülüp yeniden yapılırdı.
Nitekim durduk yerde iş üretmenin en kolay yoluydu, kaldırımları yenilemek!
Neyse, kutuyu açtırıp da kötüyü söyletmeyin şimdi bana.
Belediyecilikte ‘kaldırımları yenileme’ alışkanlığı eskisi kadar rağbet görmüyor.
Şimdilerde daha verimli seçenekler tercih ediliyor.
Birkaç örnekle sıralamak gerekirse…
-Etkinlik belediyeciliği
-Çiçek-böcek belediyeciliği
- Satış belediyeciliği
Peşinen söyleyeyim, eğer bir belediye entel-dantel faaliyetlere gereğinden fazla eğilim gösteriyorsa, o belediyeyi mercek altına almakta fayda vardır.
Ülkemiz kentlerinin sayısız sorunları varken, sabah-akşam etkinlik düzenleyen, lay lay lom belediyeciliğinde ısrar eden belediyelerimiz yok değil.
Etkinlik belediyeciliği de bir tercih meselesidir; saygı duymak gerekir. Nihayetinde talep ne ise arz da odur.
Öyle ki bir şehrin ahalisi, hizmet kavramını etkinlikler düzenlemekle sınırlı tutan bir belediye ile yetiniyor ve her yerel seçimde tercihini o anlayışın devamından yana kullanıyorsa, kimsenin buna bir itirazı olamaz.
Ayrıca…
İsteyen belediye başkanı, toplumun yaşam standartlarını yükseltmek için karınca gibi çalışır, isteyen de ağustos böceği misali sabah-akşam eğlencenin dibine vurur. Netice olarak her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
O vakit ne toplumun ne de yöneticilerin tercihini sorgulayacak değiliz.
Bizim yanıt aradığımız sorular başka!
Mesela…
Bir belediye, festival-panayır- şenlik vs gibi etkinlikler öncesinde firmaların sponsorluk tekliflerini niçin ret eder?
Deneyimli gazeteci Erhan Gülenç'in 01.10.2019 tarihli Yeni Asır gazetesinde “Belediyeler festivallerle soyuluyor!” başlığı altında kaleme aldığı köşe yazısı, merakımızı büyük ölçüde gideriyor aslında.
Erhan Gülenç, CHP'nin entelektüel kanadından sosyal bilimci Dr. Oktay Gökdemir’in ağzından şöyle aktarıyor: “(…) Örneğin X sanatçının kaşesi 150 bin TL'dir. Ama size iki saatlik konseri 350 bin TL'ye ihale yaparlar.
Sanatçı bu paranın 100 bin TL'sini alır. Gerisini menajerler ve organizatörler üleşir. 3 gün her akşam konser olur. En basitinden 1 milyon lira konserlerden kaldırırlar. Sonra başkana prolange bir kokteyl verdirirler en az bin kişilik. Prolange kokteylin kişi başı fiyatı bugünkü kurla söylüyorum 60 TL'dir. Etti mi size 600 bin TL. Hangi birisini sayayım…”
İşin ilginç tarafı, iktidara yakın bir gazetede böyle önemli bir yazı kaleme alınıyor, ama herkes bildiğini okumaya devam ediyor.
Belediyelerin sen-ben-bizim oğlanla bir araya gelip düzenlediği etkinlerin maliyetini sorgulamak, nedense hiç kimsenin aklına gelmiyor.
Belediye başkanlarına toz kondurmayan şanlı medyamızın da maalesef pek dikkatini çekmiyor hangi belediyenin nereye ne kadar harcadığı.
Yıllar önce 30 bin nüfuslu bir kasaba belediyesinin temsili ağırlama giderinin 4.4. milyon TL olduğunu yazmıştım da, kasabanın belediye başkanı, binlerce insanın önünde beni yalancılıkla suçlamıştı.
“4.4 milyon değil, 3.3 milyon harcadım” diye haykıran o başkana, meydanı dolduran kalabalık şöyle seslenmişti: “Harca başkanım harca, son kuruşuna kadar helal olsun sana…”
Kıssadan hisse…
Alan razı veren razı olduktan sonra…
Nitekim ortada yasal olmayan bir durum da yok!
Tabii yasal olan her şeyin helal olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur.
Gelelim çiçek-böcek belediyeciliğine…
Hiç lafı dolandırmadan net bir şekilde soracağım:
Ziraat Fakülteleri niçin var?
Evet, en bariz örneğiyle, mimarlık-mühendislik okulları niye varsa, ziraat okulları da o yüzden var.
Bakınız sözde müteahhitlerin yaptığı binalar, orta kuvvet depremlere dahi dayanamıyor.
İşte her şeyden anladığını zanneden bazı belediye başkanlarının yaptığı çiçeklendirme/yeşillendirme çalışmaları da aynı cehaletin ürünüdür.
Ah ah bu gözler ne belediye başkanları gördü.
Hangi birini sayalım…
Direğin tepesine çiçek dikenleri mi?
Sürekli deniz suyu serpintisine maruz kalan sahillerde meyve ağacı yetiştirmeye çalışanları mı?
Bitkilerin iklim koşullarına karşı dayanma şartları dikkate alınmadan, yeşillendirme çalışmalarını rastgele yapanları mı?
Ya da zararlarını bile bile, sadece hızlı büyüyor diye ‘okaliptüs’ kolaycılığına kaçanları mı?
Ha! Sözde yeşillendirme çalışmalarının hemen akabinde, medyaya servis edilen klişe basın bültenlerini de unutmamak gerekir!
Ustasının elinden, bakınca insanı mest eder nitelikte birkaç sanatsal fotoğraf çekilir.
Ve başlık atılır:
-Filanca İlçe yeşile büründü!
-Filanca ilçenin sokakları misler gibi kokuyor
-Filanca ilçe cennet bahçesine dönüştü
Tabii başkanın ağzından da bir de görüş eklenir: İlçe halkımızın her şeyin en güzeline layık…
Breh, breh, breh…
Hıncal Uluç’un deyimiyle cart kaba kâğıt.
Çok değil, bir hafta sonra gidin bakın bakalım, dikilen o çiçekler hala yerinde duruyor mu?
Belediyelerimiz sahte/geçici cennetler yaratma ve bu yönde haberlere konu olma noktasında pek bir mahirler.
Yahu günah! Büyük harflerle bir daha yazıyorum: GÜNAH!
Üç günde yok olup giden o çiçekleri, acaba para verip kendi evlerinin bahçelerine de dikerler mi?
Bence “parama günah” diye düşünür, dikmezler!
Okudukları yazıyı bütüncül değerlendirmek yerine, satır aralarına takılanlar için belirtmekte fayda var.
Bendeniz, yeşillendirmeye asla karşı değilim!
Benim itiraz ettiğim nokta, kendilerini yerel tanrı gibi görüp her şeyi bildiklerini zanneden, bitki bilimine itibar etmeyen ve peyzaj mühendislerini hiçe sayan belediye başkanlarına yönelik.
Ayrıca bu çiçek böcek işlerinden de hiç mi hiç anlamam! Ama teknoloji çağındayız, basit bir Google araştırmasıyla dahi, hangi çiçeğin nerede ve nasıl yetiştirilebileceği hakkında (yüzeysel) bilgi sahibi olunabilir.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yaptığı bir açıklamada; maliyeti yüksek ve alt yapısı ithal ürünlerden oluşan süs bitkilerinin kente yıllık maliyetinin 25 milyon TL olduğuna dikkat çekti.
Ve ekledi: “Ama onun yerine diktiğiniz, 2-3 metre boyundaki bir ağacın, 10-15 sene sonra kocaman bir gövdeli ağaca dönüşmesi, beni dünyanın en bahtiyar belediye başkanı yapar.
Ama milyonları akıttığımız bir çiçek bahçesi, benim içimi kurutur.
Bu kadar net.
O bakımdan, müsrifliğe ve israfa son vereceğiz.
Peyzaj uygulamalarında özellikle şatafata, aşırılığa müsaade etmeden, ilçe belediyelerimizle ortaklaşa çalışıp, kurumlarımızla da iş birliği yapma konusunda kararlıyız.”
Bu noktada…
Düşüncelerime tercüman olan Sayın İmamoğlu’nu alnından öpüyorum.
İnşallah bu düşüncesinden ve kararlığından vazgeçmez!
Ne ki üzüm üzüme baka baka kararır misali, zaman içinde tipik CHP’lilerin İmamoğlu’nu da kendilerine benzetmesinden endişe etmiyor değilim.
Son olarak…
Kaldırım söküp-takmak, her Allah’ın günü etkinlik düzenlemek veya çiçek-böcekle uğraşmak yerine…
Girizgâhta da belirttiğim gibi, çok daha verimli bir belediyecilik yöntemi daha var: Satış belediyeciliği.
Örnek istiyorsanız, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Seferihisar Belediye Başkanı olduğu dönemini incelemeniz yeterli!
Yeri gelmişken…
31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri öncesinde, İzmir’in genelinde bir gazete dağıtıldı.
"Korsan" olduğu iddia edilen ‘Ege Yerel Gündem’ isimli o gazetenin 25 Mart 2019 tarihli sayısında, Tunç Soyer’i itham eden sayfalar dolusu haberler yer aldı.
Birbirinden iddialı o haberlere cevaben, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan'ın "Suç duyurusunda bulunacağız" açıklamasının haricinde, herhangi bir karşı açıklama yapıldı mı?
Ne demişler, söz uçar yazı kalır!
Not: O gazetenin denildiği gibi 'korsan' olduğunu kabul edelim. Haliyle de 'korsan' olduğu iddia edilen bir gazetede yazılanlara da itibar etmemek gerekir.
Ancak...
İyi de koskoca Sabah Egeli ile Yeni Asır da mı korsan?
Maalesef medyayı tek taraflı takip etmenin böyle sonuçları olabiliyor.
Yani o gazetenin korsan olduğu gerekçesiyle içeriğini görmezden gelenler, ara sıra Sabah Egeli ve Yeni Asır gazetesine de göz atmış olsalardı, Seferihisar'daki satışlar konusunu, 'korsan' olduğu iddia edilen bir gazetenin basit bir iftirası şeklinde değerlendirmezlerdi.
Hasan Eser / Mahalli Gündem.com
YORUMLAR