Hasan ESER / 25 Ağustos 2017 - Türkiye'nin merkezi iktidarı 'tek adam' rejimiyle yönetiliyor(!)da, yerel yönetimler komünizmle mi yönetiliyor?
Tek adamlığın en alası belediyelerde yaşanıyor.
Bugün bir belediye başkanı, 'tek adam' diye eleştirdiğiniz Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bile daha avantajlı konumda.
Mesela...
Anayasa'ya göre; Cumhurbaşkanı olacak bir kişi en fazla 2 kez seçilebiliyor.
Buna karşın belediye başkanlığında sınır yok!
Ve çok ciddi hatalar yapmadığı sürece...
Kısa sürede kadrolaşmasını tamamlayan, yöneticilerin zaafları üzerinden rakip partileri ele geçiren, belediye imkanlarını siyasi ikbalinde kullanan ve yerel iktidarın gücüyle herkesi kendine biat ettiren bazı zati muhteremler bir kere koltuğa oturmaya görsün.
O'nu o koltuktan kaldırabilene helal olsun!
Tabii ki, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Manisa Belediye Başkanı Cengiz Ergün ve Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel gibi şimdi ismini sayamadığım nice gerçek hizmet adamlarını tenzih etmek gerekir.
Fakat eldeki imkanlara göre; yetersiz olduğu gün gibi aşikar olanlara ne demeliyiz?
Evet, gizli ittifaklar kuranlardan, iktidarın nimetlerini kullananlardan, kendi rakibini tayin edenlerden, bir takım güçlere biat edenlerden ve ideoliji üzerinden iktidarının devamını sağlayanlardan bahsediyorum.
Bir de koltuk hastalığına yakalananlar var ki, kendilerine acil şifalar diliyorum.
Yani bu kişiler o kadar hasta ki, hani eski düzende olsak, bunlar kendi tahtını sağlama almak için öz oğlunu boğduran Kanuni'den aşağı kalmazlar!
Neyse ki devir değişti, sözde de olsa kör-topal bir demokrasimiz var çok şükür.
Yani sistem değişti.
Şimdilerde bir belediye başkanı kendine rakip gördüğü kişiyle; gayet medeni bir şekilde çekişebiliyor.
Bu savaş bazen psikolojik, bazen ekonomik, bazen de kişisel açıklar ve zaaflar üzerinden olabiliyor.
Peki koltuk hastalığının tedavisi var mıdır?
Ne yazık ki, Türkiye bu konuda çaresiz!
Öyle ki, bir belediye başkanı, başkanlığı bırakmak istese bile, koltuğunu geçmişi çok fazla kurcalamayacak birine bırakmak istiyor.
Eğer insanlara karşı güven sorunu yaşayan biriyse de, yaşadığı sürece koltuğunu korumanın derdine düşüyor.
Ne var ki...
Sanki halk da bu tabloya biraz çanak tutuyor.
Ülkeyi yöneten lideri değiştirmek adına ters takla atanlar, kendi yaşadıkları şehirde, fi tarihinden beri belediye başkanlığı yapanları değiştirmeyi akıllarından bile geçirmiyor.
Çünkü, belediye başkanlığı koltuğuna oturtulanlar, deyim yerindeyse tanrısallaştırılıyorlar.
Stalin veya Hitler'in propagandalarını andıran yöntemlerle halk üzerinde öyle bir algı oluşturuluyor ki, belli bir zaman sonra, belediye başkanlığı koltuğunda oturan insan, ilahi güçler tarafından seçilmiş özel bir kişilik gibi görülüyor.
Hatta, o şehirde o görevi bir başka kişinin yapabilecek güçte ve yetenekte olmadığına inanılmaya başlanıyor.
Bunun içindir ki, değişim zamanı geldiğinde, önceden bilinçaltına yerleştirilen "Başka adam mı var?" söylemi kabul görüyor ve yönlendirici oluyor.
Misal ben, Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ'ın değişmesi gerektiği inancıyla verdiğim demokratik mücadele nedeniyle neredeyse vatan haini ilanı edilecektim.
Herhalde dinimiz salık vermiş olsaydı, kutsal Gökhan Demirağ iktidarına biat etmediğim için aforoz bile edilebilirdim.
Gülmeyiniz efendim, gayet ciddiyim!
Hatırlayınız! Ne deniliyordu?
"Vatanı kurtarmak istiyorsanız Gökhan Başkan'a oy vermek zorundasınız!"
Peki, bu teze göre ben şimdi ne oluyorum?
Neyse...
Varsın bazı belediye başkanlarımız, kendilerini ölümsüzlük iksirini içmiş ve kutsanmış kişi gibi görmeye devam etsinler.
Kişisel çıkarlar uğruna, sahte İmam'ın boklu donunu koklayanlar gibi, isteyen istediği belediye başkanına da tapınmakta serbesttir.
Ki ben bu mezkur konuda analitik düşünenlerdenim.
Önceki yazımda belirttiğim gibi, yerel yönetimlerde tek turlu seçim sistemi maalesef manipülasyonlara olanak sağlıyor.
Ayrıca...
Yerel yönetimlerde 'denetim' noktasında zayıfız.
Tabir yerindeyse, surda gedik bırakıyoruz. Minare-kılıf düzenine karşı yeterli önlemleri bir türlü alamıyoruz.
Yerel yönetimleri denetlemekle görevli müfettişlerimiz ellerinden gelenin en iyisini yapıyor olabilirler.
Fakat benim farklı bir önerim var.
Belediyeleri kontrol edecek, takip altına alacak, denetleyecek, sorgulayacak ve iz sürecek bir yapıya ihtiyacımız var.
Bu yapı, olası bir Yerel Yönetimler Bakanlığı bünyesinde, ya da doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak faaliyet gösterebilir.
Lakin bu yapı içinde görev alacaklar, bu işin mutfağından gelen isimler olmalı.
Yani deneyimli eski belediye bürokratları, eski meclis üyeleri ve eski belediye başkanları da bu yapıya dahil edilmeli.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü, denetim esnasında nereye bakılması gerektiğini en iyi onlar bilirler.
Dönelim yazımızın başına, şu 'tek adam' mevzuuna...
Recep Tayyip Erdoğan'ı 'tek adam' diye eleştirenlere sesleniyorum:
Bu ülkede tek adamdan bol ne var?
Bir belediye başkanı istediğini zengin edebiliyor mu?
İstediğine iş verip, istemediğinin önünü kesebiliyor mu?
İstediğini danışman, istediğini meclis üyesi yapıyor mu?
İstediğini istediği yere getiriyor mu?
İstediği yeri istediğine kiralıyor, ya da satıyor mu?
Belediye kaynaklarını istediği gibi harcıyor mu?
Listeyi uzatmak mümkün...
Sözün özü, belediye başkanlarından ala tek adam mı var memlekette?
Temennimiz...
'Siyaset yerelde başlar' diyen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın yerel yönetimlerde kapsamlı bir reforma öncülük etmesi yönündedir.
YORUMLAR