Son dönemde "Cocu'su Çıktı" diye başlık atmayı pek sever oldu ana akım medyamız.
Sanki adamcağızın elinde sihirli değnek var; dokununca her şey düzelecek!
Bunun içindir ki, İskoç teknik adam Alex Ferguson'un kaleme aldığı "Hayat Hikâyem" adlı otobiyografik kitabını okuyup, Manchester United'taki başarının sırrını öğrenmekte fayda var.
Neyse konumuz spor değil, ben de spor yazarı değilim.
Ne var ki, "Cocu'su Çıktı" geyiğini diline dolayan medyamız, İzmir'in üzerine kabus gibi çöken ve her tarafına yayılan ağır lağım kokusunu duymuyor! "İzmir'in Kokusu Çıktı" diye başlık atanı ara ki bulasın!
Yeni Asır ve Sabah Egeli'nin dışında yeterince konunun üzerine giden yok!
Burada yayınlanan haberler de bir kısım İzmirli tarafından "Bu gazeteler zaten karşıt..." bahanesiyle görmezden geliniyor. İzmir'in sorunlarına yönelik haberlerin doğruluğu, yandaş/karşıt çeşitlemeleriyle çürütülmeye çalışılıyor.
Bilmiyorlar ki, gazetelerin gerçek görevi tarihe not düşmektir.
Yani, çıkan haberleri görmezden-duymazdan gelebilirsiniz ama tarih her şeyi kaydediyor ve kaydettiği olayların aktörlerini de hiç unutmuyor.
Misal, SHP'nin (CHP) 1989-1994 döneminde İstanbul'da ortaya koyduğu belediyecilik faciası unutuluyor mu? Düşünsenize, kötü yönetilen o dönem hala CHP'nin yakasını bırakmıyor!
Son 3 dönemde de CHP'nin iktidara giden yolda önünü tıkayan İzmir'dir.
Belediyecilikteki referansı İzmir olduğu sürece, CHP muhalefette kalmaya mahkumdur.
Evet, İzmir lağım kokuyor! Doğruyu yazan gazeteler "karşıt " kolaycılığına sığınılarak görmezden geliniyor.
Karşıt olmayanlar da araştırmaya, yazmaya ve yayınlamaya gerek duymuyor.
Ne gam!
Basın İzmir'i yazsa ne olur, yazmasa ne olur?
Sanki memlekette yüksek tiraj yapan, her sayısı merakla beklenen, satır satır okunan bir gazete mi kaldı?
Birbirinin kopyası gibi çıkan, sayfalarını hazır bülten haberleriyle dolduran gazeteleri kim niye okusun ki?
Medya, İzmir'in olumsuzluklarını yazmıyormuş! Yineliyorum: ne gam!
Kaldı ki, medyada bir takım olumsuz haberlerin çıkmasını önlemek kolay da, sosyal medyanın gazabından kurtulmak çok zor!
Özellikle İzmir gibi sosyal medya kullanımının yaygın olduğu şehirlerde, insanlar sosyal medya üzerinden hemen her konuda yeterince bilgi sahibi olabiliyor.
Çünkü sosyal medya sayesinde herkes muhabir, herkes köşe yazarı, herkes medya patronu.
Geçim kaynağı belediyeler olan bazı yayın organlarında İzmir için güzellemeler yapılırken...
Vatandaş kendi işini kendi görüyor. Özellikle Twitter üzerinden paylaşılanlar; İzmir gerçeğini hemen her gün gözler önüne seriyor.
Şimdi gelelim asıl konuya.
Yeni Asır Gazetesi'nde 4 yıl Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde bulunduktan sonra, Takvim'in Ankara temsilciliği görevini üstlenen üstat Zafer Şahin, kişisel sosyal medya hesabından şöyle demiş: "4 yıl İzmir’de yaşadım. Bu koku hep vardı. Evet güzel İzmir yıllardır kokuyor. Bu gerçeği dile getirenleri ‘yandaş’ üstünü örtenleri ‘yoldaş’ kabul eden anlayışı uyarmadığınız sürece hep kokacak. Adamlar koca bir kenti yıllardır Atatürk ile aldatıyor, belediye bütçesinden besledikleri medyalarıyla sahte bir İzmir algısı yaratıyor.Olay budur"
Zafer Şahin'in yazdıklarına katılmamak mümkün mü?
Haa! Katılmadığım daha doğrusu kabullenemediğim bir husus var ki, en azından yüreğimi soğutmak adına aktarmak istiyorum.
Ne diyor Zafer Şahin: "belediye bütçesinden besledikleri medyalarıyla sahte bir İzmir algısı yaratıyor"
Sayın Şahin, siz İzmir'de Yeni Asır gibi bir gazetede hem de üst düzey görevde çalıştınız.
Yani benim gibi "Madem mevcut gazeteciler Foça Belediyesi'ni yazmıyor/yazamıyor. O zaman ben de gazeteciliğe başlar, bizzat kendim yazarım" diyerek, gazeteciliğe tesadüfen başlayan biri değilsiniz.
Ve bazı sözde medya kuruluşları üzerinden neler döndüğünü az-çok siz de biliyorsunuz.
Demem o ki, bazı çakma medya kuruluşları aracılığıyla belediyelerden aktarılan paralar; devletin basın ilan kurumu üzerinden legalize ediliyor.
Her şey yasal, ama ne kadar doğru, ne kadar etik?
Belediye başkanının herhangi bir açığını yakala, sonra gelsin altın yumurtlayan tavuk!
Eee alan razı, veren razı olduktan sonra...
Haksız mıyım sayın Şahin?
Bu noktada...
Ben, "belediyeler gazetelere reklam vermesin!" demiyorum.
Ama...
Reklamın da bir limiti ve mantığı olmalı değil mi?
İletişim ve teknoloji çağındayız!
İnternet ve gsm aracılığıyla, hem de tek bir tuşla sayısız insana ulaşabilme olanağı varken...
Mevcut düzen, bilmem ne etkinliğini duyurmak bahanesiyle, belediyelerin gazetelere reklam vermesine cevaz veriyor.
Ayrıca...
Tirajı olmayan, doğru düzgün dağıtılmayan, internet sitesi üzerinden reklam alamadığı için prosedür icabı çıkarılan sözde gazetelere son derece yüksel meblağların ödenmesi doğru mu sayın Şahin?
Sayın Şahin, besleme basından kurtulmanın yolu beslenme musluklarını mercek altına almaktan geçiyor.
İlaveten...
İzmir'in belediye meclislerindeki muhalefet sıralarında oturan meclis üyeleri de mezkur konuya ilgisiz ve yetersiz kalıyor.
Sayın Şahin, böylesine girift işlerden pek anlamadığım gibi çözümü de nedir bilmiyorum!
Belediyelerin medya ile olan ilişkilerinin nasıl daha sağlıklı bir hale getirilebileceği hususunda da kafamda netleştirdiğim bir fikir yok!
Siz yeri geldiğinde TBMM Başkanı, hatta sayın Cumhurbaşkanımız ile görüşen, röportaj yapan bir gazetecisiniz. Ben, her ne kadar üstü kapalı da olsa dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım.
Belediyelerin medya ile olan bir takım ilişkilerinden rahatsızlık duyan bir gazeteci olarak bu konuyu raporlaştırıp ilgili makamlara ileteceğinize inanıyorum!
Sürçü lisan ettiysek affola
Not: Belediyelere medya gücüyle pazarlanan danışmanlık ve araştırma gibi sözde hizmet alımlarını da başka bir yazıda irdeleriz.
YORUMLAR